Başka Türlü Bir Akşamüstünde: “Nasıl?”
Hepimizin bildiği gibi, TEB Oyun dergisinin son sayısı “Nasıl?” adıyla çıkan özel bir sayı. Eylem Ejder ve Yaşam Özlem Gülseven’in editörlüğünde çıkan bu özel sayı, adında da yer alan, çok temel bir soruyu soruyor: Nasıl?
6 Şubat’ta yaşanan Kahramanmaraş merkezli deprem, kuşkusuz hepimizi çok derinden etkiledi. Belki de en çok o dönem sorduk bu soruyu, nasıl? O dönem “nasılsın” sorusunun, sanıyorum ki, bizler için pek bir önemi kalmamıştı. Çünkü biliyorduk ki hepimiz kötüydük. Nasıl yardım edebiliriz diye soruyorduk. Zaman ilerledikçe, yıkımın büyüklüğü daha net gözükmeye başladı ve “nasıl” sorusu bu sefer başka bir cümlenin içinde, muhatap arayan cümlelerin içinde yer almaya başladı. “Nasıl göz göre göre böyle binalar yapılabilir, nasıl bir insan yardım tırlarının önünü kesebilir, “deprem çok büyük” peki ama yıkım nasıl bu kadar büyük olabilir?” ve daha buna benzer bir sürü soru bir muhatap arayarak soruluyordu.
Günler geçtikçe “nasıl” yeni soruların içerisinde yer almaya başlıyordu: nasıl normalleşeceğiz, dahası oradaki insanlar hâlâ normalleşememişken biz nasıl normalleşeceğiz, nasıl iş konuşacağız, yaptığımız işin içerisinde depremden nasıl bahsedeceğiz ya da bahsetmeyeceğiz, nasıl konuşacağız ya da birbirimize “nasılsın?” nasıl diyeceğiz?
İşte tam bu soruları herkes birbirine veya kendine sorarken, bir yandan normalleşilmeyebaşlandı. Ve bu noktada korkunç başka bir gerçekle yüzleştik birçoğumuz. Biliyorduk ki -ne yazık ki- zaman geçtikçe 6 Şubat’ın yarattığı yıkım unutulacaktı. Yasın ve acının sürekliliğiyle yaşamın gerekliliklerinden kopalım demiyorum tabii ki ama yaşanılan yıkımı hatırlamak, kaçınılmaz olarak ondan bir ders çıkarmaya zorlayacaktı bizi. Ki birçoğumuzunda bildiği gibi Türkiye’nin toplumsal belleğinin unutmaya alışkın bir tarafı var.
İşte tam bu noktada TEB Oyun’un “Nasıl?” özel sayısının kıymetli olduğunu düşünüyorum. Depremden yaklaşık 6 ay sonra, Eylem Ejder ve Yaşam Gülseven’in editörlüğünde, “Nasıl?” sorusunu bir kez daha sorduk. Bu sayı depremi, deprem sonrası süreci bir kez daha bize hatırlattı ve toplumsal belleğimize bir uyarıda bulunarak, bize yaşananları farklı bir perspektiften sorgulattı ve “Nasıl?” sorusunun estettik, pratik, toplumsal, tiyatro ve performanstaki karşılığı üzerine düşündürttü. Bahar ve Yaz sayısının birleştirildiği bu kıymetli özel sayıya buradan ulaşabilirsiniz.
Sayının TEB Oyun dergisinin sitesinde yayınlanmasından sonra, derginin bir buluşma çağrısı oldu. Onlar da gerek Türkiye’nin belliği konusunda endişeye kapılmış, gerekse ilerleyen çalışmaları ve hatta hayatımızı şekillendirecek derecede önemli bir soru sorduklarının farkında olacaklar ki “Başka Türlü Nasıl Güzelleşir Bu Akşamüstleri?” isimli ve 2 Eylül 2023 tarihli bir buluşmayı Atatürk Kitaplığı’nda düzenleyerek “Nasıl?” üzerine bu sefer daha sıcak iletişim kurabileceğimiz bir ortam yaratmak istemişler. Ki öyle de oldu gerçekten.
Bazen bazı şeyleri uzun uzadıya düşünür, tartar ve bir çıkar bulamayabiliriz. Hatta biraz daha ileriye giderek, tam bu noktada kendimizi karamsar bir yalnızlığa sürükleyebiliriz. “Nasıl?” sorusu, düşünme konusunda zihni harekete geçiren, sorgulatan, çözüm üreten, yaratıcı düşünmeyi tetikleyen bir soru olmasıyla birlikte, kişiyi harekete geçmeye itemeyebilir. Bu noktada ben “Başka Türlü Nasıl Güzelleşir Bu Akşamüstleri?” adlı buluşmanın harekete geçirici bir tarafının olduğunu düşünüyorum. Sanki dergi ve bu buluşma çağrısında bulunanlar bize şu soruyu soruyordu: Bu kadar “nasıl”ı konuştuktan, bir fırtına yarattıktansonra; buluşup birbirimizi solumadan, bir aradalığımızın farkına varmadan başka türlü nasıl güzelleşir ki bu akşamüstleri? Gerçekten de Atatürk Kitaplığı’nın bahçesinde, ağaçların altında buluşunca ayrı bir güzel oldu 2 Eylül’ün akşamüstü. Ortak kaygılara sahip insanların yalnız olmadığını hissetmesi gerçekten çok değerli ve çok güçlendirici oldu orada bulunan herkes için.
