Ragıp Ertuğrul’un Ardından
– Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Başkanı, Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi Yürütücü Kurul Üyesi ve yönetmen Ragıp Ertuğrul 1970 yılında doğdu. MSÜ İstatistik lisans ve yüksek lisans programından sonra İ.Ü. Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü’nde “Dünyada ve Türkiye’de Kabare Tiyatrosu” başlıklı teziyle yüksek lisans derecesi aldı.
– Ragıp Ertuğrul, profesyonel iş yaşamında kurumsal şirketlerde satış, iş geliştirme, pazarlama, eğitim, sürdürülebilirlik ve iletişim alanlarında yönetici pozisyonlarında çalıştı. Kişisel gelişim eğitimlerinin yanı sıra Dramaturji, Tiyatro Eleştirisi, Eleştirel Düşünme, Medyada Eleştiri, Sanat Yönetimi, Sanat Sponsorluğu, Tiyatro İşletmeciliği ve Etkinlik İletişimi alanlarında uzmanlaşarak konferans ve seminerler verdi.
– Tevfik Gelenbe Tiyatrosu’nda 1988’de oyunculuğa başlayan Ertuğrul, 1999’da Sanat Çevresi dergisinde başladığı eleştiri yazılarına, Tiyatro… Tiyatro (2003-2015), Tempo (2005-2007), kuruluşundan itibaren yazarları arasında bulunduğu bağımsız haber portali T24.com ve Vatan Gazetesinde (2011-2019/Kahvede Şenlik Köşesi) devam etti. Tiyatro Dergisi Ödülleri’nde jüri üyeliği yaptı.
– Ertuğrul, 2011’de Hacettepe Üniversitesi tarafından düzenlenen 75. Yıl Cüneyt Gökçer Ödülleri’nde “Yılın En İyi Eleştirmeni” ödülüne layık görüldü. Gökay Genç ile birlikte yazdığı Tangopera adlı müzikli oyunu Devlet Tiyatroları repertuarına alındı.
– 2015-2016 sezonunda Tiyatro Ayna için Nezihe Araz’ın Kuvay-i Milliye Kadınları metninden hareketle “Abide-i Aşk” oyununu yazdı.
– UNESCO Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nin Türkiye Merkezi Başkanlığı görevini 2015’ten itibaren üstlenen Ertuğrul, 2017’de Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (International Association of Theatre Critics-IATC) Yönetim Kurulu’na seçildi.
– Ragıp Ertuğrul’un tiyatro sanatçısı Dilek Türker’in yaşam öyküsünden hareketle yazdığı anlatı-romanı “SOYTARİÇE”, Ekim 2016’da Tekin Yayınevi’nden çıktı. 2018 yılında kurduğu REST Tiyatro’nun ilk prodüksüyonu olarak Türkiye prömiyeri yapan Milan Kundera’nın “JACQUES İLE EFENDİSİ” oyunuyla Ekin Yazın Dostları’nın “YILIN YÖNETMENİ” ödülüne değer görüldü. 2019-2020 sezonunda Joel Pommerat’nın “TÜCCARLAR” adlı oyununu sahneye koydu.
Diğer oyunları: Tebeşir İzi (2018), Mor (2018), Böbrek, İnsan Müsveddesi, Bir Tutam Kaos Biraz Da Aşk
Zehra İpşiroğlu
“Hocam sizi tahmin edemeyeceğiniz kadar çok seviyorum” dedi Ragıp ”Sizi tanıdığımdan beri… Her zaman yanımda, arkamda oldunuz…”.
Ragıp’ın aramızdan ayrılmadan bir süre önce bana çok zor konuşarak, konuşurken duraklayarak sesli mesaj olarak bıraktığı bu sözleri beni alarma geçirmişti. Neden durup dururken böyle bir şey söylüyordu, yoksa bu bir veda mıydı?
Birkaç ay önce birlikte tiyatroya gidecektik ki Ragıp korona oldu. Hiç önemsemedim. Ama hastalığı sürüyordu, derken zona oldu ardından da bütün bağışıklık sistemi çöktü. Bu süreç içinde mesajlaşmaya başladık, sık sık haberleşiyorduk, ama Ragıp’ın sesi giderek daha kötüleşiyordu.
