Oyun Dergisi’nin Görünmez Emekçisi Hami Çağdaş’a Saygı ve Sevgiyle
Tijen Savaşkan
Yıl 2007, bir tiyatro dergisi çıkarma heyecanıyla bir araya gelmiş, akademisyen, eleştirmen ve tiyatro sevdalısı her yaştan bir grup insanız. Büyük bir heyecanla dergimizin nasıl bir yayın olması gerektiğini; alandaki diğer dergilerden farklı bir ihtiyaca cevap verebilmesi için gereken yayın politikalarını; içeriği taşıyabilecek görsel tasarım alternatiflerini düşünürken günler akıp gidiyor. Sonunda kitap formatında olmasına karar veriyoruz. Çünkü gelecekte kaynak ve bellek oluşturacak biçimde kitaplıklarda kalması en büyük hayalimiz. Böylece sayfa sayısından boyutuna, kapak görselinden farklı başlıklara kadar amaçlarımıza hizmet etmesi için tüm enerjimizle çalışıyoruz. Her şey güzel de bu derginin tasarımını kim yapacak? Hiç birimizin dergi çıkartma konusunda en ufak bir deneyimi yok. Bu gerçeği fark ettiğimizde sevgili Hasan Anamur bir gün toplantıya Hami beyi getiriyor. Ben Hami Çağdaş’la ilk kez o gün karşılaşıyorum. Oysa üniversite yıllarında Gösteri Dergisi ilk çıktığı günden itibaren ve sonrasında bu yayını hep takip etmiştim. Hami Çağdaş adı da neredeyse Gösteri Dergisi’yle özdeşti. Şimdi karşımızda, tüm deneyimi ve birikimiyle, en sevimli ve şakacı haliyle Hami Çağdaş var ve bizim dergimizin tasarımını o yapacak. İnanmak önce zor olsa da Hami bey hemen işe girişiyor. Bu dergi tamamen gönüllü olarak çıkacak çünkü hiç bütçemiz yok. Bu nedenle ya çok amatör ya da grafik tasarım bölümünün üçüncü ya da son sınıfından hevesli bir öğrenciye ufak bir ücret karşılığı bize destek olmasını istemekten başka şansımız yok. Tabii verilecek ufacık ücret dışında, onların asıl kazanımı yıllar içinde Hami beyden öğrendikleri onca birikim ve deneyim olacak. Çünkü bu gençler alanın belki de en deneyimli, yetkin ama daha da ötesi en kültürlü tasarımcısıyla çalışma şansına sahipler. Üstelik Hami bey onlara o kadar keyifle öğretiyor ki, gençler de biz de zamanın nasıl geçtiğini fark etmiyoruz ve dergi toplantılarını iple çekiyoruz.
Dergi toplantıları üst düzey tiyatro ve sanat tartışmaları dışında, onun sayesinde, sadece kültür sanat değil bir gurme kültürü seansına da dönüşüyor. Hami bey çalışırken keyifle yeme içme kültürünü bize de aşılamaya çalışarak süreci bambaşka bir üretime dönüştürmeyi çok iyi biliyor. Espriler, şakalar, geçmişe ait hikâyeler, eski tiyatro mekânları, oyunları derken bir okul gibi hepimizi besliyor. Böylece Oyun Dergisi’nin macerası aralıksız devam ediyor.
Mekânımız olmadığı için önce Gümüşsuyu sonra Sıraselviler’deki kafelerde buluşup, hep birlikte dergiyi kotarmaya çalışıyoruz. Hami bey elinde 96 sayfanın tasarımını eliyle çizmiş, fotoğraflara kadar sağlı sollu yazıları sayfalara yerleştirmiş olarak gelip, önce bu işi amatörce yapmaya çalışan bir genç kızla daha sonra ise yıllar içinde grafik tasarımı öğrencisi birkaç gençle birlikte sayfa sayfa derginin bilgisayara aktarılmasını sağlıyor. Yayın kurallarından, başlıkların uzunluğuna, alt başlıklara kadar neler öğretmiyor ki bizlere ve tabii ki en önemlisi de genç grafiker adaylarına. Çoğunun ‘’biz derslerde bunları görmüyoruz ne öğrendikse sizden öğreniyoruz’’ dediklerini hatırlıyorum. Dergi basılmadan önceki son toplantılarda elinde 96 sayfa kırmızı kalemle düzeltilmiş çıktıyla geliyor ve son redaksiyonları onun üzerinde yapıyoruz. Hepimiz onun getirdiği çıktıyı sayfa sayfa paylaşıp son kez kontrol ediyoruz. Hiç bir zaman bilgisayara tam olarak güvenmiyor. Kalem kutusu, kalemleri, silgileri hep yanında. Gerçekten de her seferinde kağıttan gördüğümüz hataları bilgisayarda atlamış olduğumuzu fark ediyoruz.
