Cinsel Saldırı: Görsel Sanatlar Alanındaki “Kullanışsız Artık”
Hayatta kalma içgüdümün tetiklenmeye ihtiyaç duyduğu zamanlarda –ki bu sık sık olur– açıp bir felaket veya gerilim filmi seyrederim. Bu merakıma rağmen hâlâ seyretmediğim felaket ve gerilim filmleri mevcut. Birkaç gün öncesine kadar bunlardan biri Türkçeye On Üçüncü Cuma olarak çevrilen Friday the 13th (1980) filmiydi. Filmin ilk dakikalarında çalışacağı çiftliğe gitmek için yol soran genç kadına yardımcı olan bir ağır vasıta şoförü genç kadının kamyona binmesine yardımcı oluyor. Sahneyi böyle ifade edince hiçbir sorun yok gibi görünebilir. Ancak detaylıca tarif etmem gerekirse şoför, tanımadığı genç kadını kalçasından “ittirerek” araca “yerleştiriyor.” Bu sahnenin devam eden sahnelere bir katkısı olup olmadığını anlamak için sonraki dakikalarda karakterlerin yüzünü dikkatle inceledim. Tır şoförü gerilim filmi klişelerine uygun olarak babacan bir tavırla genç kadına gittiği yerin tehlikelerine dair uyarılarda bulunuyordu. Genç kadının ifadelerinde de tır şoförünün kendisine “kötü bir şey” yapacağını düşündüğüne dair herhangi bir ipucu yoktu. Gördüğüm o sahne kaç defa çekilmişti yani genç kadın buna kaç defa maruz kalmıştı bilmiyordum ama o sahnede olan şeyin filmin dramatik yapısına hiçbir katkısı yoktu. Sadece “olup bitivermiş” bir şeydi. Bu sahnenin dikkatimi bu kadar çekmesinin sebebi filmi 2022 yılında, yani kişisel sınırlar konusunun her alanda irdelenebildiği bir yılda seyrediyor olmam.
1980’de gösterime giren bu film 1970’lerin ürünüydü ve 1970’ler böyle olup bitiveren şeylerin sorgulanmadığı bir zamandı. Nitekim, bundan daha kötüsü, 1972 yapımı, Paris’te Son Tango [Ultimo Tango a Parigi] filminde yaşanmıştı. Marlon Brando’nun canlandırdığı Paul karakterinin Maria Schneider’in canlandırdığı Jeanne karakterine tereyağı kullanarak cinsel saldırıda bulunduğu sahne gerçekti. Yönetmen Bernardo Bertolucci 2013 yılında bununla ilgili yaptığı açıklamada “onun bir aktris olarak değil bir kız olarak tepki vermesini istiyordum. Yaşadığı aşağılanmaya tepki vermesini istiyordum…” demişti.1 Olay esnasında 19 yaşında olan Schneider’in bu filmden sonra uyuşturucu bağımlısı olduğu ve intihar girişiminde bulunduğu defalarca söylenmiştir…
Pozitivist yani bir araştırmaya girişmeden önce bir hipotez geliştiren ve daha sonra da bunu test eden bilim insanlarının test aşamasında elde ettikleri, hipotezlerine katkı sağlamayan bilgilere verdikleri bir ad vardır; “awkward surplus.” Türkçeleştirecek olursak “kullanışsız artık.” Bilim insanları bu bilgilerle ne yapacaklarını bilemedikleri için görmezden gelmeyi tercih ederler. Kaliforniya Üniversitesinin 2019 yılında yayımladığı zihin açıcı bir çalışma bu kavramı başka türlü kullanmayı öneriyor. Profesyonel ortamlarda cinsel tacize/saldırıya maruz kalan kadınların ve LGBT+ bireylerin genel eğilimi başlarına gelen şeyleri profesyonel ortamın koşulları dışına itip hayatın genel akışına mal etmektir. Yani hayatın “zaten olup biten” bir “parçası” olduğunu düşünmek. Yani profesyonel yaşamda ne yapacaklarını bilemedikleri bir “kullanışsız artık” kategorisine yerleştirmek. Zira öbür türlü davrandıklarında profesyonelliklerinin sorgulanacağını bilirler.2
Bernardo Bertolucci’nin Maria Schneider için “bir kız gibi tepki vermesini istiyordum” demesinin ardında yatan gerçek bu. Kastettiği de mealen şu, cinsel saldırıyı ait olduğu yerden, gerçek hayatın içinden değerlendirmesini istedim… Gerçek hayat o film setinin dışında bir yerde duruyormuş gibi… Paul karakteri Marlon Brando’nun gündelik hayattaki erkeklik performansı tarafından “kontamine edilmemiş” gibi…
Şunu kabul etmemiz lâzım, film veya tiyatro gibi “sahte gerçeklik” üreten ortamlarda görev alan herkes “gerçek hayat” tarafından “kontamine” edilmiştir. “Sahte gerçeklik” üretiminin herhangi bir safhasında görev alan herkes kendi sosyal sınıfından, toplumsal cinsiyetinden, jenerasyonundan ve etnisitesinden yani toplumsal konumundan ancak bir dereceye kadar bağımsızlaşabilir. Sektörün bu gerçeğin artık çok daha farkında olduğunun en güncel kanıtlarından biri herhalde beyaz bir İngiliz kraliçesi olan Anne Boleyn’i siyah bir kadın olan Jodie Turner- Smith’in canlandırmasıdır. Zira programın yapımcıları, oyuncuların kendilerini kendileri ne yapan ne varsa oynadıkları role taşımalarını sağlayan “kimliğe duyarlı” bir şekilde seçildiğini ifade etmekte.3 Onlar böyle ifade etse de “kimliğe duyarlılığın” eskiden beri var olduğunun ama imtiyazlı gruplara hizmet ederek işlediğinin altını çizmek gerek.
