Yeni Dramaturjiler, Eleştirel Yöntemler / Dijitalleşme ve Ekoloji Ekseninde Yeni Dramaturjiler ve Eleştiri Paneli
Pek çok kavramın post-, trans-, new ya da neo- gibi çeşitli ön eklerle/sıfatlarla güncellendiği zamanlardayız; çağın ruhu alabildiğine hızlı ve terimler de bu hızdan nasibini alıyor. Dramaturji de bunlardan biri. 1990’lı yıllardan bu yana artık “yeni dramaturji” kavramına aşinayız sanıyorum; bu kullanım dramaturji kavramının metinden bağımsızlaşarak genişlemesine tekabül ediyor her şeyden önce. Dinamik bir sistem olarak performansın iç akışına tekabül ediyor. “Yeni dramaturji”, teatral gösterimin oluşumu sürecinde konvansiyonel dramatik metnin yerini alabilecek her türden malzemeye/içeriğe/pratiğe/kavrama vb. vurgu yapmayı amaçladığından, özellikle son yıllarda “eko-dramaturji”, “queer dramaturji”, “dijital dramaturji”, “interaktif dramaturji” vb. gibi farklı dramaturjik yaklaşımlara sıklıkla rastlar olduk. Dramaturji modellerinin çeşitlenmesinin bir sonucu olarak, yakın zamanda “yeni dramaturji” terimi akademik dünyadan minik bir güncelleme daha aldı ve terim, -ler çoğul ekiyle beraber “yeni dramaturjiler” olarak kullanılmaya başlandı. 1
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), GalataPerform ve Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (TEB) ortaklığıyla 20 Kasım 2021 tarihinde Arter’de düzenlenen panel, ismini ve içeriğini bu güncel çoğulcu yaklaşımdan alıyor: Dijitalleşme ve Ekoloji Ekseninde Yeni Dramaturjiler ve Eleştiri. Panelin ilk oturumunun konuşmacılarından biri olarak, konunun belirlenmesi aşamasında nasıl bir yol izlediğimizi, sonrasındaysa panelin akışını ve geri bildirimleri kısaca özetlemek isterim.
Dijitalleşme ve ekoloji, günümüz dünyasının zorunlu olarak üzerine düşünmesi gereken konuları arasında. Pandemiyle beraber tüm dünyanın askıya almak durumunda kaldığı gündelik hayat, “şimdi ve buradalığa” dayalı bir sanat olarak tiyatronun da kendi olanaklarını yeniden düşünmesine, alışılageldik imkanlarının dışında yeni formüller türetmesine olanak tanıdı. Tiyatronun dijitalleşen dünyanın imkanlarını kullanmak durumunda kaldığı bu atmosferde, tiyatroda dijitalleşme ve dijital tiyatro üzerine, kimi zaman eleştirel bir mesafeyle kimi zamansa olumlayıcı bir sempatiyle kaçınılmaz olarak düşündük, konuştuk, sorguladık. Bir diğer zorunluluk, insan eliyle zarar gören gezegenin gidişatı üzerine düşünme ve harekete geçme ihtiyacı hissettiğimiz böylesi bir çağda, tüm dünyanın tartıştığı iklim krizi, çevresel felaketler gibi meselelerin artık pek de ötelenemeyeceği gerçeğiydi. Antroposen çağ, artık insan-sonrası (post-human) fikriyle beraber eleştirel bir bakışla yeniden değerlendiriliyor. Hal böyleyken, eko-eleştiri kuramını tiyatroyla beraber ele almak ve eko-dramaturjiler başlığını bu anlamda panele dahil etmek gerekliliği doğuyordu. Panelin “yeni dramaturjiler” çerçevesi bu iki temel zorunluluktan yola çıkılarak GalataPerform tarafından, “eleştiri” çerçevesi ise söz konusu yeni dramaturjilerin alımlanması, çağdaş sahneyi nasıl okumak gerektiği ve bu anlamda yeni eleştiri yöntemlerinin nasıl çeşitlenebileceği fikrinden hareketle TEB tarafından belirlendi. Panel, hem İKSV Uluslararası 25. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamındaki Öğrenme ve Gelişme Programı altında hem de GalataPerform’un düzenlediği Yeni Metin Festivali 10 programı altında yer aldı.
GalataPerform tarafından düzenlenen ilk oturum, Dijitalleşme ve Ekoloji Ekseninde Yeni Dramaturjiler üzerineydi; oturumun açılış konuşmasını yazar ve dramaturg Dr. Ferdi Çetin (İstanbul Medeniyet Üniversitesi) yaptı. Çetin, Ağaçlar Her Şeyi Paylaşıyorlar başlıklı konuşmasının ilk kısmında, pandemi sırasında tiyatroda dijitalleşmenin bir zorunluluk olarak belirmesiyle beraber yaşadığımız süreci, bu süreçte dolayıma giren kavramlar, sınıflandırmalar ve gelişmeler açısından değerlendirdi. Konuşmasının ikinci kısmını eko-dramaturji alanının duayenleri Una Chaudhuri ve Lisa Woynarski’den alıntılarla sürdüren Çetin, eko-dramaturji örnekleri bağlamında Theatre Complicite’nin Can I Live? oyunundan ve Hollandalı Anoek Nuyens’in yazdığı, Rebeka de Wit’in yönettiği Shell Trial (Shell Davası) oyunundan söz etti. Konuşmasını Shell Trial oyunundan bir alıntıyla sonlandırdı Çetin:
Ağaçlar birbiriyle iletişim kurabilen kök sistemlerine sahipler. Hayatta kalabilmeleri için birbirlerine su takviyesi yapabilen kök sistemleri bunlar. Ağaçlar her şeyi paylaşıyorlar ve insan topluluklarını geride bırakacak düzeyde topluluklar oluşturabiliyorlar. Bunu bilmek insanı rahatlatıyor.
Açılış konuşmasının ardından tiyatroda dijitalleşme, dijital tiyatro ve dijital dramaturjilerin kökleri üzerine önce Melis Bilgin, sonra ben konuştum. Dijital Sahnenin Anatomisi başlıklı konuşmasında Dr. Melis Bilgin (İstanbul Bilgi Üniversitesi), dijital sahnenin pandemiyle başlamadığını, “ihtiyaçtan dijitalleşme” süreci (pandemi) sonlandığında dijital sahnenin sonlanmayacağını çünkü tiyatro gibi mimetik bir alanın hayatın dijital yönünü taklit etmemesinin mümkün olmadığını öne sürdü. Yeni medya sanatının mevcudiyet, bedensizleşme, etkileşim ve gelip geçicilik unsurları ile performansın uçucu (ephemeral) doğasının ontolojik bir yakınlık içinde olduğunu vurguladıktan sonra, dijital medyanın sahne sanatlarıyla kavuşmasının Bütüncül Sanat Yapıtı (Gesamtkunstwerk) açısından şaşırtıcı olmadığına ve esasen süregelen bir pratik olduğuna dikkat çekti. Konuşmasının genelinde Ridge Theatre – Jennie Richee, Ivo Van Hove – Network, Kazan Dairesi – Olağan-İçi Bir Gezi, Romeo Castellucci – The Rite of Spring gibi pek çok gösterime değinen Bilgin, telematik performansların yanı sıra VR ve AR teknolojileriyle desteklenen oyunsu (gamified) tiyatro örneklerinden söz ederek seyircinin konumu, canlılık, deneyim gibi kavramlara değindi. Bense Dijital Tiyatro ve Namevcudiyet Sorunsalı başlıklı konuşmamda tiyatroda dijitalleşmeye ve dijital tiyatroya dair özellikle pandemi sürecinde yükselen tüm itirazların temelde bir varlık-yokluk problemine dayandığı savıyla ilerledim. Tiyatronun ontik koşulları içinde en tepede duran “şimdi ve buradalık” fazının dijitalleşmeyle sekteye uğradığını; tiyatroda kimi zaman oyuncunun, kimi zaman mekânın, kimi zaman sesin/sözün ve metnin yerini dijital olana, dolayısıyla neredeyse bir hayalet statüsündeki sanal olana bırakıyor oluşunun bir tekinsizlik hissi yarattığını vurguladım. Tiyatrodaki varlık/yokluk dikotomisinin esasen Tarihsel Avangard’tan beridir tiyatrodaki deneysel arayışlara yön verdiğini, “yokluk” halinin oyuncu üzerinden denendiği örneklerden hareketle kısaca serimledikten sonra Rimini Protokoll’ün 2018 tarihli Uncanny Valley (Tekinsiz Vadi) oyunundan hareketle kukla, cyborg, robot ve yanı sıra tiyatroda hayalet metaforu ekseninde tekinsizlik duygusuna odaklandığım bir izlek sunarak konuşmamı noktaladım.
Oturumun son iki konuşmasındaysa çerçeve eko-dramaturjiydi. Dr. Özlem Karadağ (İstanbul Üniversitesi), Eko-eleştiri ve Tiyatro: Tiyatro Metinlerini Eko-merkezci Bakış Açısıyla Okumak başlıklı konuşmasında tiyatro metinlerine eko-eleştirel kuram bağlamında nasıl yaklaşılabilir sorusu üzerinde durdu. Doğa-insan karşıtlığının Kitâb-ı Mukaddes’ten klasik metinlere ve İngiliz tiyatrosuna değin izini süren Karadağ, çağdaş tiyatronun iklim krizi, insan kaynaklı çevresel felaketler gibi konulara odaklanarak insan-merkezci bakış açısından sıyrılma çabasındaki metinlerinden örnekler verdi. Dr. Ozan Ömer Akgül (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) ise Direnmenin estetiği: Eko-estetik ve Eko-dramaturji başlıklı konuşmasında, eko-dramaturjik yaklaşımın sıklıkla metin düzeyinde ve tematik olarak yürütüldüğüne dikkat çekti ve “bir praxis olarak eko-dramaturji” fikri üzerinde durdu. Sahneleme bağlamında eko-eleştirel bir dramaturji örneği olarak Rimini Protokoll’ün World Climate Change Conference prodüksyonundan söz eden Akgül, eko-dramaturjinin sahnede “bir direnme estetiği” üretebiliyor olması gerektiğini vurguladı.
TEB tarafından düzenlenen ikinci oturum, Dijitalleşme ve Ekoloji Ekseninde Yeni Dramaturjilerin Eleştirisi üzerineydi ve oturumun açılış konuşmasını İsveç’ten panel için kaydettiği videoyla bizlere seslenen tiyatro eleştirmeni Cecilia Djurberg yaptı. Yeni medya ve dijitalleşme ekseninde tiyatronun değişen doğası üzerine aktif olarak düşünen ve dijitalleşen sahnenin eleştirel pratiğinin nasıl kurulması gerektiğine dair deneyimlerini paylaşan Djurberg, Türkiyeli tiyatro eleştirmenlerine bu noktada yardımcı olabilecek pratik önerilerde bulundu:
Dijital dramaturjiyle kurulmuş bir oyun hakkında yazma niyetindeyseniz, söz konusu gösterimin alışılageldik tiyatro oyunlarına göre eksik olan yanlarına değil, size sunduğu yeni deneyime odaklanın. Gösterimin ne yapmadığını değil, ne sunduğunu deneyimlemeye çalışın. […] Bu türden gösterimlerin eleştirisi disiplinlerarası düzlemde çeşitli formülleri ödünç alarak kurulmalı: Film eleştirisinden, kamera açıları ve film tasarımına dair teknik bilgilerden, bilgisayar oyunlarına özgü vokabülerden, video sanatı ya da ses sanatı (sound art) üzerine yazılmış eleştirilerden neden faydalanmayalım? Dijital sahnenin eleştirisinde farklı disiplinlerin eleştirel yaklaşımlarını ödünç almak işe yarayabilir.
Pandemi süresince kimi tiyatro eleştirmenlerinin dijital olanaklardan faydalanılarak tasarımlanan deneysel teatral biçimler ve online gösterimler üzerine düşünmekten ısrarla kaçındığına dikkat çeken eleştirmen, bu girişimlerin tiyatro-dışı olarak değerlendirilmesi eğilimini yanlış bulduğunu belirtti. Dijital çağın içine doğan genç jenerasyonun dijital dünyayla fiziksel dünya arasında keskin bir ayrım gözetmediğini ifade eden Djurberg, genç tiyatro uygulayıcılarının teatral perspektifini takip edebilmek için tüm bu girişimleri direnç göstermeksizin anlamaya çalışmak gerektiğini vurguladı.
Doç. Dr. Hasibe Kalkan (İstanbul Üniversitesi) moderatörlüğünde yürütülen eleştiri odaklı bu oturumda Dr. Öğr. Üyesi Özlem Hemiş (Kadir Has Üniversitesi), art unlimited’ın performans sanatları editörlüğünü yürüten oyuncu/dramaturg Ayşe Draz ve 2008’den bu yana danzon isimli kişisel bloğunda çağdaş sahneye dair eleştiri yazılarını düzenli olarak paylaşan Doç. Dr. Mehmet Kerem Özel (Mimar Sinan Üniversitesi), çağdaş sahneyi alımlama deneyimlerini paylaştılar. Dijital gösterimlerin deneyime dayalı doğası üzerine sohbet havasında ilerleyen oturumda eleştirinin yeni olanakları, panel seyircisinin de katkılarıyla, tartışmaya açıldı.
“Yeni dramaturjiler” her bakımdan heyecan verici, gün geçtikçe de üzerine düşünecek, çalışacak, konuşacak bağlamlarıyla çoğalmaya devam ediyor. Bu çerçeve ekseninde devam panellerinin gelmesini ve belki de kapsamlı, bütünlüklü bir nihai çalışmayla bu sürecin taçlanmasını umalım.
(1) Springer 2015 yılında Cathy Turner ve Synne Behrndt editörlüğünde New Dramaturgies (Yeni Dramaturjiler) başlıklı bir kitap dizisine başladı ve bu dizi altında Dramaturgy and Architecture (Dramaturji ve Mimari), New Media Dramaturgy (Yeni Medya Dramaturjisi) ve son olarak 2020 yılında Ecodramaturgies (Ekodramaturjiler) başlıklı üç kitap yayımlandı. Aynı yıl Routledge’tan New Dramaturgies: Strategies and Exercises for 21st Century Playwriting (Yeni Dramaturjiler: 21. Yüzyıl Oyun Yazarlığı İçin Stratejiler ve Alıştırmalar) isimli bir kitap daha yayımlandı.
TEB Oyun Dergisi’nin “Pandemi ve Dijitalleşen Tiyatro” dosyasının tamamına ulaşmak için tıklayınız.
İKSV tarafından düzenlenen “Öğrenme ve Gelişim Programı”ndaki diğer etkinlikler hakkında detaylı bilgi almak için tıklayınız.
Bu yazıyı yer işaretlerinize eklemek ister misiniz?