Sonuçta grafik öğrencilerinin hepsi Hami bey sayesinde iyi öğrenci oldu ve bazıları bu şansı kullanıp (dergide grafik tasarım bölümünde sadece onların adları yazılı olduğu için) yurt dışından burs alıp yüksek lisansa devam etti. Yerine bıraktıkları arkadaşları da Hami beyden öğrenmeye devam etti. Son grafikerimiz de yine dergi sayesinde kariyerini devam ettirip yüksek lisansa kabul edildi ve başarıyla bitirdi. Ancak Hami beyin adı dergide hiç olmadı. Bunu tüm ısrarlarımıza karşın kabul etmedi. Oysa Hami Çağdaş ilk günden beri bu derginin görünmeyen ve belki de en çok emek veren asıl elemanlarından biriydi. Ara sıra ona ‘’bir gün derginin görünmeyen emeği bağlamında bir söyleşi yapalım sizinle’’ derdim ama ne yazık ki bunu gerçekleştiremedik.
Dergimiz 2007 yılında başladığı serüvenine 2009 yılında Tiyatro Eleştirmenler Birliği ve Mitos Boyut Yayınları ortaklığında TEB Oyun adını alarak devam etti. Değişen yazı kurulu üyeleriyle ve yeri doldurulamayacak kayıplarımızla bugüne kadar ulaştı. Önce TEB Başkanı sevgili Üstün Akmen ve sonra dergimizin temel direği sevgili Hasan Anamur bize veda etti. Ama Hami Çağdaş her yeni kuşakla yanımızda ve desteğine devam etti. Pandemi öncesi ekonomik kriz ve pandemi süreciyle birlikte dergimiz basılı ömrünü tamamladı. Bu süreçte Hami beyin de sağlık problemleri başladı. Dijitalleşme sürecinde maalesef artık yanımızda olamadı. Ama derginin bu şekilde devam ettiğini gördü.
Geriye dönüp baktığımda entellektüel tatmin dışında üretim sürecimizi her anlamda keyfe dönüştüren, her zaman olumlu, yapıcı, çok çalışkan ve bir o kadar da mütevazi bir Hami Çağdaş tanıdım ben. Derin kültürü, sanat aşkı ve tam bir İstanbul beyefendisi tarzıyla ve zaman zaman kendi özgün zevkini yaratan şık cep mendilleri ve mavi sakalıyla özel bir renkti, kimlikti. TEB Oyun Dergimizin sağlam yapı taşlarından ve en uzun süreli emekçilerinden biri oldu. Onu dergimiz devam ettikçe yeni gelen gençlere büyük bir keyifle ve artık az bulunan bir rol model olarak anlatmaya devam edeceğim.
Zehra İpşiroğlu
Geçen yüzyılın seksenli yılları…Hami Cağaloğlu’ndaki ofiste masa başında. Harıl harıl çalışıyor, tam bir atom karınca… Elimde Gösteri için yazdığım yeni bir yazı ofise dalıyorum… O yıllarda favorim Dostlar Tiyatrosu Puntila ve Uşağı Mati, Galile’nin Yaşamı, Sokrates… Provalara gidiyorum, üzerinde düşünüyorum, Genco ile konuşup tartışıyorum. Yazılar yazıyorum. Oyunlara bir dalmışım ki…Yok ama Ferhan Şensoy da var Anna’nın Yedi Ana Günahı, Şahları da Vururlar… Brechtler, Brecht uyarlamaları, epik tiyatro, uyumsuz tiyatro. Deneysel oyunlar da gündemde. Kerem Kurtoğlu’nun deneysel çalışmaları Canlanan Mekan, Haritadan Naklen Yayın, unutulamayan oyunlar…Tabii kendi tiyatromuz üzerine yazma da çok keyifli. Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Haldun Taner, Adalet Ağaoğlu….
