Spiritüalizm ve Performans: Kolektif Yenilenmeye Dair Bir Hatırlama

Çağ Değişiminin Eşiğinde


2023 yılı genel seçimlerine doğru gidilirken, 6 Şubat 2023 tarihinde yaşadığımız büyük deprem felaketleriyle sarsıldık. Binlerce insanımızı trajik biçimde yitirdik. Bir o kadar insanımız hala kayıp. Dünya altıncı büyük yok
oluşun arifesinde ekolojik anomalilere çözüm arayışları içindeyken, bizler memleketteki kısır tartışmalara boğularak, gelişmiş dünyanın gelecek öngörülerine karşı nasipsiz bırakıldık. Felaketin yaralarını sarmaya çalışırken bir hızla seçim atmosferine girdik. Retrolar ülkesine dönmüş ülkemizde, toplumun kabuk bağlamış eski yaraları siyasetin kara vaatleri arasında yeniden hortladı. Bu vahim realite bize bir şeyleri işaret ediyor. İnsanı YOK sayan, benmerkezci bir hesapla meta hedonisi üzerine kurulan yozlaşmış toplumsal değerlerimizle YÜZLEŞMELİYİZ. Sonradan görmeliğin o çirkin, dehşet verici toplumsal performansıyla YÜZLEŞMELİYİZ. Ama Nasıl?

6 Şubat depremlerinin ardından bir kesit.1

Yaşadığımız büyük tabiat hadisesi ruhsal dünyamızda şok etkisi yarattı. Can havliyle yardım zincirleri kurduk. Bir tür kolektif birlik bilincini deneyimlediğimiz o aralıkta kime ve neye inanıp gönül verdiğine bakmadan, sadece “varlık sevgisi”ile hareket ederek birbirimize kenetlendik. Türkiye’de metapsişik araştırmaların üstat ismi Ergün Arıkdal’a göre “İnsanların birbirlerine yardım edebilmeleri için, yardıma ihtiyaç olduğunu anlamaları gerekir. Bu ihtiyacı anlayabilmenin kaynağı da varlık sevgisidir. Varlık sevgisi olmadan anlayış, anlayış olmadan da aksiyon olmaz”.2
O halde soralım: Spiritüalizm’in dünyayı ve insanı okuma süzgecinden bakarak kolektif şuurlanma yoluyla “birlik” bilincine varış mümkün mü? Bu noktada bugünün bizlerini sarmakta olan dehşet dolu karanlığın içinde bir umut ışığı belirdiğini ve spiritüel bir kavrayışla bu ışığı büyütebileceğimizi iddia ediyorum. Ama önce bu kavrayışın kaynaklarına birlikte inelim.

-İzmlerden Bir -İzm


Tabiat hadiseleri ülkemizde çetin ıstıraplarla deneyimleniyor. Hatırlayalım. Pek yakın bir geçmişte büyük orman yangınlarına, müsilaj hadisesine, kentleri vuran sel felaketlerine maruz kalmıştık. Evet, dünyanın her yerinde yaşanıyor. Ama neden bizde trajik sonuçlar doğuruyor? Büyük ölçüde –izmlerin dolu olduğu yirminci yüzyıl düşün
ve sanat anlayışları içinde bu soruya cevap ararken; daha önce kulak arkası ettiğim bir başka –izmden yükselen düşünce akışlarına yakalanıverdim. Bu –izm Türkçeye “ruhçuluk”, “tinselcilik”, “ötealemcilik” gibi ifadelerle çevriliyor. Ve maddeciliğin karşıtı bir doktrin olarak kabul ediliyor.3 Spiritizm ya da daha yaygın bir kullanımıyla Spiritüalizm’in
düşünce akışlarından bahsediyorum.