“Başka Türlü Nasıl Güzelleşir Bu Akşamüstleri?” buluşmasının temel izleğini Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden, öğretim görevlisi Esra Dicle’nin temaya uygun özgün konuşması, Gezintide Bir Ev, Et / ve / Fal kitaplarının yaratıcısı, yazar ve şair Sevinç Çalhanoğlu’nun okuma performansı ve “Taklak” isimli performansıyla Dilşad Aladağ oluşturdu. Buluşmanın bir programı olsa da paylaşımlarla, sohbetlerle büyüyen, organik ilerleyen, özlemini hissettiğimiz, yalnız olmadığımızı duyumsadığımız sıcacık bir buluşmaydı. TEB Oyun dergisinin basılı sayılarından dilediğince seçebilme şansıysa harika bir fırsattı. Herkes için ortak bir samimiyet yakalanmış olacak ki buluşmanın bir bölümünde mikrofon herkesin istediği konuda özgürce konuşabilmesi için açıldı. Bu konuşma herhangi bir şey olabilirdi. Tartışılmak istenilen bir konu, aklımıza takılan bir soru, belki de sadece deneyimlerimizi paylaşmak için alınabilirdi mikrofon.
İzninizle ufak bir sıçrayış: Şiir, bence, yazarı için çok kıymetli ve mahremdir. Çünkü sayfalarca anlatabileceğiniz duygularınızı, düşüncelerinizi kimi zaman bir ya da iki satırla dile getirebiliyorsunuzdur bir şiirde. Bu sebeple de şiirler bence çok yoğun ve güçlüdür. Bir derdin, duygunun veya sorunun ifadesini güçlendiren bir gücü vardır şiirin. 2 Eylül’ün tatlı bir akşamüstünde gördüm ki hepimiz kendimizi ifade etmeye, anlaşılmaya susamışız. Büyük bir duygu ve fikir seliyle paylaşmak için bekliyormuşuz içimizdekileri. Çünkü 2 Eylül’ün sıcacık akşamüstünde, mikrofonu eline alan hemen hemen herkes kendi kelimelerinden ördüğü bir şiirini paylaştı bizimle. Bu örgünün ilk ilmeğini TEB Oyun dergisi, “Nasıl?” için açık çağrısıyla, daha sonraysa bu buluşmayla başlatmıştı. İkinci ilmeğini programdaki katılımcılar attı -Sevinç Çalhanoğlu’ysa Adalet Ağaoğlu’ndan alıntıladığı şiirle bu ilmeği biraz daha güçlendirdi- örgünün devamınıysa bizler paylaşımlarımızla, sohbetlerimizle getirdik. Günün sonundaysa, belki daha önce birbirini dışarıda hiç görmemiş insanlar ya da yılları aşkın dostluklar, birbirimize ilmeklenmiş olduk.
Paylaşılanlar, konuşulanlar, hatırlananlar ya da yaşanılanlar bizi tepe taklak etmiş olabilir. Tam bu noktada, Dilşad Aladağ’ın performansının adını oluşturan “taklak” kelimesini -onunda performansta yaptığı gibi- incelemekte fayda var. Taklak kelimesi, takla atmanın farklı bir kullanılışıdır. Peki, nedir takla atmak? Dik bir konumdan, önce dizlerin kırılmasıyla bedenin kıvrılıp, başın yere doğru eğilerek denge merkezini değiştirmesi ve yerde yuvarlandıktan sonra başlangıçtan biraz ilerideki bir noktada tekrardan dik bir konuma gelmektir. Elbette daha farklı tanımlanabilir takla atmak ama izninizle kendi tanımımdan devam edeceğim. Takla atmak, (tepe taklak olmak) başta negatif bir anlam doğuruyor olsa bile, takla atmanın kökenindeki eylemi, biraz daha kabaca, şöyle tanımlayabiliriz sanırım: A noktasından, B noktasına gidiş sürecindeki yuvarlanma.
Bizler eğer takla attıktan sonra ayağa kalkabiliyorsak, artık bütün yaşanılanlarla birlikte farklı bir noktadayız demektir. Bence bu ayağa kalkma ve arama sürecinde, bu ve benzeri buluşmaların, bir aradalığın oldukça kıymetli olduğunu düşünüyorum.
Yazımı bitirirken, hayatın her noktasında taklaklarla karşılaşacağımızın ama nihayetinde bu döngüsel sürecin bize bir şeyler kattığının bilinciyle ayağa kalkmanın daha kontrollü takla atabilmekte yardımcı olacağını düşündüğümü söylemeliyim. TEB Oyun ekibine, “Nasıl?” sayısının ortaya çıkmasında emeği geçen ve bu buluşmayla bizleri birbirimize “ören” Eylem Ejder ve Yaşam Özlem Gülseven’e ve son olarak da benim de içinde bulunduğum ve buluşmanın sıcacık olmasına katkı sağlayan bütün katılımcılara kendi adıma teşekkür ederim. Ve sanırım birçoğumuzun, bir sonraki buluşmayı merakla beklediğini belirtmek zorundayım.
“Başka türlü nasıl güzelleşir bu akşamüstleri?” etkinliğini merkezine alan özel sayımıza buradan ulaşabilirsiniz.
Sayıyı PDF olarak indirmek için: TEB Oyun 2023 Bahar/Yaz, Özel Sayı: “Nasıl?”
TEB Oyun Dergisi’nde yer alan diğer etkinlik yazıları için: TEB Oyun / Etkinlik