Geçen sonbahar Prof. Dr. Nihal Kuyumcu, Ragıp ve ben önce Boğaz’da yemeğe sonra da Enka’da Genco Erkal’ın nefis Ahmet Arif oyununa gitmiştik. Aşırı esintili, neredeyse soğuk bir gündü, ama Ragıp incecik kısa kollu tişörtüyle soğuğa meydan okuyordu. ‘’İşte enerjik, sağlıklı ve güçlü olmak böyle bir şey’’ diye düşünmüştüm. “İlk fırsatta yine birlikte böyle güzel bir oyuna gidelim” demişti Ragıp ayrılırken. Ama ne yazık ki bu fırsatı yakalayamadık.
Ragıp’ı tanıdığımda daha yirmi yaşında bile yoktu. İstanbul Üniversitesi’nde Dramaturji ve Tiyatro Eleştirmenliği Bölümü’nün kurulma aşamasında benim ilk öğrencilerimdendi. Tiyatro sevgisi, heyecanı beni etkilemişti ama belki de en çok etkileyen yaşam dolu, neşeli haliydi, hayata olumlu bakmasıydı. Hani bazı insanlar vardır, bir şeyler ters gitmiş bile olsa olumlu enerjileriyle insanı rahatlatırlar, Ragıp da öyleydi işte. O dönemde arada bir öğrencilerimle katıldığım TV programları oluyordu. Gençlik ve eğitim üzerine yaptığımız ÇYDD’nin kurucularından Psikiyatr Prof.Dr.Aysel Ekşi’nin yönettiği programda benim ve o dönemdeki asistanım Prof. Dr. Fakiye Özsoysal’ın aşırı eleştirel, radikal duruşumuza karşın Ragıp’ın neşeli, sevecen hali güzel bir denge oluşturmuştu. Laf üretmekten çok eyleme geçmesi, çözüm araması çok hoşuma gidiyordu. Ragıp denge insanıydı. Organizasyon işleriyle oldum olası aram iyi değildir. Ragıp’ın bu alandaki yeteneğine de hayrandım. Bu açıdan onun Tiyatro Eleştirmenler Birliği’nin yöneticisi olmasını çok desteklemiştim. Teb Oyun Dergisi’nin bir an önce online olarak çıkması için Ragıp’ı harekete geçirdiğimde de hemen işi ele aldı. Dergi, editör Tijen Savaşkan’ın çabasıyla kısa bir sürede yayınlandı. Teb’de gerilime yol açan Showcase’i de en iyi niyetle düzenlemişti, bu nedenle olayın birden farklı bir renk almasına üzülmüştüm. O günlerde “Sizinle konuşmaya çok ihtiyacım var hocam” demişti Ragıp. “En yakın zamanda buluşalım” Ne yazık ki bunu da başaramadık.
Çeşitli zamanlardan çeşitli sahneler bir film şeridi gibi gözümün önünde canlanıyor: Ragıp ve diğer öğrencilerimle gittiğimiz oyunlardan sonra güzel bir mekanda bir araya gelip üzerinde tartışmamız, Cihangir’deki evimde Teb Oyun dergisi buluşmalarımız, Ragıp’la yüksek lisans tezi olan kabare tiyatrosu üzerine tartışmalarımız, üniversitede tiyatro eleştiri seminerlerimdeki aşırı atılgan ve etkin hali ve daha nice nice sahneler….
Ragıp’ın tiyatro eleştirilerini eleştiriden çok izlenim gibi yazması ve benim tiyatrodaki çalışma ve araştırma alanım olan toplumsal cinsiyet konusuna pek ilgi göstermemesi gerçi benim açımdan üzücüydü, çünkü insan sevdikleriyle paylaşmak ihtiyacını çok duyuyor, ama herkesin kendi yolu vardır, Ragıp’ın yolu da benimkinden farklıydı, bunu kabul etmek zorundaydım.