spiritüalizm ve insan

Spritüalizm ve insan.4

Spiritüalizm, insanların tabiat hadiseleri vasıtasıyla toplu şok ve travmaya maruz kalışlarını kendi iç disiplini içinde önemli bir sebebe bağlıyor; büyük tabiat hadiselerinin durduk yere yaşanmadığını savunuyor. Ruhsal tebliğler kanalıyla tabiat hadiselerinin maddenin öz gelişimine ve varlıkların da ruhsal gelişimine büyük bir katkı sunduğunu iddia ediyor.5 İnsanlar yaşam süreleri içinde madde kâinatının nimetleriyle fazlaca sempatize olur ve son kertede maddeyle özdeşleşir. Bu da ruhsal gelişimlerinde atalete (durağanlığa) düşmelerine yol açar. Hele bu sempatizasyon bir de toplumun büyük çoğunluğuna sirayet etmeye görsün… Seyri sülükte yol alırken ruhsal olgunlaşma ivmesi düşen topluluklar için tesir dalgası başlıyor.

Hermetik öğretilere göre “Yukarısı nasılsa Aşağısı da öyledir”.6 Bu düsturu şiar edinmiş olan Spiritüalizm, fizik bedene ve bu bedenin maddi ihtiyaçlarına bağlı bir yaşam süren insanların, öz varlıklarına eş koşma hatasına düştükleri her deneyim sürecinde, tekâmül yasası gereğince şok tesirlere maruz kaldıklarını da iddia ediliyor. Bu yasaya göre kaçırılan her fırsat, bir sonraki sefere daha büyük tesir dalgasının geleceğini muştuluyor. Çünkü tekâmülün bir gereği olarak “Ders, öğrene dek devam ediyor”.7

Spiritüalizm’in varlık anlayışı içinde kilit role sahip evrensel yasalardan biri olan tekâmül; inkişaf, evrim, gelişim, olgunlaşma anlamlarına geliyor. Ancak her değişme tekâmül olarak adlandırılmıyor. Bu değişme bir yasaya uygun, sürekli ve derece derece olmak zorunda.8 İyi de, neden tekâmül ediyoruz? Çünkü biz bir fizik bedene sahip ruh varlıklarıyız ve evrensel yolculuğumuzun en temel gayesi ruhsal olgunluk kazanmak. Bu yüzden varlıklar maddi ortamlarda deneyime girerek, madde yasalarının tatbikatını yapıyor, şuur ve bilgilerini genişletiyor.9 Büyük tabiat
olayları da varlıkların toplu tekâmülü için sunulmuş maddi imkânlar. Ve insanlar gerçek hedeflerinden uzaklaştıkları anda çeşitli eprövlere (yaşam sınavlarına) maruz kalıyor. Zira insanların olgunlaşıp gelişmesi için bunlar gerekli.10

Hermetik bilgiden nasibini alan spiritüel bakış, bize yaşadığımız felaketin neden ve sonuçlarını anlamaya yardım edecek bir anahtar veriyor. Şok halini uyandıran bir tesir dalgasına maruz kalma ve sebep-sonuç yasasının bir gereği olarak önümüzde beliren toplumsal tekâmül imkânı. Şimdi bu imkânı okumaya çalışalım.

Bir Şok Tesiri ve Toplumsal Tekâmülümüz


Hayatın olağan akışı içinde madde planını deneyimlerken, bu sırada trajik sonuçları olan bir tabiat hadisesiyle karşılaştığımızda iç sorgulamalarımız başlıyor. Neden Dünya’dayız? Biz kimiz? Neden bu musibetler hep bizi buluyor? Biri “kader planı” mı dedi?

6 Şubat depremlerinin ardından bir kesit.11

Her değişim bir sorgulamayla başlıyor. Felaket günlerinde biz bu şansı yakaladık. Vicdan kanalları çalışan büyük bir topluluk olarak, dünyasal eşkoşmalarımızı bir kenara bırakarak, toplumsal bir seferberlik aksiyonu aldık. Tam bir birlik ve beraberlik duygudaşlığının kurulduğu bu aralıkta, uzun zamandır devam eden siyasi iklimin yarattığı
kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı tesirlere kendimizi kapattık. “Biz” olmanın nasıl bir şey olduğunu duyumsadık.12 Bu oluş, şimdide bizim için bir şey ifade ediyor… Burada Spiritualizm’in “birlik” anlayışına kısaca girelim.