Hami çalışmasına uzunca bir ara veriyor. Uzun uzun oyunlar üstüne sohbete dalıyoruz. Ben Hami’yi iş başında rahatsız ettiğim için biraz tedirginim ama Hami her zamanki gibi güleryüzlü, sevecen ve kibar. İşi başından aşkın da olsa, yorgun da olsa “Nasılsın?” sorusunu hep “Bomba gibiyim”, “Harikayım” diye yanıtlıyor. Çalışmadan, işten, yorgunluktan hiçbir zaman gocunmuyor, tam bir atom karınca… Kimi insan vardır, nasılsın sorusuna hep olumsuz bir şeyler söyler, yorgunum, hastayım, tükeniyorum, bittim, bıktım, o zaman hemen oradan kaçmak isterim. Hala öyleyimdir, enerjinin iyi niyetle ve yaşam sevinciyle beraber geldiğini düşünüyorum ama bunu başaran insanlar ne yazık ki çok az. Hami ile çaylarımızı yudumlayarak sanat dünyasında geziniyoruz birlikte. Hoşumuza giden bir oyun, bir film, bir kitap üstüne konuşmak, bir şeyleri paylaşmak öyle güzel ki, insanı çoğaltıyor, zenginleştiriyor.
O yıllarda İstanbul Üniversitesi Almanca Bölümü’nde henüz asistanım. Doksanlı yılların başında doğacak olan Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü’nden henüz haberim yok. Ama tiyatro delisiyim. İşim bittiğinde Cağaloğlu’na doğru yürürken içim dışım tiyatro… Milliyet Sanat’a, sonra da Gösteri’ye uğruyorum. Gösteri’de Hami ile sanat sohbetine dalıyoruz… Hami’yi üniversiteye öğrencilerimle sanat sohbetine davet ediyorum. Öyle seviniyor ki, gençleri o da benim gibi çok seviyor ve onlarla sohbete doyamıyor. Gençler de okuma deliliğinin sadece genç hocalarına özgü olmadığını görüyorlar. İşte Hami Çağdaş. Heyecan içinde okuduğu bir kitabı anlatıyor. Biliyorum okuma sevgisi bulaşıcıdır. Hami de okuma izlenimlerini öylesine içten anlatıyor ki, paylaşmaya, yüreğindekileri dökmeye öylesinde açık ki… Akademik çalışmalarının ötesinde bir sohbet öğrencilerime de iyi geliyor. Kısaca Hami ile ortaklığımız sadece sanat dünyasıyla kısıtlı kalmıyor. Gençler de var, Hami onlara her zaman çok açık, öğüt vermiyor, daha çok onları anlamaya çalışıyor; mesafeli sevecenliğinin ardında inanılmaz bir vericilik var. Sanata sevgisi, içtenliği, paylaşımcılığı herkesi çok etkiliyor.
Yıllar yıllar sonra Hami Teb Oyun Dergisi’nde yine gençlerle birlikte. Onun deneyimlerinden yararlanarak Hasan Anamur ve Tijen Savaşkan önderliğinde yepyeni bir tiyatro dergisi oluşuyor. Yıllardır çok severek okuduğum ve yazılarımla katkıda bulunmaya çalıştığım bu dergi Hami’nin katkısı olmadan çıkabilir miydi acaba? Sanmıyorum, çünkü o yıllarda kimsenin dergi çıkarma konusunda en küçük bir deneyimi bile yoktu. Zaman içinde Hami’nin sayesinde ne çok şey öğrenildi, ne çok yol alındı… Gençlik yıllarımda Almanya’da çıkan Theater Heute dergisine aboneydim. İçinde öylesine güzel dosyalar, öylesine yol açıcı yazılar vardı ki. Bir gün Teb Oyun’la benim de bu düzeyde bir dergide çalışacağımı o yıllarda hayal bile edemezdim. Bugün online olarak çıkan Teb Oyun Dergisi’nin kültürel yaşamımıza büyük bir katkıda bulunduğu bir gerçek. Bunun bu aşamaya gelmesinde Hami’nin ne çok katkısı olmuştur.
Beki Haleva
Merhaba Hami’ciğim
Nasılsın canım? Hatırını sorayım dedim ama aslında cevabını zaten biliyorum. “Fıstık gibi”sin tabii ki. Haklısın, sana da ancak “fıstık gibi” olmak yakışır, kuşkusuz. Hem niye olmayasın ki? Edebiyat, tiyatro, şiir, kısacası sanat sevdalısı, dahası duayeni, basın, kültür ve sanat dünyasının önde gelen siması ve gala gecelerinin dantel mendil poşetiyle dikkati çeken şık beyefendisi, elbette “fıstık gibi” olacaksın. Arkadaş canlısı yapınla, insanın içini açan iyimserliğinle, anlattıklarını can kulağıyla dinleyen dostların çevrelediği, gurme zevklerinle de her tabağı daha da tatlandırdığın sofraların aranan yıldızı, sen değil misin?