Bazı insanlar vardır ölümü onlara hiç konduramazsınız, Ragıp da bunlardan biriydi. Güleç yüzü, neşeli hali bir an bile gözümün önünden gitmiyor. Onu çok özleyeceğim.
Ayşegül Yüksel
Ragıp Ertuğrul’u 7 Temmuz’da yitirdik. 2015’ten bu yana Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nin (TEB) başkanlığını yapıyordu. Henüz 52 yaşındaydı. Eli kolu tiyatro projeleriyle doluydu. Aceleciydi, düşledikleri bir an önce gerçekleşsin istiyordu. Onunla 1995’te ilk karşılaştığımda 25 yaşındaydı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin istatistik bölümünü bitirmişti. Ekmek parası kazanan bir genç konumundaydı. Ne ki tam bir tiyatro delisiydi. Yüksek lisans derecesini İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği Bölümü’nden aldı. Yıllarca çeşitli yayın organlarında tiyatro yazıları çıktı. Artık meslektaştık.
TEB başkanı olarak üç-dört yıl önce, Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (AICT, IACT) Kongresi’nde Türkiye’nin, yönetim kurulunda yer almasını sağlamıştı.
1988’de Tevfik Gelenbe Tiyatrosu’nda yutmuştu ilk sahne tozunu. O gün bugündür tiyatro adına yapılabilecek her şeyi yaptı. Oyun yazdı, topluluk kurdu, oyun sahneledi, hiçbir görevi geri çevirmedi. Çalışkandı, hevesliydi, yaptığı işlere çocuksu bir coşkuyla sarılırdı. Her zaman güler yüzlüydü. Aynı anda birçok sorumluluğu yüklenmesini yadırgadığım olmuştur. Belki de öyküsünü bütünüyle yaşayamayacağını bildiğinden böylesine hızlı koşuyordu düşlerinin peşinden.
Çocuklarıma yakın yaşta olan bir dostumu ve yol arkadaşımı yitirdiğim için çok üzgünüm…
Nihal Kuyumcu
Sevgili Ragıp, uzun süre düşündüm seni nasıl satırlara dökebilirim diye. Avignon festivalinde Çanakkale ile ilgili planlarımızdan, döner dönmez Çanakkale yollarına düşmemizden mi söz etsem dedim. Showcase için İstanbul valisinden randevu alıp, görüşüp çıkışında hemen elindeki bilgisayarı açarak sanki valilik desteği kabul edilmiş gibi işe koyulmamızdan mı? Yoksa Showcase’i yetişkinler için hazırlarken hemen ardından hasta yatağında çocuk tiyatrosu için benzer bir etkinlik yapmak üzere benim düşünmeme bile izin vermeden harekete geçtiğinden mi? Dikili’de kadınlarla forum tiyatro yapmak üzere benim ileri sürdüğüm sıcak hava, uzun yol gibi bahanelere karşı, senin zarif, insanın kendini iyi ve önemli hissettiren ikna edici sözlerinden mi? Şuraya not düştüğüm iki üç satırda bile vaktinin daraldığını hissetmiş gibi, gitmeden önce kısa zamana çok şey sığdırma gayretin görülebiliyor.
Hep bir sonraki buluşma için planlar yaparken içimde zaman zaman bir korku olur “acaba bir araya tekrar gelebilecek miyiz” diye! Herkes aklıma gelirdi ama sen hiç gelmezdin. Hala inanamıyorum ve bir gün telefon açıp “hadi hadi nerede kalmıştık” diyeceksin diye bekliyorum!