Bedri Ruhselman ve Ergün Arıkdal ekolünün Spiritualizm tasarımına göre dünya deneyimine sevgi, makul vicdan ve vazifeli varlık realitelerinin tatbikatını yapmaya geliyoruz. Ruhsal olgunlaşmada yol aldıkça vazife bilincimiz gelişiyor ve liyakat kazandığımız uğraşlarda kolektife hizmet etmeye girişiyoruz. Varlıklar bireycilik ve nefsaniyet gibi beşerî tesirleri soyutlama farkındalığına eriştiklerinde, “biz olma” halinin tezahür ettiği ruhsal vazife planına hazır oluyorlar. Vazife aldıkça insanlığın ortak değeri olan “birlik” bilincinin tezahür etme potansiyeli artıyor.

Yaşadığımız toplumsal ayrışmalar beşer realitesine takılı kalmamızdan kaynaklanıyor. Bu ayrışmalar özellikle toplu şok durumlarında askıya alınıyor ve varlıklar “birlik” duygusu içinde hareket etmeye başlıyor. Son yaşadığımız deneyimde de süreç böyle işledi. Bir büyük madde tesirinin alanımızda uyandırdığı “birlik” bilinci toplumsal yenilenme için bize bir anahtar verdi. Yardımlaşma ve dayanışma seferberliğiyle bu bilinci deneyimledik. İdeolojik ayrışmalar, fikir farklılıkları, mezhep ayrımcılıkları bir an unutuldu gitti. Dünyasal eşkoşmalarımızla yüzleşme imkânı bulduk. Toplumu yıllar içinde kuşatan yozlaşmış nefsani değerlerimizi (bencillik, açgözlülük, hırsızlık, ayrımcılık, rant, talan ve linç kültürü vs) sorgulamaya; toplum kolektifinde ruhsal bir uyanışı tetiklemeye başladık ki… Genel seçim
atmosferinde yeniden hortlayan toplumsal kutuplaşma ve kamplaşmanın yarattığı eşkoşmalarımızla yine baş başa kaldık.

Deprem bölgesinde kurulan birlik bilincinin somut bir kesiti.13

Peki, o fırsat kaçtı mı? Dualite prensibini kuran birbirine zıt iki değerin aynı toplum içinde bu kadar kısa aralıklarla yaşanması da ilginç değil mi? Zıt realiteler esasında bir öneri geliştirmek için yeni argümanlar sunuyor. Spiritüel referanslarla kolektif yenilenme ereğinde yol almış kimi tiyatro ve performans örneklerine bakarak tartışmayı sürdürelim.

Tiyatro Sanatında Kolektif Yenilenmeye Dair Bir Hatırlama


Tiyatro, kökeni itibariyle spiritüel bağlamları olan bir kolektif yenilenme sanatıdır. Niye mi? Arkaik çağdan klasik döneme dek Antik Yunan tiyatrosunun ana ereği “kendini bilme ve keşfetme” değeri üzerine kuruluydu ve dramatik formlar da bu değeri ışıtan ayraçlardı. İddiamın en somut dayanağını Delphi’deki Apollon Tapınağı’nın girişinde altın harflerle yazılı olan bir Antik Yunan vecizesi oluşturuyor. Vecize, inisiye olmaya gelenlere “Kendini Bil” diyerek manevi reçetenin kişinin kendini tanıma çabası olduğunu söylüyor. Tıpkı yeni Spiritüalizm’den yükselen “Kendini
Bil” çağrısı gibi.

