Bir Oyun Nasıl “Kurulur”?
Frankenstein: 32 Kısım Tekmili Birden, İstanbul Devlet Tiyatrosunun 2023-2024 sezon oyunlarından. Sebastian Sedel’in Mary Shelly’nin Frankenstein romanından hareketle yazdığı oyunu dilimize Yücel Erten kazandırmış. Oyunda Friedrich karakterini Salih Bayraktar, Johannes karakterini Levent Aras oynuyor ve oyunu Mine Tüfekçioğlu yönetiyor.
Oyunu Ordu turnesinde izledim. Ordu Üniversitesi’nde bir tiyatro bölümü var. Öğrencileri oyunculuk sanatına gönül vermiş pırıl pırıl gençler. Belediyenin çoğunluğu amatör oyunculardan oluşan bir tiyatrosu var ve kentte düzenli oyun oynuyorlar. Bu tiyatro bölümü öğrencileri için elbette bir kazanç. Ancak gişe kaygısı gütmeden üretim yapan devlet tiyatrolarının Ordu’da perde açması, oyuncu adayları için çok önemli. Zira aldıkları eğitimin haricinde kurum kültürü disiplininde hazırlanan oyunları izlemek onlar için ayrı bir ders.
Oyun, iki oyuncunun Frankenstein romanını sahnede ‘oynama’ çabasını konu alıyor. Bir yandan da tiyatronun sahibi ve yönetmeni Friedrich ile kendisini seyirciye göstermek hevesiyle ‘oynayan’ Johannes’in öyküsünü izliyoruz. Frankenstein: 32 Kısım Tekmili Birden, iki düzlemde ilerliyor. Bir diğer ifadeyle iki ayrı zamanda ve mekanda. Bunlardan biri bilindik Frankenstein öyküsü. Roman bilime ve bilimsel bulgulara verilen önemin yükseldiği 19.yy.’da yazılmış. Frankenstein, genç bir bilim insanı olan Victor Frankenstein’ın devasa bir insan türü yaratmak isterken ortaya çıkan ‘garip’ biçimli ancak oldukça akıllı bir ‘yaratığın’ hikayesi. Diğerlerinden farklı görüntüsü yüzünden yalnız kalan yaratık Victor’dan yalnızlığını sonlandırması için kendisi gibi bir yaratık yaratmasını ister. Ancak Victor yaratığın bu isteğini umursamaz. Victor’un devasa bir insan türü yaratmadaki hırsı ortaya çıkardığı yaratığı beğenmeyip yok etmeye çalışırken de devam eder. Bu ilk düzlemde seyirci Victor’un başından geçen olayları izler. İkinci düzlemse Friedrich’in ve Johannes’in romanı sahnede ‘oynama’ çabası oluşturur.
Oyunda Friedrich’i ve Johannes’i bazen provada bazen de tiyatrolarının sahnesinde izliyoruz. Sahne, zaman zaman kulis ve zaman zaman Friedrich ve Johannes’in oynadığı tiyatro sahnesi olarak kullanılıyor. Frankenstein: 32 Kısım Tekmili Birden’i, yönetmen Tüfekçioğlu ‘oyun oynama’ fikri üzerine inşa etmiş. Her oyunda mutlaka bir dramaturg olması gerektiğini düşünmem ancak her oyuna mutlaka dramaturji yapılması gerektiğini düşünürüm. Bu gibi ‘oyun içinde oyun’ tekniği ile kaleme alınan ve sahnelenen oyunlarda çekirdek hikaye önemlidir. Zira dramaturji çekirdek hikayenin üzerine inşa edilir. Buradaki çekirdek hikaye belli ki Frankenstein’ın hikayesi. Bu yüzden de Friedrich’in ve Johannes’in oyunlarını oluşturmaya çalışırken önemsedikleri öne çıkaracakları hususlar, Frankenstein’ın hikayesinde öne çıkan hususlarla paralellik göstermeli. Friedrich ve Johannes’in kurmaya çalıştıkları oyun Frankenstein’ın hikayesini sarıp sarmalayabilmeli. Ne yazık ki bu eksik. Victor’un devasa bir insan türü yaratmadaki hırsı sonrasında ortaya çıkanı beğenmeyip onu yok etmeye çalışırken de devam ediyor. Oyunda Friedrich aracılığıyla yapay zekanın ve robotların insanlık için bir tehdit oluşturabileceğinden bahsediliyor. Zira insana benzer bu ‘yaratıkların’ savaşlarda kullanılması, bilinçlenerek insan ırkına tehdit oluşturabileceği günümüzün tartışılan meseleleri. Hatta bu konuyla ilgili farklı alanda (sinema, dizi) pek çok yapımdan da bahsedilebilir. Bunların ortak özelliği, insan hırsının kendi türünü yok etmeye varan sonuçlar doğurabileceği üstüne. Öte yandan insan eylemlerini niyetleriyle şekillendirebilen bir canlı türü. Frankenstein hikayesinin çekirdeğini oluşturan bu tartışmaları Tüfekçioğlu sahnede işlemeyi tercih etmemiş. Yönetmen Friedrich’e, yapay zekanın insan ırkı için bir tehdit olabileceğini söyletmekle yetinirken Johannes’e tanıştığı kasiyer kızın insanın ağzından çıkan her kelimenin önünde sonunda ona dönüp etki edeceğini söyletmekle yetinmiş. Ancak bu söylemler ne oyunun çekirdeği ne de bu çekirdeğin üstüne inşa edilmesi gereken diğer oyunla alakalı. Böyle olunca da izleyiciye sahnedeki hüner gösterilerini izlemekten başka bir şey kalmıyor.