Hasibe Kalkan
Doktora yaptığım dönemden tanıdığım Ragıp’la 2018’den beri Tiyatro Eleştirmenleri Birliği çatısı altında birlikte çalışıyorum. O yıl yapılan TEB Genel Kurul Toplantısı bitmek üzereyken yanıma geldi ve “Yönetim Kurulu’na katılmak ister misin?” diye sordu. Birkaç hafta önce, İstanbul Uluslararası Tiyatro Festivali kapsamında, Christine Wahl ile birlikte düzenlediğimiz eleştiri atölyesinde, Ragıp destek olmak için her akşam Nalan’la birlikte bizi alıp yemeğe götürdükten sonra oyunun izleneceği mekana bırakmıştı. Uzun yıllardır görmediğim bölümdaşımın ne kadar hevesle etkinlikleri sahiplendiğine, gelen konukların memnun kalmaları için nasıl çabaladığına o zaman tanık olmuştum. Bu nedenle yönetim kurulunda yer almayı kabul ettim.
2020 yılında, pandemi nedeniyle canım sıkılmış bir halde evde otururken, Ragıp arayıp hemen kendimi tanıtan, projelerimi anlattığım kısa bir video çekmemi istedi. “Nereden çıktı şimdi bu? Yapamam” dedim. Ragıp, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nin Uluslararası Genel Kurulu’nun seçileceğini, benim de aday olmamı istediğini söyledi. Ne kendimi videoya kaydetmeye ne de General Assembly’ye aday olmaya hiç niyetim yoktu. Ama Ragıp’la konuştuktan kısa bir süre sonra kendimi cep telefonun kamerasına seçilmem halinde neler yapacağımı anlatırken buldum. Hep böyleydi. İş yaparken sahip olduğu yüksek motivasyon, heyecan ve enerji bulaşıcıydı. İnsanın ağzından girip, burnunda çıkar başta reddettiğiniz bir konuyu nerdeyse savunur hale getirirdi.
Umarım olduğu yerden de Ragıp bize daima iyimser ve yapıcı enerjisini yollamaya devam eder.
Handan Salta
Ragıp’la tanışmamızdan kısa bir süre sonra TEB Yönetim Kurulu’nda bir dönem birlikte çalıştık. Çabuk karar alıp hızla harekete geçmesi sayesinde bir dolu iş yaptık. Tiyatronun mutfağında olma arzusuyla yaptığı birçok projenin ardından showcase için yine birlikte çalışmaya başladık. Ne zaman görsem yeni tanıştığı bir insandan, aklına gelen bir fikirden, bir topluluktan bahseder, dünyadan izlediği bazı yapımların verdiği ilhamı paylaşıp o noktadan ilerlemeye hazır olduğunu hissettirirdi. Hiç sönmeyen hevesi bence herkes için umut ve neşe kaynağıydı. Nihayet tiyatroya daha çok zaman ayıracağı bir döneminde erkenden gidişine onun adına olduğu kadar kendi adıma da çok üzülüyorum. Devri daim olsun.
Zeynep Erkekli
SEVGİLİ RAGIP ERTUĞRUL İÇİN
Ragıp birkaç yıl önce, İstanbul Tiyatro Festivali’nde sahnelenmek üzere ‘’Jacques ve Efendisi’’nde ‘’Hancı Kadın’’ rolünü bana teklif etti. Bir süre bekledik..Uzun bir süre… Festivalden olumsuz bir cevap gelince, tiyatro kurmaya karar verdiğini söyleyip, “Beraber miyiz hala” deyince: Tabii, dedim. Onun tiyatro sevgisine destek olmamak söz konusu olamazdı elbette. Rest Tiyatro Kasım 2018 ‘de Milan Kundera’nın ‘’ Jacques ve Efendisi’’yle başladı. İlk oyun için dikkate değer bir karardı bence. İkinci oyun, Joel Pommerat’nın ‘’Tüccarlar’’ıydı. O da çok iyi bir metindi.O da 2019’da sahnelendi.
Çok hızlı karar veren ve hızlı hareket eden bir yapısı vardı Ragıp’ın. Projeler, festivaller, yeni oyunlar… Bu, onun ‘’girişimci’’ yanından kaynaklanıyordu sanırım. Sanki gideceğini biliyormuş gibi bir koşturmaca içindeydi.