Aksiyon dizisi ne olursa olsun tüm Antik Yunan dramaları da alımlayıcısına aynı çağrıyı yapıyor. Dramalarda tekrar eden olay akışı, insanın kendi gerçeğini keşfetme, kendini bilme yolculuğundan başka bir şeyi anlatmıyor. Arkaik inisiasyon töreni dramatik bir gösterime dönüşürken, tapınağa nakşedilen vecizenin ana düsturu da bu gösterim yoluyla öğretiliyor. Yunan dramalarının ana izleğini dünyasal özdeşleşmelerden arınma şahikası oluşturuyor. Bu arınma, kendi realitesini çözümleyememişlerin – kendine körlerin – aşırılıklarından arınarak yeni bir realiteye (olgunluğa) ulaşma ihtiyacından başka bir şey değil.

Spiritüel perspektiften bakıldığında, kolektif “birlik” bilincinin somut görünümü Yunan dramalarındaki koronun varlığında saklı. Antik koro toplumun vicdanını ve merhametini temsil ediyor. Bu nedenle kendi gerçeğine
kör kahramanların karşısına yerleştirilmiş. Ne yazık ki, Yunan dramalarındaki koral unsurlar toplumsal zeminini zamanla yitirdi ve tiyatrodaki merkezi konumunu sessiz sedasız terk etti. Geride bıraktığı boşluksa bir türlü
dolmadı. Toplumların realiteleri değiştikçe tiyatro da her çağ ve zamanın ruhuna bağlı olarak yeniden yorumlandı. Arkaik köklere dönüş hedefiyle ortaya çıkan tarihsel avangard hareketlerin itici gücünü de yeni bir yorum arayışı oluşturdu.

Delphi’deki amfi tiyatro.14

Modern tiyatronun doğuşuna sebep olan temsil krizi, tiyatronun geçirdiği yenilenme sürecindeki en çarpıcı örneklerden biridir. Descartesçı bilgi kuramının çöküşünde Avrupa temsil kriziyle baş etmenin yollarını ararken kendi çürümüşlüğüyle yüzleşme yoluna gitmişti. Ve bu noktada, tali yolda avangard damar keşfedildi. Esasında bir
düşünsel buhranla tetiklenen yenilenme ihtiyacının eseriydi avangard. “Hayat ile sanatı yeniden buluşturma” mottosuyla hareket eden avangardlar, modern dünyanın yeni değerlerinin hüküm sürdüğü bir şimdide eski usullerin kaba taklidinden öteye geçemeyen temsil biçimlerini sorguladılar. Ve nihayetinde bu kriz yüzleşme ve yenilenme fırsatını doğurdu.

Düş, arketip ve akıldışı imgesine yaslanan avangard tiyatro yapma pratikleri Antik Yunan dramalarından sonra spiritüel etkilerle alımlayıcıya manevi yenilenme önerisi sunan somut örnekler oldular. Sembolizm ve Sürrealizm gibi öncü akımlar bağlamında adı geçen Maeterlinck ve Jarry’nin oyunları ile Strindberg’in son dönem oyunlarında
insan ruhunun karanlık alanlarına yönelen mistik bir dünya resmedildi. Durağan bir atmosferde devinen sanrılı kahramanlar ruhsal oluşlarının en çıplak haliyle sunuldu. Bu örneklerde dönemin seyircisine gizemli, mistik ve fizik ötesi etkilerin içe dönüş kanalıyla deneyimlenebileceğine ilişkin mesajlar verildi.

Bilinçaltı imgesine yaslanan terapötik tiyatro yapıcılar ile ritüel, komünyon, mit ve performansa yaslanan gösterim tiyatrosu yapma biçimlerinde de spiritüel bağlamın temasları mevcut. Manevi yenilenme düsturunun en görünür olduğu mevziyse Artaudcu avangard sathında. Şimdi bu damara göz atalım.

Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde fırtına gibi esen tarihsel avangardın mirası, bir sonraki krizde -İkinci Dünya Savaşı sonunda- Avrupa belleğinde ikinci bir küllerinden doğuşu başlatmıştı. Özellikle Artaud takipçilerinin yarattığı paradigma değişimi tam da bu bağlamın eseriydi. Takipçiler, “köklere dönüş” izleğinde bu arayışı başlattılar. Onlara göre, antik ritüel bağlantısı tiyatroda kolektif bir yenilenme sağlayabilirdi. Artaud, Barrault, Grotowski, Brook, Barba, Chaikin hattında gerçekleşen deneysel tiyatro pratikleri seyirciyi kolektif “birlik” bilinciyle kuşatıp içine alacak bir gösterim yaratma arayışıyla geliştirilmiş örneklerdi. Bu arayışın çabasını sergileyen Grotowski ve Kantor’un çalışmalarında post-travmatik tiyatro karakter bulmaya başladı.15 Devamında, liyakatine haiz oldukları tiyatro sanatından başlayarak, bir şok deneyimi geçirmiş olan savaş yorgunu halklarına kolektif yenilenme imkânı sunacak aksiyonlar üretmeyi de başardılar.

Performans Pratiklerinde Spiritüel Bağlam


Disiplinlerarası bir geçirgenliği olan uçsuz bucaksız performans sanatı belleğinde Joseph Beuys’dan Marina Abramoviç’e dek, bilindik icracılar genel anlamda bireysel deneyimi öne çıkaran işlere imza attılar. Ancak ilerleyen
yıllarda performans, sanatçının bireysel bulunuş yolculuğunu aşan farklı bağlamlar yakaladı. Şimdi, bu bağlamlara ilişkin örneklere bakalım.

Beds-Ins for Peace performansından bir kare.16

İlk örnek, “eskiz çizme” ve “yazma” edimleri üzerinden şekillenmiş performans pratiklerini içeriyor. Bu pratiklerde, katastrofik bir şok zamanında sanatın önemsiz veya lüks mü olduğu sorgulanıyor. Ayrıca, felaket zamanlarında sanatın nasıl bir seyir alması gerektiği gösteriliyor.17 Diğer bir örnek, sanatın manevi pratik olarak gösterime sunulduğu bir performans çalışmasıyla somutlaşıyor. Performans sanatçısı Meredith Monk, 2015 yılında gerçekleştirdiği gösterimde, sanatı ile ruhani pratiği arasında hiçbir ayrım olmadığını göstermeye çalışıyor.18 Bir başka örnekteyse kutsallığın ne olduğunu sorgulayan bir performans serisiyle karşılaşıyoruz. Bu seride performansın spiritüel yönleri gösterime dönüştürülüyor. Serideki etkinliklerin, John Lennon ve Yoko Ono’nun 1969’da Amsterdam ve Montreal’de gerçekleştirdiği Bed-Ins for Peace adlı performansla beraber okunması
öneriliyor.

Yukarıdaki örnekler, spiritüel bağlamın artık performans sanatı pratiklerinin yeni bir atar damarı olduğunu gösteriyor.19 Fakat burada bir ayrımı ortaya koymak lazım. Performans sanatındaki benzer örneklerin Spiritualizm’in
mistik, manevi deneyim imkânını gösterim esnasında katılımcısına yaşatmaktan öte vaatleri yok ve kolektif “birlik” bilinci oluşturma hedefinden de uzak. Bu yazının ana ereğine yakın duran örneklerin kültürel performanslarda saklı olduğunu düşünüyorum.

Kültürel Performanslarda Kolektif Yenilenme İmkânı


Buraya kadarki örneklerde Spiritualizm’in tiyatro ve performans sanatı pratiklerinde bir biçimde yankılandığını gördük. Ancak kolektif yenilenme için bir imkân teşkil eden esas pratiklerin, daha başka bir yerde, kültürel performanslarda saklı olduğunu aşağıdaki çarpıcı örnekte anlayacağız.

