Kendine Ait Bir Oyun: Giriş
TEB Oyun’un dosya konularını belirlerken genelde tiyatroda güncel olaylara, belli eğilimlere, dertlere bakmaya çalışıyor ve tiyatroda dönüştürücü bir gücü olduğuna inandığımız konuları tartışmaya açmak istiyoruz. Önceki
sayılarda tek kişilik oyun, anlatı, dijital tiyatro, uyarlama gibi başlıklar altında yaptığımız dosyalar yayınlandıkları dönem tiyatrodaki belli eğilimlere işaret ediyordu. Bu dosyaları oluştururken niyetimiz bize ayrılan kısıtlı alanda
detaylı bir tartışma yürütmekten çok, meseleye işaret etmek, konuyla ilgili çalışan sanatçı, akademisyen ve yazarları bir araya getirebileceğimiz bir diyalog ortamı yaratabilmekti.
Yeni dosyamız Türkiye tiyatrosunda otobiyografik oyun/performans/anlatıların artışına yönelik bir ilgiye dikkat çekiyor. Kendi hikâyesini yazan, anlatan, oynayan tek kişilik anlatı oyunlardan sunum performanslara, mekâna özgü performanslardan hikâye anlatıcılığına dek uzanan geniş bir yelpaze var. Bu eğilimi toplumsal, politik ve estetik yönleriyle tartışmaya açmak, “otobiyografik dönüş”ün, Türkiye tiyatrosu için açabileceği başkalık imkânlarına kulak vermek, bunun sağladığı imkân ve dönüşümler kadar beraberinde getirdiği/getirebileceği sınırlılıklar, zorluklara da bakabilmek istedik. Başlangıçta, otobiyografik performansları konu edinmemizin nedeni özellikle tek kişilik oyunlarda baskın olan deneyim anlatılarıydı. Kendini yazmak, kendini oynamak, kendini
sahnelemek nasıl bir şeydi? Kimliğin, mekânın ve tarihin “kendilik” denen o tartışmalı alanın içindeki rolü neydi? Bunlar ne tür başkalık olanaklarını açığa çıkarabilirdi?
Otobiyografik performanslar şüphesiz son birkaç yıla özgü değil. 2000’li yılların henüz başında Esmeray’ın Cadının Bohçası, takip eden yıllarda Yüz Yılın Evi, Küründen Kabare, Trom aklımıza gelen örneklerden bazıları. Güncel
oyunlara baktığımızda tiyatrodaki anlatma isteğine kendi deneyimini anlatma merakının eşlik ettiğini görüyoruz. Autobiography and Performance: Performing Selves (Otobiyografi ve Performans: Benlikleri Sahnelemek) adlı
kitabında performans kuramcısı Deirdre Heddon, otobiyografik performansların bir değişimve yaratım imkânını gerçekleştirdiğini söylüyor. “Yaşanmış hayat” ile onun “temsili” arasında salınan otobiyografik oyunlar genelde toplumun ve sahnenin kenarında kalmış sesleri merkeze taşıyorlar. Anlatmasa, anlatılmasa eksik kalacakların, hiç duyulmayacak, görülmeyecek olanların hikâyesini… Otobiyografik özneler, baskı, şiddet ve adaletsizlik etrafında
örülmüş hikâyelerini başka bir ucundan tutup yeniden biçimlendirerek deneyimlerini ve tarihlerini yeniden adlandırıyor, hem kendileri hem dinleyenleri için bir direnç oluşturmaya çalışıyorlar. Bu da onlara önce özel, sonra kamusal alanda seslerini, bedenlerini yeniden adlandırma ve böylece onlarla beraber dinleyenlerin de içini güçlendirecek iyileştirme imkânları sunuyor. En azından performansın dönüştürücü gücünden medet uman bizler,
sahnelerimizdeki otobiyografik oyunlar için de bir benzerinin yaşandığına inanmak istiyoruz.
Bu inancın peşinden giderek otobiyografik performanslarıyla öne çıkan sanatçılara sorular yönelttik, onlarla yapılmış söyleşilere ve kendi deneyimlerini anlattıkları yazılarına yer vermeye çalıştık. Otobiyografik bir oyun ya da
performans ortaya çıkarma süreçleri, bundaki motivasyonları, sanatsal araştırma yöntemleri ve yaklaşımlarını sorduk. Kendini yazmak, oynamak deneyiminde gerçek ile kurmaca arasındaki ilişkiye nasıl yaklaştıklarını, ortaya
nasıl bir “kendine ait yaşam/oyun” çıktığını sorguladık. Dosya kapak fotoğrafı sanatçı Ceren Uyan’a ait. Anıları da sulamak gerektiğini söyleyen şair gibi Ceren de, eski fotoğrafları nakış nakış işleyerek geçmişin toprağını canlandırıp çiçeklendiriyor.
Bu yazı Kendine Ait Bir Oyun dosyası içinde yer almaktadır. Dosyanın tamamına buradan ulaşabilirsiniz.