Bu koşturmaca içinde ‘’iyicil’’ yanını koruduğunu gördüm hep. Rest Tiyatro’da, bu iki oyunda oynadım. Bir çok turne…uzun sohbetler…çoğunlukla genç arkadaşlardan oluşan ekiple kurulan dostluk; ve güzel bir uyum içinde geçen iki yıl…
Hala inanmakta güçlük çekiyorum. Önce sevgili arkadaşım Umut (Demirdelen) gitti..sonra Ragıp….
Bize de hatıralar kaldı… İkisinin de anısına , emeklerine saygımla….
Ali Yalçıner
Moda Sahil… Heyecanla projesini anlatıyor bize. Kadro sağlam; Ayşegül, Ada, Gökay, o ve ben… Sahneleyeceğimiz oyunun kitaplarını almış, dekor için çalış diyor, oynamanız da lazım. Tamam diyoruz, sen varsan sorun yok.
Üç beş ay sonra da olabilir, daha sonra da, hatırlamıyorum, Dikilide’yiz, kadro aynı, bu defa denizdeyiz, dalgalardan atlıyoruz, Ayşegül, Ada, Gökay, ben bir de sen. Ada 8 yaşında, Ragıp abi gemide geçse ya oyun diyor. Dalgalardan atlarken de oyunu konuşuyoruz çünkü. A güzel fikir diyor Ragıp, sonra büyüyor hayaller… Kocaman bir yelken, variller, dümen, gemici kostümleri, daha neler neler… Uçsuz bucaksız hayaller… Replikler karışıyor dalgalara, ben her zamanki gibi limon sıkıyorum hayallere… Para diyorum, çok para tutar bu dekor, hem nakliyesi zor, hem her sahneye sığar mı? Aman boşver parayı, hayal kuruyoruz şurada diyorsun, sonra gülüyoruz, sonra hayal kurmaya devam ediyoruz.
Oyun çıkıyor. Gemide mi geçiyor? Hayır… Biraz da bütçesizlikten, evsiz yapıyorsun bizleri, oyun da muşambaların arasında geçiyor. Şimdi biz her zaman evsiz, kaybetmiş hissedeceğiz, sensiz…
Seda Tansuker Selçuk
Ragıp Ertuğrul’un Ardından: Sevgili Başkanım, Bölümdaşım, Ağabeyim Elveda…
Tanıştığımız ilk günden itibaren ağabey oldun benim için… 2012 yılında Fransız Kültür Merkezi’nde düzenlenen eleştiri atölyesinde tanışmıştık. Cana yakın, neşeli tavırlarınla atölye arasında müzik eşliğinde dans ettiğimizi hatırlıyorum. Ödül ve gala geceleri, atölyeler derken her karşılaşmamızda –en son Bodrum’a geldiğinde kahve içebilmiştik- pozitif enerjin ve güleç yüzünle hatırlayacağım seni… Kaleme aldığın Soytariçe kitabını imzalarken‘Sevgili Can Dost: Umut, sevgi ve barış dolu bir dünyada daima sanatla yaşamak dileğiyle’ diye yazmıştın. Sevgili can dost, bölümdaşım, ağabeyim; sanat uzun hayat kısa ve her zaman daha iyisini yapmak için verdiğin değerli mücadelenle bu hayatta olduğun kısa süre zarfında burayı ‘daha iyi bir yer haline’ getirmeye çalışmanı hayranlıkla izledim. İyi ki seni tanıdım fakat biraz erken olmadı mı bu veda? Daha konuşulacak pek çok konu ve yapılacak projeler varken eksik kaldı boğazımda düğümlenen cümleler… Nurlar içinde yat demek çok garip… Uzaktayım diye hayattaymışsın, arasam sesini duyacakmışım gibi geliyor. Seni çok özleyeceğim…
Zerrin Yanıkkaya
Arkadaşım Ragıp…