Samandağ’lı kadınların bahhur ve rihenli yürüşlerinden bir kesit.20

Kültürel performanslar dünyanın pek çok coğrafyasında tüm canlılığıyla halklar arasında yaşıyor ve yaşatılıyor. Bu performanslar kriz ve şok zamanlarında her zaman toplumları bir araya getiren estetik kolektifler.21 Ve dahası, Spiritualizm’de vurgulanan varlıkların birliği ilkesini gerçekleştirecek bir zemine de katılımcıları arasında “birlik” bilincini aşikâr etme gücüne de sahipler. Nasıl mı? Felaket günlerinde topraklarımızda ışıyan bir hatıraya uzanalım. Hatay Samandağlı kadınların yas yürüyüşünü konuşalım.

Samandağlı kadınlar, 6 Şubat depremlerinin 40. gününde kaybettikleri yakınlarının ardından enkaz dolu sokaklarda bahhur ve rihenlerle yürüdüler. Acı ve yasın dışavurumunun törenselleştiği bu gösterim adeta antik bir geçit alayı hüviyetindeydi. Yürüyüşte defne ağacından elde edilen yöresel tütsüler yaktılar. Ellerine aldıkları defne dallarını kendilerini izleyen kalabalığa göstererek yakınlarının defnedildiği mezarlığa yol aldılar. Daha sonra taşıdıkları dalları kabirlere diktiler, ölüleri için gözyaşı döktüler.22 Bu tören marifetiyle gerek yürüyen, gerekse yürüyüşü yakından ya da uzaktan alımlayanlar arasında bir ortaklık kuruldu. Öyle etkiliydi ki, bu yürüyüşün video görüntüsü her izlendiğinde aynı ortaklık bir kez daha alımlanabiliyordu. Samandağlı kadınlar yardımlaşma ve dayanışma ruhunun vücut bulduğu o kriz günlerinde, acıyla karışan kızgınlıklarının bir dışavurumunu sergilediler.

Ölenin arkasından bahhur ve rihen yakma ya da kabristana defne dalı dikme, deprem öncesinde de yöre toplumunda yaşatılan bir gelenek. Dolayısıyla anlık üretilmiş bir pratik değil. Bu pratik, kayıpların yarattığı travmayı
sağaltmanın bir yoluydu. Ve şok zamanlarındakültürel bir performans aracılığıyla yetki sahiplerine tokat gibi çarpan en etkili eleştiriydi. Hiçbir retorik, bu performansın yarattığı etkiden daha kalıcı olamazdı. Ortaya çıkan, “birlik” bilincinin gücüydü.

Bahhur ve rihenlerle yapılan bu yas yürüyüşü kolektif yenilenme için bizlere nasıl bir öneri sunuyor? Yenilenme için öncelikle sorunla yüzleşme gerekiyordu. Ve yaslı kadınlar bu yüzleşmeyi estetik kolektifi kurarak sağladılar. Ülkenin dört bir yanından uzatılan duygudaşlık elini tutuveren bizler de bu acı, isyan, öfke patlamasına ortak olarak “birlik” bilincine dâhil olduk. Pek çoğumuz yaşamın olağan akışında günlük ihtiyaçlarımızı karşılarken kendimizi aynı acıyı, yası, öfkeyi duyumsarken yakaladık. Tekâmül düzeyleri bireysellikten bütünselliğe yükselen kolektifin her bir parçası
bu pratik esnasında bireysel şuurlarındaki erimeye gönüllü olarak onay verdi. Ve nihayetinde tek bir “birlik” bilinci görünür oldu. Performans, tüm alımlayıcıyı bu derece içeriden yakaladı. Yaşadığımız deprem felaketi akabinde ışıyan varlık sevgisi yardımlaşma ve dayanışma gayretinde cisimleşti. Bahhur ve rihenlerle yürüyüşse, acılarla ve yanlışlarla yüzleşme deneyimine dönüştü.