Yine de, yukarıda bahsettiğim bu gerçekliğin daha çok farkında olduğumuz için kadın oyuncular kendi bedenleri üzerinde dolanan ellerin bir aktöre mi yoksa bir erkeğe mi ait olduğunu ayırt etmeye giriştiklerinde desteklenebilecekleri bir ortam yavaş yavaş oluşuyor. Bu nedenle, yazının başında bahsettiğim On Üçüncü Cuma filmindeki sahnenin bir benzerinin 2022 yılına ait bir filmde kadın karakterin es geçtiği, “öylesine bir şey” olma ihtimali çok düşük. Yani bir filmde böyle bir sahneye denk geldiğimizde seyirci olarak bu sahnenin set ekibinin gözünden kaçan, setteki “sahte gerçekliği” “kontamine eden” “hayatın içinden bir şey” olduğunu düşünmek yerine yani onu “kullanışsız artık” olarak görmek yerine dramatik yapıya bir katkısının olmasını bekleriz. Ya bunu gerçekleştiren erkek karakterin “kötü” bir niyeti vardır diye düşünürüz ya kadın karakterin vücut bütünlüğüne yönelen bu davranıştan öyle ya da böyle muhakkak bir rahatsızlık duyduğunu ifade etmesini ve bunun bir çatışmaya dönmesini bekleriz ya da aksi durumda, iki karakterin arasındaki ilişkinin erotik bir boyuta evrilmesini umarız.
Ancak eğer sahnenin kendisi başlı başına erotik bir nitelik taşıyorsa seyirci olarak “kullanışsız artık” tespitinde o kadar başarılı olamayabiliriz. Örneğin, People dergisinin editörlerinden Charlotte Triggs’in ismini vermediği bir tiyatro oyuncusunun başından geçenleri aktardığı yazısında, kadın oyuncu sahnede öpüşmek zorunda olduğu erkek oyuncunun kendisini hem provalar hem de oyun esnasında olması gerekenden çok daha uzun bir sürede öptüğünü, sahne dışında da kendisine istemediği biçimlerde dokunduğunu ve hatta bu yaptıklarını ona karşı duyguları olduğu gerekçesiyle savunduğunu aktarıyor.
Aylarca süren bu cinsel saldırılara karşı yönetmenin olan biteni “gözetlemesi” dışında bir önlem alınmıyor ve oyuncu sonunda istifa ederek kendini kurtarıyor. İstifasının ardından 18 seanslık terapi ücretini şirket karşılıyor ancak sonrasını kendi cebinden ödemek zorunda kalıyor.4 Türkiye’de buna dair bir istatistik bulunmuyor ancak 2018 yılında Birleşik Krallık’ta yürütülen bir araştırmaya göre tiyatro oyuncularının % 67’si cinsel saldırıya ve zorbalığa maruz kalmış ve bildirilen her beş vakadan dördünde hiçbir müdahalede bulunulmamış.5
Bu oranların bu denli yüksek olmasının bir nedeni modern dünyanın en görkemli ve ışıltılı parçalarından biri olarak karşımızda dikilen görsel sanatlar alanının kendine has bir modernleşme ya da modernleşememe süreci geçirmesi olabilir. Zira bu sektörde baş köşeleri elinde tutan ve bu imtiyazlı konumları nedeniyle sınırsız bir sadakat ve hizmet bekleyen kimseler bu tavırlarıyla feodal lordları veya daha yerli bir ifadeyle köy ağalarını andırmakta. Profesyonel kimliklerinin ardına saklanarak gerçekleştirdikleri profesyonellik dışı eylemlerinin, bu eylemlere maruz kalan kimseler tarafından hayatın “zaten olup biten” bir “parçası” olarak düşünülmesini, yani profesyonel yaşamda yeri olmayan bir “kullanışsız artık” kategorisine yerleştirilmesini beklemekte. Fakat eğer görsel sanatların genel-geçer kuralı gerçekten de buysa, sebebini kişisel tutumların çok ötesinde, alanın yapısal eksikliklerinde veya direngen feodal kimliğinde aramak gerekiyor.
Dipnotlar:
1) https://www.bbc.com/turkce/haberler- dunya-46353265
2) Rebecca Hanson and Patricia Richards, Harassed: Gender, Bodies and Ethnographic Research (California: California University Press, 2019), 155.
3) https://www.nytimes.com/2021/06/10/ arts/television/anne-boleyn-jodie-turner- smith.html
4) https://www.smh.com.au/entertainment/i- felt-unsafe-actress-tells-of-harassment-on- and-o -the-stage-20171107-gzgdog.html
5) https://www.theguardian.com/stage/2018/ jan/25/theatre-workers-sexual-harassment- bullying-stage-report
Bu yazı TEB Oyun Dergisi’nin 43. sayısındaki “Gösteri Sanatlarında Sınırlar” dosyasında yer almıştır. Sayının tamamına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Bu yazıyı yer işaretlerinize eklemek ister misiniz?