Öte yandan oyuncuların hünerleri çok iyi. Seslerini gayet etkileyici kullanıyorlar. Bedenlerini de son derece tartımlı ve ölçülü. Bir önceki oyunda ne yapmışlarsa aynısını o an orada ‘yeniden’ yapıyorlar. Bu fark ediliyor. Ancak bu ne kadar işlevsel? Oyuncunun her bir oyunda ‘farklı’ bir tavırda olmaması, provalarda bulunup sabitlenen biçim ve içeriğe uygun hareket etmesi istenir. Ancak bunu ‘bir görev icra ediyormuş’ hissinin ötesine taşımak gerekmez mi? Tiyatro sanatının biricik özelliği ‘aura’dan bahsediyorum. Bir diğer ifadeyle seyirci ile kurulan o ‘gizli’ bağdan.1 İki düzlemde oluşan oyunun oyuncular açısından bakıldığında üç katmanı var. Her bir oyuncu, seyirci ile karşı karşıya kaldığında bir anlatıcı kimliğine bürünüyor. Sahnedeki partneriyle karşı karşıya kaldığında Victor, Victor’un sevgilisi, yaratık ve hikaye içinde canlandırdığı pek çok role. Üçüncü katmanıysa Friedrich ve Johannes arasındaki ilişki oluşturuyor. Bu noktada Aras’ın ve Bayraktaroğlu’nun anlatıcı kimliği, Friedrich ve Johannes kimlikleri ile ayrışması gerekli. Zira seyircinin ikna olması ancak oyuncunun canlandırdığı oyun kişisi olarak zamanı ve mekanı kurabilmesine bağlı. Kostüm ve aksesuar kullanımı, devlet tiyatroları oyunlarında seyircinin her zaman görmeye alışık olduğu cömertlikte. Dekor tasarımı da son derece etkileyici. İyi ki de öyle. Zira gerek tiyatrocular gerek seyirci tiyatroya değer görülen bu prodüksiyonu fazlasıyla hak ediyor. Yine de izlediğim oyuncuların performansı aklıma şu soruyu getirdi: oyuncu rolünü sadece dış materyalle mi yapılandırır? Yani, oyuncunun üzerinden o röle ait kostüm, aksesuar her ne varsa çekilip alınsa seyirci yine de oyuncunun ‘kurduğu’ role inanır mı ya da oyuncu seyircisini ikna edebilir mi? Buna bu oyun için elbette tek bir temsili izleyerek karar vermek güç. Ancak izlediğim temsilde Johannes’i oynayan Levent Aras’ı bu konuda daha mahir bulduğumu söylemeliyim. Aras, Johannes, Victor’un sevgilisi, yaratık ve Victor’un sevgilisinin babası rollerini sesinde ve bedeninde incelikli farklar yaratarak inşa etmiş. Bu inşa önemli kuşkusuz ancak bu inşayı temsil süresince korumak belki daha önemli. Böylelikle yukarıda sıraladığım katmanları belirginleştirmiş oluyor ve seyircisine son derece keyifli bir oyunculuk izlettiriyor.
Son olarak, Frankenstein: 32 Kısım Tekmili Birden, başarılı koreografisi, dekor-kostüm, ışık ve müzik tasarımıyla -sırasıyla- Ali Ertekin, Şirin Dağtekin Yenen, Akın Yılmaz ve Ozan Demir sayesinde Ordu seyircisi ve tiyatroya gönül vermiş gençler için seyredilmesi kazanç olan bir oyun.
Dipnot:
- Walter Benjamin, fotoğrafın ortaya çıkmasının tiyatro sanatı dışında neredeyse tüm sanatları etkilediğinden bahseder. Kopya fikri ve bu fikrin sanatta kullanılması, seyircinin eserle karşılaşması sırasında oluşan aurayı yok etmiştir. Oysa tiyatro sanatı için böyle değildir. Zira tiyatro sanatı hem seyirci ile hem de canlı oyuncularla icra edilir. Dolayısıyla oynanan oyun, temsil her ne kadar provalarda sabitlenmiş bir tekrar da olsa, o gece oradaki oyuncu ve seyircinin birlikteliği söz konusudur. Bu da Benjamin’in ‘aura’ dediği şeyi var eder. Bkz: Walter Benjamin, Teknik Olarak Yeniden Üretilebilirlik Çağında Sanat Eseri, Çev. Gökhan Sarı, İstanbul: Zeplin yayınları, 2022. ↩︎
TEB Oyun Dergisi’nde yer alan festival yazılarına ulaşmak için: TEB Oyun / Festival