Spiritüalizm’e göre tekâmül yolculuğunda insanın idrak melekesini çalıştırabilmesi için ona her türlü şans tanınıyor. Toplu yaşanan acılar, sevinçler, heyecanlar varlıkların “birlik” bilincini duyumsamalarını sağlıyor. Deprem de bu anlamda bir şanstı. Teknoloji de bir şans. Ama insanoğlu kendisine gelen şans faktörlerini pas geçtiğinde felaketler
ardı ardına geliyor. İnsan ancak birtakım sıkıntıları çekerek bir şeyleri idrak edebiliyor. Şoklarla karşılaşınca kitlesel sorgulama o zaman başlıyor. Toplu kriz ve şok anları bizler için idrak düzeyini geliştirebileceğimiz bir imkân. İdrak arttıkça sorgulama, sorgulama başladıkça doğru ve yanlışlarımızla yüzleşme ve yüzleşme devam ettikçe de yenilenme imkânı beliriyor. Bu deneyimler bize “ortak bir şuur alanında birleşin” diyor. Kültürel performanslar birleşmeyi gerçekleştirebilecek bir umut. Bir önceki treni kaçırdık. Daha çetin bir epröv yolda…. Ve şimdi safları sıklaştırma zamanı. Estetik kolektifte birleşerek bütünsel varlık realitesine bağlanmak zorundayız.

Bahhur ve rihenlerle yürüyüş, insanlığın ortak değerlerinin kolektif dışavurumunun en iyi örneklerinin Anadolu kültürel performanslarında saklı olduğunu bağırıyor. Üstad Ergün Arıkdal’ın yüksek ışığından feyz alarak diyoruz ki: Biz Anadolu, hepimiz aynıyız, biriz. Sadece farkında değiliz. Bizler büyük bir ruh birliği içindeyiz.23 Ancak uykudayız ve otomatik bir hayatın içine sıkışmış durumdayız.24 Çıkışın en iyi yolu, bilinç sahibi bir varlık olarak dünyada bulunuşun mahiyetini hatırlamak. Bu da ancak “kendini bilme” çalışmalarıyla mümkün.25 Zira kişi kendini bildikçe öteki zannettiği kişilerin aslında kendi yansıması olduğunu kavrayabilecek. Çünkü kolektif “birlik” bilincinin gerçekleştiği plansal şuur düzeyine çıkmanın anahtarı kendini bilmekte.

Türkiye’de yaşayanlar olarak kolektif yenilenmeye ihtiyaç duyduğumuz konular olduğu aşikâr. Toplumu esir almış ve bizi çürümenin dibine hapseden bu nefsani değerleri ayıklayıp yerine spiritüel kavrayışla kurulacak varlıksal değerleri inşa etmeliyiz. Bu mümkün mü? Evet, mümkün. Kolektif yenilenme dinamiği bir yüzleşme ile beraber
çalışıyor. Bu dinamik, Anadolu coğrafyasında sürdürülen kültürel performansların spiritüel temasları ile tabana yayılabilir. Spiritüel olan, insanın kendi öz varlığına ait olan, kendi ruhsal niteliğine ait olan bilgileri ve tesirleri içeriyor. Ruhun kendi öz değerlerine uygun olan maneviyat bilgilerine temas eden kültürel performanslar anlayışın kurulduğu imkânlarda kalabalık kitlelerce icra edilerek yüzleşme ve yenilenme ayracı olabilir. Burada vazife bilinci duyan gönüllü rehberlere ihtiyaç olduğu muhakkak. Uyanışın anahtarı, bu yazıyla bir biçimde temas kurarak vazife
bilinci realitesine haiz olduğunu idrak edecek ruhlarda… Yerine ulaşması dileğiyle…

Dipnotlar:

1) Kaynak: İndyturk

2) Ergün Arıkdal, Tekâmül Ruhun Evrensel Yolculuğu, İstanbul: Enstitü Yayınları, 2018, s.125.

3) Ergün Arıkdal, Ansiklopedik Metapsişik Terimler Sözlüğü (İstanbul: Ruh ve Madde Yayınları), 2017, s.179.

4) Kaynak: Dunyalite

5) Ruhsal tebliğ kanalıyla alınan metapsişik bilgiler ülkemizde iki kaynaktan yayılıyor. Bedri Ruhselman ve Ergün Arıkdal ekolünün temeli bu iki tebliğ kaynağına dayanır. Bunlar İlahi Nizam ve Kâinat diğeri ise Sadıklar Planı Tebliğleri’dir. 