“Her ölüm erken” denir ama bazı ölümler gerçekten erken geliyor insana. Ragıp’ın ölümü o kadar erken, bir süre hastanede yatmış olmasına rağmen o kadar ani oldu ki, “keşke”lerle dolu şaşkınlığımı, üzüntümü kendime dahi açıklamakta zorlanıyorum. Bir film makarası sürekli tersine sarıyor zihnimde. “Nasıl tanıştık?”, “Neler yaşadık?” “Neler yaptık, neler yapmadık?” Bir festivalde herkes oyuna araçla giderken, “ben yürüyerek gideceğim”e “ben de yürüyeyim” dedi birimiz. Sohbet ederek oyuna gittik. Hiç öyle uzun uzadıya birlikte zaman geçirmedik mesela. Doğum günü kutlamadık. Ailemizle ilgili konuşmadık. Hep tiyatrodan, tiyatroyu daha iyi hale getirebilmek için neler yapılabileceğinden söz ettik. Peki neden en iyi arkadaşlarımdan birini kaybetmiş gibi hissediyorum? Son dönemlerde eşine az rastladığımız zariflikte, düşünceli, makul, hızlı düşünen, hızlı davranan, çalışkan, güler yüzlü ve güvenilir bir insandı Ragıp. Kırıldığında, üzüldüğünde bile kimsenin arkasından kötü konuştuğunu görmedim. “Böyle oldu, bu yazıldı” der bırakırdı. Elbette onun da hepimiz gibi doğruları, yanlışları vardı, insanız. Ve elbette bir insanı sadece hayal kırıklıkları, üzüntü ve stres öldürmez. Ama varsa uyuyan bir hasarlı doku, hücre, organ bedeninde o harekete geçebilir. Olan oldu, şairin dediği gibi “sonrası kaldı”. Huzur içinde uyu arkadaşım.
R. Onur Duru
2012 yılında Işık Lisesi’nin tiyatro salonunda tanıştığımız günden beri hayatıma dokunan, her attığım adımda fikrine ihtiyaç duyduğum güzel dostumu toprağa verişimizin ardından bu satırları kaleme almak benim için çok zor. Ancak yazacağım, anlatacağım; günün birinde arşivleri tarayıp bu satırlara denk gelen yeni kuşaklar için konuşacağım. Bilinsin ki Ragıp Ertuğrul, tiyatro camiasının bir inci tanesiydi. Öncelikle zarafetiyle, beyefendiliğiyle, kendisine yapılan haksızlıklara ve üstüne yakıştırılmaya çalışılan iftiralara karşı sükûnetiyle, her yanıyla çok iyi bir insandı. Eleştirmen, yazar, yönetmen ve yapımcıydı. Uluslararası çapta projelerin fikir babasıydı. Hasta yatağında bile yenilerini üretmekten geri durmuyor, hepimize görevler dağıtmaya devam ediyordu. Ama bizlere görev biçerken bunu öyle kibar yapardı ki dediklerini severek kabul ederdiniz. Üstelik tek kuruş talep etmeksizin, çoğunlukla kendi cebinden harcayarak yapardı tüm bunları.
Şimdi, onu toprağa verişimizin 20. Gününde onun en çok sevdiği yerde, en çok sevdiği kişiyleyim. Diktiği ağaçları seviyoruz birlikte, sevdiği serinliği soluyor, Ragıp’ı yad ediyoruz. Bazen gözlerimiz doluyor, bazen geçmişe gülümsüyoruz…
Yeni bir sayfayı o yokken doldurmak acı geliyor, ama her sözümüzde saklandığını biliyoruz.
Ona verdiğimiz söze uyuyor ve “Umudumuzu” hiç kaybetmiyoruz.
Bengi Bugay
Sevgili Ragıp, ardından bir şeyler yazmak çok zor. Hayat dolu enerjin her zaman yüreğime
su serpmiş ve beni rahatlatmıştır. Birlikte yaptığımız seyehat ve sohbetleri hatırladıkça dostluğuna sahip olduğum için ne kadar şanslı olduğumu düşünüyorum. Dostluk anıları bir yana, tiyatroya verdiğin emeklerinle de hep hatırlanacak ve yanımızda olacaksın. Seni her zaman sevgiyle hatırlayacağım.
Ayşegül Yalçıner
Sene 2012 idi sanırım. Ben Dilek Türker’in tiyatrosunda Nakşıdil Sultan isimli oyunda oynuyorum. Oyun bitince yanıma çok kibar, naif bir adam yanaşıp tebrik ediyor beni. Ardından Milliyet’teki köşesinde yazıyor oyunu. Sonra bir galada rastlaşıyoruz. O akşam izlediğimiz oyunu, Nakşıdil Sultan’ı, Dilek Türker’i, tiyatroyu konuşuyoruz. “-Nerede oturuyorsunuz? Aa! Biz de Yoğurtçu Parkı’nın orada oturuyoruz, arabayla bırakalım sizi” diye başlayan cümle, yıllarca sürecek dostluğun temelini oluşturuyor. Sonra ev buluşmaları, beraber gidilen yemekler, galalar, kahvaltılar, yılbaşı partileri,15 günlük tatil, gerçekleşen projeler, paylaşılan hayaller…
Tiyatroya olan tutkusu, kadının gücüne duyduğu inanç bu kadar yakınlaştırdı belki bizi, komşuluk da cabası…
Nezihe Araz’ın Dilek hoca için yazdığı Kuvay-i Milliye Kadınları isimli eseri yeniden düzenleyip Abide-i Aşk haline getirdi Ragıp, biz de bir sezon oynadık Tiyatro Ayna’da. 2012-2015 arası Soytariçe’yi kaleme aldı. 3 yıl Dilek Türker anlattı, Ragıp Ertuğrul yazdı, bu güçlü ve özel sanatçının yaşamını okuyucunun içine işleyecek cümlelerle aktardı.
2015 Ali Yalçıner ile Kadıköy Halk Tiyatrosu’nu kuruyoruz, Mor isimli bir kadın oyunu yapıyoruz, dramaturgumuz ol deyince koşarak geliyor provalara. Sonraki sezon Tebeşir İzi isimli oyunu yapıyoruz, Ragıp yine dramaturjisini yapıyor oyunun.
2018 “biz de tiyatro kuruyoruz Gökay’la, Rest Tiyatro, sizsiz olmaz.” Ve biz Ragıp’ın rejisiyle, Jacques ile Efendisi isimli oyunda sahnedeyiz.
Düşünüyorum da; beraber dört proje yapmışız, aylar süren provalar, tartışmalar, sancılı üretim süreçleri, eğlenceli anlar… Fakat tanıştığımızdan beri oynadığım tüm oyunları izlemiş, ben de onun tüm reji yaptıklarını izlemişim, her oyun özelinde birbirimizle açık yüreklilikle fikirlerimizi paylaşmışız.
Bugün Ragıp’ı kaybedeli üç hafta oldu, hala kabullenemiyorum, canım çok acıyor, ardından aklıma Soytariçe kitabında ölüme dair yazdığı cümleler düşüyor. Ölmeye değer bir hayat yaşamaktan bahsetmişti kitabın sonlarına doğru, çok güzel adam Ragıp, çok güzel yaşadı.
Leman Yılmaz
Sevgili Ragıp Ertuğrul ve Tiyatro Eleştirmenler Birliği ile İstanbul Tiyatro Festivali’nin gerçekleştirdiği işbirliği özellikle İstanbul’da dramaturji ve eleştirmenlik alanında eğitim alan, bu alanda çalışmaya meraklı olan gençlere yönelik son derece önemli bir işlevi yerine getirdi. Özellikle yurt dışından davetli olarak gelen eleştirmenlerle birlikte yürütülen atölye çalışmalarında genç eleştirmenler festival programında yer alan oyunları izlemeye, bu oyunlar hakkında ilk yazılarını da yazmaya teşvik edildi. Yine TEB işbirliği kapsamında düzenlenen söyleşi ve panellerle de Türkiye Tiyatrosu’nun dünü bugünü, alanında araştırma ve çalışmalar yapan konuklarla birlikte tartışıldı.
İlk adımlarını Sevgili Ragıp Ertuğrul’la attığımız bu iş birliğinin gelecekte de farklı festivaller ve etkinlikler kapsamında sürmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bu yazıyı yer işaretlerinize eklemek ister misiniz?