Sevgili Hami seni hep böyle hatırlamak istiyorum. Sıkıntılar, vefasızlıklar, hastalıklar sana hiç yakışmadı. Ama yine de ne mutlu ki en zor anlarında bile hep sevdiklerinle çevrili bir yaşam sürdün. Büyük bir azim ve keyifle uzun yıllar boyunca sorumlu yazı işleri müdürlüğünü yürüttüğün Gösteri dergisinde ilk tiyatro eleştiri yazımı yayımladığında daha tanışmamıştık bile. Kukla Festivali’nin bir açılış yemeğinde aynı masayı paylaştığımızda tanışmış ve dostluğumuz TEB Oyun dergisindeki çalışmalarda perçinlenmişti.
2009 yılında yayın hayatına başlayan TEB Oyun dergisinin hiçbir zaman künyesine adını yazdırmasan da dergimizin varlığını sürdürebilmesi için “olmazsa olmaz” gizli kahramanı sen oldun. Mütevazı kişiliğinle, dergiciliğe yönelik deneyimin ve engin bilginle hep derginin temel direği oldun. Kısıtlı olanaklarımızla bir avuç gönüllü senin tasarımlarınla, yönlendirmelerinle yol aldık hep. Taksim’de adını şimdi hatırlamadığım kafeler yıllarca dergi ofisimiz oldu. Bir yandan dergi tartışmaları, bir yandan bilgisayarda çalışırken büyük bir keyifle yediğin yemekler, kahkahalar, araya sıkışan birkaç anekdot… Ne güzel günler yaşamışız.
Sevgili Hami sen, nazik, mütevazı, yaşamasını bilen ve seven, kişiliği ve kültürüyle etrafına ışık saçan bir İstanbul beyefendisi kimliğinle kalplerimizde hep özlenen ve sevgiyle anılan bir dost olarak kalacaksın. İyi ki seni tanımışım Hami Çağdaş.
Rengin Uz
Canım Hamiciğim, senin arkandan yazı yazmaya bir türlü elim gitmedi! Çok zordu ve yine çok zor… En ağırıma giden nedir biliyor musun? Dili geçmiş zaman kullanmak… Ne güzel, ne keyifli yılları paylaştık birlikte; Yanyana oyun seyrederken, ‘buyrunnn” diye açtığın telefon sohbetlerimizde, hiç bitmeyen çay, kahve, yemek fasıllarımızda, hararetli tiyatro konuşmalarımızda ve heyecanla beklediğimiz toplantılarımızda… Hem Sadri Alışık Oyuncu Ödülleri seçici kurulunda hem de TEB in ve derginin yönetim kurulunda birlikte çalıştığımız için, toplantılar hayatımızın önemli bir parçasıydı.
TEB Oyun Dergisi için toplandığımız, Gümüşsuyu’ndaki tiyatrocuların uğrak yeri olan mekana fırtına gibi girerdin…Her zamanki gibi enerji dolu, elinde mutlaka, yılların birikimini taşıyan çantan olurdu. TEB Oyun Dergisi, Tijen’in de yazdığı gibi olanaksızlar içinde harikalar yarattı! Ve sen o gencecik grafik öğrencilerini hiç sesini yükseltmeden
ne kadar doğru ve sevecen bir şekilde eğittin. O dergi, yayın hayatını sürdürebildiyse eğer, bunu hepimiz senin özverine borçluyuz. Kafanı kaldırmadan çalışır ama arada narlı votkanı içmeyi de ihmal etmezdin! Bazen, gazetecilik damarım tutar araya girerdim ‘ resim altı çok önemlidir Hami ağbinizi iyi dinleyin’ diye!
Ah Hami’ciğim, ya bu anılar da olmasaydı… Çok özlüyorum seninle ve Yaşar’la (İlksavaş) geçirdiğimiz günleri. Doğum gününde, çok sevdiğin terasında andık seni, anmaya da devam edeceğiz canım dostum benim…
Hami Çağdaş’a sevgi ve saygılarımızla…