6) Hermetik öğretilerde kabul gören evrensel yasaya işaret eden deyim.

7) Bir şaman öğretisi olarak bilinen deyim.

8) Ergün Arıkdal, Ansiklopedik Metapsişik Terimler Sözlüğü (İstanbul: Ruh ve Madde Yayınları), 2017, s.212.

9) Bkz. Arıkdal, 2017: 212.

10) Kaynak: Youtube

11) Kaynak: Avlaremoz

12) “Biz olma” hali sadece tabiattan kaynaklanan trajedilerin yarattığı bir sonuç değil. Zira her tabiat hadisesi sonrasında aynı hal oluşamayabiliyor. Yakın tarihimizde benzer bir duyumsamaya örnek verilebilecek yaşanmışlıklar da mevcut. Bugünkü yaşayanlar doğrudan deneyimlememiş olsa da, İmparatorluk’tan Cumhuriyete geçişte yurdun işgaline karşı Anadolu ve Rumeli’de Kuvayi Milliye adı verilen yöresel direnişlerde açığa çıkan “birlik” bilinci de benzer bir deneyimin yaşandığını ortaya koyuyor. Ya da daha yakın bir tarihte doğrudan deneyimlediğimiz, yaşam tarzına getirilen ataerkil baskıcı müdahaleye karşı gerçekleştirdiğimiz Gezi direnişi bu türden bir birlik bilincinin deneyimlendiği toplumsal bir refleks olarak karşımızda duruyor. Anlıyoruz ki, Türkiye coğrafyasında yaşayan topluluklar, birlik bilincinin açığa çıkabileceği bir deneyim sahasındalar. Bu bilinci kuran tesirler herhangi bir toplum mühendisliğine gerek kalmaksızın, yaşamın olağan akışı içinde kendiliğinden geliyor. Mühim olan gelmiş, gelmekte veya gelecek olan bu türden tesirleri toplumsal yenilenme için dönüştürücü bir araç olarak görmek ve o tesirlerin dinamiğinden yararlanmak.

13) Kaynak: Gerçek Gündem 

14) Kaynak: For the Love of Wanderlust

15) Bkz. Magda Romanska, The Post-traumatic Theatre of Grotowski and Kantor, London&New York: Anthem Press, 2012.

16) Kaynak: Moma 

17) Kaynak: Mynet

18) Peter Reason & Sarah Gillespie, “Art in a Time of Catastrophe: Restoring a Sense of Living Presence”. Kosmos Journal for Global Transformation, Winter 2019.

19) Kaynak: Garrison Institute 

20) Bkz. Alison Knowles, Eleanor Heartney, Meredith Monk, Linda Montano, Erik Ehn and Bonnie Marranca, “Art as Spiritual Practice”, PAJ: A Journal of Performance and Art, Volume 24, No. 3 (Sep., 2002), pp. 18-34.

21) Bkz. Andrew Wiskowski, Aesthetic Collectives On the Nature of Collectivity in Cultural Performance, London:  Routledge, 2022.

22) Kaynak: Gazete Duvar 

23) Bkz. Ergün Arıkdal, Büyük Değişimin Eşiğinde Anadolu Misyonu, İstanbul: Enstitü Yayınları, 2021.

24) Bkz. P.D. Ouspensky, Mucizevinin Arayışı Gurdjieff Öğretileri (Çev. Kemal Menemencioğlu), İsstanbul: Hermes Yayınları, 2021.

25) Ergün Arıkdal, Kendini Bilmek Özgürlüğün Anahtarı, İstanbul: Enstitü Yayınları, 2023.


Bu yazı TEB Oyun Dergisi’nin 2023 Bahar / Yaz (47/48) “Nasıl?” konulu özel sayısında yer almıştır.


Yazar Hakkında / Züleyha Eşigül

Lütfen birkaç kelime yazıp Enter'a basın

TEB Oyun sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin