Anadolulu Cesur Yürek Saliha
Aysen Ritzauer
“Erkek ne yaparsa ben de yapabilirim.” Saliha Kartağ
“Babaannem olmasaydı belki Türkiye’de ayakkabı boyacısı olurdum.”
Abdulvahap Çilhüseyin
Yeni Dil, Yeni Toplumsal Düzen. Anadolulu Saliha’nın Misafir İşçi Olarak Yeni Dünyada Var Olma Savaşı.
Yabancı bir kültüre geçiş, yeni bir sosyal düzenin parçası olmak ufku ne kadar genişletir, ne kadarı yeni bilgi ne kadarı uyum ve savaştır? 1960’lı yılların başında böyle yeni bir düzende Anadolulu “misafir” işçi bir de üstüne üstlük kadın olarak yer almak nasıl bir şeydir? Tüm bu soruların yanıtlarını Saliha oyununda açıklıkla görebiliriz.
Özel Theaterhaus Stuttgart’ın (Ştutgart Tiyatro Evi) kurucu sahibi Werner Schretzmeier, Saliha’nın hikâyesini ilk etapta Abdulvahap Çilhüseyin’in Saliha Kartağ Bir Türk Hikâyesi adlı eserle öğrenir ve bunu bir tiyatro oyununa dönüştürmek ister. Ana karakterin kadın, konusunun ise bir Anadolu hikâyesi olmasından ötürü klasik tiyatro geleneğinin tersine dışarıdan bir kadın yönetmen Anina Jendreyko’yu İsviçre’den davet eder. Jendreyko uzun yıllar Türkiye’de özellikle Kürtler’in yaşadığı bölgelerde yaşamış, Türkçe öğrenmiş, oradaki insanların günlük yaşamını deneyim edinmiş, örneğin inek gütmüş, tarlayla uğraşmış. Ayrıca okuma yazma bilmeyen kadınlara alfabe öğretmesinin yanı sıra Almanca dersleri de vermiş. Yönettiği pek çok oyunun konusunun kadın olması, feminist yaklaşımı ve kadınları destekleyip güçlendirmek istemesiyle tanınan yönetmen doğal olarak oyun için en uygun aday olmuş. Jendreyko’nun son sahne hariç monolog olan bu oyunu yönetmek için tek koşulu şahsen tanıdığı ve birlikte çalıştığı müzisyen Hâki Kılıç’ın misafir oyuncu olarak katılmasıymış. Şamlı Kürt müzisyen bir ailenin çocuğu olarak 4 yaşından beri müzikle büyüyen, Almanya Würzburg ve Fransa’nın Montpellier müzik akademilerinde eğitim gören Hâki Kılıç Fransa’nın Marsilya kentinde yaşıyor. Saliha karakterini canlandıran Esrah Uğurlu ise İsviçre/Grenchen kentinde doğmuş. 2009’dan 2013’e kadar Londra Kogan Academy’de drama eğitimi alıp İngiltere ve İsviçre’de pek çok oyuna ve turnelere katılan sanatçı Theaterhaus Stuttgart’ın Uluslararası Oyuncular Grubu’nda yer alıyor. E. Uğurlu ve A. Jendreyko pek çok projede birlikte çalışmışlar.
Saliha karakterinin önemi bu rolle 60’lı yıllarda Almanya’ya hatta Avrupa’ya çalışmak için gelen yüz binlerce insanı temsil etmesinden geliyor. O bir anlamda da bu işçiler arasında yer alan kadınların sesi. Almanya’ya çalışmak için gelenlerin çoğu erkek olsa da genel yaygın kanının tersine her dört kişiden biri kadındı. Oyun, böyle bir zamanda tüm zorluklara rağmen kendilerinde bu gücü ve cesareti bulan kadınların bunu göze almış olmasını dile getirirken, kadın işçilerin yabancı bir topluma ve kültüre giriş yapabilme başarılarını Saliha karakterinde özellikle vurgulamak istiyor. Amaç seyircinin Saliha aracılığı ile o insanlarla empati kurmasını sağlamak ve onların duygu dünyalarına katkıda bulunmaktır.
21 Nisan akşamı Theaterhaus Stuttgart’ta (Stutgard Tiyatroevi) Saliha oyununun prömiyeriyle bir ilk yaşandı. Yabancı bir kültürde yaşamayı; mücadele etmeyi, çalışmayı göze alan bir misafir kadın işçinin otobiyografisinden uyarlanan farklı bir oyun sahnelendi. Oyun 1932’de Sivas’ın Ozmuş köyünde doğan Saliha Kartağ’ın 1960‘lı yılların başında çocuklarını, henüz boşanmadığı ama başka bir kadınla dini nikâhla evli olan eşi Vahap Çilhüseyin’in yanına bırakarak para kazanmak için dilini bilmediği Almanya’ya, memleketinden binlerce kilometre uzaklıktaki yabancı bir ülkeye gitmesini konu etmekte.
Birinci perdede karanlık ve büyük sahnede Saliha’yı canlandıran Esrah Uğurlu’yu gördük, karşımızda dev ekranın önünde şalvar giymiş, örgülü uzun siyah peruklu kostümüyle. Üzerine yansıyan ve attığı her adıma eşlik eden spotlarla ileri geri yavaş adımlarla yürüyordu ve arkadaki ekranda Sivas dağları filmi geçiyordu. Haki Kılıç’ın akordeonla çaldığı duygu yüklü ağır müziği eşliğinde hepimiz bir anda o atmosfere kilitlendik. Sivas dağlarının ortasında yer alan bu köyde Saliha yapayalnızdı. Sanki tek başınalığını ve yalnızlığını sorgularcasına. İlkokulu yeni bitirmiş, ne kadar çalışkan ve başarılı olsa da kız olduğundan sanki cezalandırırcasına okula devam etmesine izin vermemiştir babası. Ona biçilen rol, geleneksel Anadolu kadın modeline uyumlu, uslu, iyi aile kızı olarak yetişmek, ev işlerine yardım etmek ve tarlada çalışmaktır. Tıpkı köydeki diğer kızlar gibi. Saliha’dan dinlediğimiz bu özyaşam öyküsünde tek eğlencesinin ve dinlencesinin bahçedeki ıhlamur ağacının altında oturmak olduğunu da öğreniriz. Kendi kendine kalabildiği tek vakittir bu. Babasına göre çocukların görevi itaat etmek ve çalışmaktır. Saliha bunu seyirciye anlatırken sanki kendi kendini de ikna etmeye çalışır gibidir, neden okula devam edemediğine sebep ararcasına. Bir yandan elindeki ipi sahnenin zeminine bir hayat ağacı gibi çizgi çekercesine sererken diğer yandan ergenlik çağına girişini, görücü ziyaretlerinin 14 yaşından itibaren yoğunlaşmasını töreye uygun olarak ablasının çoktan bu yaşta evlendirildiğini de anlatır bize. Ailesine göre bu onun kaderidir ve sıra Saliha’ya gelmiştir şimdi. Ama o farklıdır ve henüz evlenmek istemez. 18 yaşına kadar da bunu geciktirmeyi başarır. Sivas’tan görücü gelen uzaktan akrabaları 35 yaşındaki Vahap hem bir meslek sahibidir, makinisttir hem de takım elbisesi ile zarif bir izlenim uyandırır. Saliha onunla evlenmeye razı olur. Daha medeni gördüğü Sivas’a yerleşmektir arzusu.
Bu kez Hâki Kılıç hareketli parçaları eşliğinde Saliha’nın bir ayakkabıyı çıkarıp diğerini giymesi hayatın farklı dönemlerinden geçişini sembolize eder. Evlilik kapıdadır, kına gecesi kutlanır. Saliha eşarp takıp çamaşır yıkama sahnesinde ev kadını rolünü canlandırır. Birinci, ikinci çocuk derken de anneliği. Vahap sürekli içki içmektedir. İlk başta iyi geçen evlilikleri giderek bozulur. Saliha sürekli şiddet görmektedir. Ama toplumun ona biçtiği toplumsal cinsiyet rolü gereği pasif kalmak durumundadır. Eşi tarafından şiddete maruz kalsa dahi sesini çıkaramaz, karşı gelme, kendini savunma hakkı yoktur. Yoksa toplum tarafından itaatsiz kötü kadın olarak damgalanmakla karşı karşıyadır. Oysa kocası başka kadınlarla eğlenme hakkına sahiptir ve bunun için toplum tarafından yargılanmaz “çünkü o bir erkektir ve yapabilir”. Vahap artık kadınları eve getirmeye başlasa dahi Saliha buna tepkisiz kalmak ve katlanmak zorundadır. Sonunda Vahap dul bir kadınla dini nikâh kıyıp İzmir’e yerleşir. Ara sıra da Saliha ve çocuklarını ziyarete gelir. Böyle bir ziyaret sırasında iki büyük çocuğunu haber vermeksizin İzmir’e götürmesi bardağı taşıran son damladır. Saliha çocukluk arkadaşı Mine’nin yardımıyla işçi alan Almanya’ya gitmeye karar verir. Şimdi kadınlara da ihtiyaç vardır orada. Bu süreçte Vahap’la karşılaşmalarında, geçen tartışmalarda Saliha hem eşini hem kendini oynar ve ona “sen beni sorgulayamazsın”, derken sanki gücü eline geçirmiştir. Artık o eski pasif, boyun eğen Saliha değildir. Kendi geleceği ve hayatı için kendisi karar verir ve toplumsal kalıpların dışına çıkma cesaretini gösterir. Bu kez arkadaki ekranda sol tarafta saçları iki örgülü siyah gözleri parlayan siyah beyaz gerçek Saliha’nın portresi görünürken, ortadaki ekranda siyah beyaz dev resimde sağlık muayenesinden geçen iç çamaşırına kadar soyunmuş kuyrukta duran erkekler ve önde onları muayene eden beyaz önlüklü Alman doktor görünür. Mantosunu sahnede yer alan vestiyerden giyen Saliha çocuklarına “ağlamayın yavrularım çok çabuk geleceğim,” der veda sahnesinde ve elinde ahşap bavulu ile Sirkeci Garı’na götürür seyirciyi. Böylece uzun yolculuk başlar. Hâki Kılıç, Âşık Veysel’in Uzun İnce Bir Yoldayım parçasını çalarak söyler, seyirciyi de terkisine alarak. Ayrılığın acısı ve üzüntü müzikle birleşir.
İkinci perdede Saliha Stutgart’a varır ve yeni bir toplum düzeni içinde yeni bir hayata başlar. Bu kez yüksek tempolu bir sahne trafiği çıkar karşımıza. Spotlar Saliha’yı step dansı yaparak hızlı adımlarla adeta uçarcasına sahnede bir sağa bir sola bir öne bir arkaya koşarcasına takip eder. Günlük iş hayatında bir robot gibi çalışması beklenen Saliha kime, neye, nereye nasıl yetişeceğini şaşırmışçasına sersemlemiş gibi görünmektedir. Diğer yandan hümanist ve sosyal yanı güçlü olduğu için çevresindekilere yardım etme çabasındadır. Öyle ki Almanlar’ın yeterince eskitemeyip sokağa çöp olarak bıraktıkları her türlü kullanılabilecek eşyayı toplayıp daha sonra izin sırasında Sivas’taki köylülerine götürmek üzere toplayıp tek odalı küçük dairesinde biriktirir. Bu sahnede hatta seyirciye kullanmadıkları işlerine yaramayan eşyaları var mı diye sorarak seyirciyle diyalog kurar. Çalıştığı Alman Demiryolları bir istisna yaparak ona bir vagonu yarı fiyatına kiralar. Kadın olmak, tek başına var olmaya çalışmak bu toplumda bile her zaman kolay değildir. Birden arkadan sesler duyulur. Erkekler Saliha’ya ‘’kötü kadın’’ diyerek hakaret etmektedirler. Ama Saliha güçlüdür, bunlardan yılmaz. Onun bir amacı vardır kocasının istediği 30.000 Alman markını kazanmak ve çocuklarının özgürlüklerini satın alarak eşinden boşanmak.
Diğer yandan memleket hasreti, çocuklarına özlem, çaresizlik ve yalnızlıktır gurbetin öteki yüzü. Hâki Kılıç Aman Ayrılık’ı söylemektedir tam bu sırada. Saliha’nın çaresiz özlem dolu bakışları bize dikilir. Hâki Kılıç’ın sesi o kadar yanık duyulmaktadır ki neredeyse oturduğumuz yerden biz de yüksek sesle eşlik etmek için zor tutarız kendimizi. Sonra karanlık sahnenin solunda duran ayaklı vestiyerde asılı iş önlüğünü geçirir Saliha, günlük giysilerinin üzerine. O sırada iş arkadaşı Can’ı (Abdulvahap Çilhüseyin) kırmızı askılı iş pantolonu ve içinde açık renk kareli gömleği ile temizlik kovası ve malzemelerini almaya çalışırken izleriz. İş devir teslimi vaktidir. Oyunun tek diyaloğu böylece başlar. Saliha yine işyerindekilere, geç kaldığı için özürler diler, neden geç kaldığını açıklamaya çabalar. Can ise “kime anlatıyorsun?”, diye sorar yumuşak sesi, sakin duruşu ve hümanist bakışlarıyla. Saliha’nın ruhunu hissederiz. O şimdi buradadır. Alman halkını kastederek seyirciyi/bizi gösterir. Can bunun gereksizliğini, boşa kürek çekmek olduğunu vurgulayarak, kendilerine zaman içinde Almanların kaç tane ad taktıklarını sıralar. “İlk önce yabancı işçi dediler, ama bundan Hitler’i ve zorunlu işçiler kavramını anımsattığı için vazgeçtiler. Sonra yabancılar, misafir işçiler, entegrasyon arka planlı kadın ve erkekler olduk, ama asla ön planda olmadık,” derken seyirci buna gülerek tepki verir. Ardından “Acaba yakında yeni adımız ne olacak?” sorusuyla oyun espriyle son bulur. Yunan Filozof Heraklit’in dediği gibi “Bir nehirde iki kere yıkanılmaz.” Hayat devam eder.
Saliha oyunun akış sürecinde peruğunu bir takar bir çıkarır, saçlarını gerçek Saliha’ya benzetircesine tarar ve kendisine: “Bunlardan hangisiyim ben?” diye sorar. Gerçekten hangisidir Saliha? Saliha yaşadığı toplumun ona biçtiği kadın cinsiyet rolünden dolayı kısıtlanmasına, eğitim hakkının elinden alınmasına rağmen büyük bir savaşçıdır, o tüm zorlukları göğüslemiş ve bu savaşı kazanmıştır. 1932’de doğmasına karşın ilkokulu bitirmiş, geleneklerin ötesine geçip onu aldatan eşini boşamış, Almanya’da yeni bir hayat kurmuştur. Günümüzde dahi pek çok kadının hatta erkeğin yapamadığını yapmış, bağımsız olmayı kendi ayakları üzerinde durmayı başarmıştır.
Saliha Kartağ en azından en küçük oğlunu 1970’li yıllarda Almanya’ya getirebilmiştir. Ölümünden kısa bir süre önce 58 yaşında tüm çocuklarının karşı çıkmasına rağmen yalnız yaşamak istemediği için izinde tanıştığı kendisi gibi dul bir adamla yeniden evlenmesi ve yeni eşini Almanya’ya getirmesi, öldükten sonra tüm mirasını sadece çocukları ve ailesine bırakmak yerine kısmen vakıflara bırakmasıyla da eşsiz bir örnektir. O çok iyi kalpli, empatisi yüksek ve sosyal damarı güçlü olduğu için sömürülmüştür hayatı boyunca. Ama kendi seçimini kendi yapıp insan olarak kalmıştır. Onun sayesinde Stutgart’ta yeni bir kuşak ve onların çocuklarının çocukları ikinci, üçüncü kuşak var olabilmiştir. Abdulvahap Çilhüseyin hem banka memuru hem tiyatro oyuncusu hem de yazar olmuştur. Onun oğlu ise şimdi üniversite öğrencisidir. Saliha Kartağ’ın emeği ve mücadelesi boşa gitmemiştir.
Kaynakça
Abdulvahap Çilhüseyin: Saliha Kartağ. Eine Türkische Geschichte. Saliha Kartağ. Bir Türk Hikâyesi.
https://sanatsever.de/die-geschichte-von-saliha-kartag-eine-tuerkische-geschichte/
Oyunun Künyesi
Senaryo/Yazan: Anina Jendreyko, Abdulvahap Çilhüseyin’in “Saliha Kartağ. Bir Türk Hikâyesi” kitabından.
Yöneten: Anina Jendreyko
Oynayanlar: Esrah Uğurlu, Haki Kılıç (Müzik-Şarkı) Abdulvahap Çilhüseyin
Bu inceleme TEB Oyun Dergisi’nin 44-45. sayısında yer almıştır. Sayının tamamına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Bu yazıyı yer işaretlerinize eklemek ister misiniz?