Aydınlanma Seremonisine Davet:Deliliğe Övgü
Ragıp Ertuğrul
Okunması zor bir edebi eserin ki bu eser bir de felsefi konulara değiniyorsa ne derece güç anlamlandırılabileceğini düşünün. Peki nasıl oluyor da bir tiyatro insanı bu metni virgülüne dahi dokunmadan sahnede seyre dalınan ve algılanan bir şölene dönüştürüyor? Bahsettiğim eser Erasmus’un Deliliğe Övgü’sü ve övgüyü hak eden de Karma Drama’nın kurucusu yönetmen-oyuncu Togay Kılıçoğlu. Son yirmi yılda ülkemizde tiyatro oyunlarında ‘eleştiri’ kavramını irdeleyen metinlere çok rastlanmıyor. Ayrıca sayıları bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar tiyatro politik oyunlara imza atıyor. Togay Kılıçoğlu’nun Damla Kılıçoğlu ile birlikte büyük bir titizlikle sahneye uyarladığı bu eser, rejisel anlamda bizleri hasret kaldığımız bir nevi hiciv-taşlama türüyle buluşturuyor. Zira Erasmus zamanın bağnaz kilise kurumuna ve din simsarlarına yönelik .eleştirilerini bu eserle gün yüzüne çıkarmış.
“Hakikati gülerek söylemek”
Deliliğe Övgü üzerine yazılanlarda gülmece türündeki yapıta egemen olan iki temel görüş olduğu ifade ediliyor. Bunlardan birine göre ‘’gerçek bilgelik, deliliktir’’, diğeri ise ‘’kendini bilge sanmak, gerçek deliliktir’’. Yine eserle ilgili yazılanlara göre yeryüzünde insana yaşama gücü kazandıran şey, gerçek bilgelik olma niteliğiyle doğrudan doğruya deliliğin kendisidir. Metin boyunca delilik (stultitia) kişileştirilerek kendisine övgüler düzer; öyle ki ister çocuklukta ve yaşlılıkta, ister aşkta, evlilikte ya da dostlukta, ister politikada ve savaşta, ister yazında ve bilimde olsun, deliliğin egemenliği yaşamın her aşamasında ve her alanında mevcuttur. Ancak en vurucusu dönemin ruhuna uygun olarak yaşamın diğer alanları dışında özellikle din kurumu ve din adamları bu bağlam içinde sergilenmesi, ifşa edilmesidir. Böylece deliliği kişileştiren Erasmus, çağının kilisesini ve o kilisenin üyelerini acımasızca eleştirir. Yine kitap hakkında yazılanların ışığında bu niteliğiyle denebilir ki Deliliğe Övgü günümüze dek bağnazlığı eleştiren en yetkin başyapıtlardan biri olmuştur. Erasmus’tan sonraki yüzyıllarda da bu eser düşünce düzeyindeki bağnazlığın her türlüsüne yönelen bir eleştiri olarak yorumlanmış ve günümüze değin kalıcılığını sürdürebilmiştir. Yazınsal açıdan Deliliğe Övgü, “Hakikati gülerek söylemenin”( Horatius) en yetkin örneğidir.
Kimse seni övmezse sen kendini öv!
Oyuncu, karşımıza bir bilge olarak çıkıyor. Ya da onu bir bilge kabul etmemizi istiyor. Peki bilgelik göreceli bir kavram mıdır? Ya da delilik? Erasmus, çağını sorgularken çıktığı bu ince yolda aynı sorgulamaların 21. yüzyılda da yapılacağını tahayyül ediyor muydu acaba? Oyuncunun düstur edindiği “Kimse seni övmezse sen kendini öv!” atasözünün bugün neye karşılık geldiğine bakalım. Kendilerini yaşam koçu, bilir kişi, uzman olarak tanıtıp her türlü mecrada arz-ı endam edenler bir yanda, her ne hikmetse “akil” ilân edilip yere göğe sığdırılamayanlar bir yanda. Bu kaotik ortamın, insanlığın özgür, özgün ve eleştirel düşünmeye yönelmesine engel olup, dayatılmış, formüle edilmiş, ezberletilmiş bir takım sistemlere esir edilmesi veya farklı kültür ve öğretilerden referans alan ‘efendi’lerin peşinden gitmeye teşvik edilmesi için oluşturulduğu gün gibi ortada. Hele ki bilgeliği sırf kendinden menkul olmayıp menfaat çevresince de tescillenmiş zevat, samimiyetten tamamen yoksun bu oyunu sonsuza kadar sürdürme gayretindeyken, sıradan ölümlülerin delilikle sınanması hiç de garipsenmiyor. Ancak Erasmus’un övgüsüne mazhar olan delilik bu değil.
Hiçbir şey bilmemek, ah ne mutlu bir yaşam!
Deliliğe Övgü’de tam da bize önerilen yolu ve vaat edilen yaşamı tanımlıyor Erasmus. Kimimize göre seçim, kimimize göre dayatma! Hür iradenle kabulleniş ya da baskıyla maruz bırakılış!
Kendimizi delilikle taçlandırarak bize özel krallığımızı mı kuracağız, yoksa delilik paltosunu giyip hoyratlıklardan, vahşetten ve zalim ithamlardan korunduğumuza mı inanacağız?
Her bir soru farklı yargılara kapı açarken tutunulan her bir cevap, içinde yeni yeni soruları doğuruyor metinde. Karma Drama ise metinden sahneye çok başarılı bir uyarlamaya imza atmış. Şöyle ki sözcüklerin hiçbiri es geçilmeden, cümlelerin gücü en doğru vurguyla dile getiriliyor. Oyuncunun dilinden dökülenler, soru okları olarak hafızamızda bir yerleri tetikliyor. Tam da metnin bizden yani okuyucudan ya da seyirciden beklediği gibi. Oyuncunun bizi kimi zaman inandırdığı kimi zaman yabancılaştırdığı, yönetmenin ise görsel referanslarla çerçeveyi genişlettiği, kendi içinde kusursuz bir matematiğe sahip kodlamalarla yanılsamalarımızı yüzümüze vurduğu gibi.
Karma Drama, oyunun tanıtım broşüründe sanatın ve sanatçının günümüzde kısılıp kaldığı, üretemediği, ürettiğini sergileyemediği tarif edilemez açmazı Erasmus’un sözleriyle seyirciye aktarmayı tercih ettiklerini belirtiyor. Yaratıcı ekibin, incelikle aktardığı metnin, seyirciye sadece sanatın ve sanatçının değil düşünmeye meyilli tüm insanların tarif edilemez açmazını işaret ettiği su götürmez bir gerçek!
Kendinizi elli beş dakikaya sığan bu aydınlanma seremonisine bırakmanız tavsiye olunur!
Bu eleştiri yazısı TEB Oyun Dergisi’nin 44-45. sayısında yer almıştır.
Bu yazıyı yer işaretlerinize eklemek ister misiniz?