Absürdün Naif Tınısı: Ordu Üniversitesi’nden Titanik Orkestrası
Bu yazı İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü öğrencilerinin eleştiri yazılarını merkeze alan yaz projemiz kapsamında yayınlanmaktadır.
İstanbul Şehir Tiyatroları’nın ev sahipliğinde gerçekleşen 39. Genç Günler Tiyatro Festivali, Türkiye’nin çeşitli konservatuvar ve üniversitelerinden gelen genç tiyatroculara görünürlük kazandıran önemli bir platform. Bu kapsamda Ordu Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Tiyatro Bölümü öğrencilerinin sahnelediği Hristo Boytchev’in Titanik Orkestrası oyunu, hem seçilen metin hem de biçimsel diliyle dikkat çekici bir çalışma olarak öne çıktı.
Boytchev’in kaleme aldığı Titanik Orkestrası, terk edilmiş bir tren garında yaşamlarını sürdüren ve hayal ile gerçek arasında gidip gelen dört evsizin absürd hikâyesini konu alıyor. Oyunun temelinde “umut” fikriyle dalga geçilirken, bireylerin kendilerini kandırarak varoluşlarına bir anlam yükleme çabası da ironik bir biçimde sergileniyor. Finalde gerçekle hayal arasındaki çizgi silinerek seyirciye, belirsizlikle baş etmenin tek yolunun, ona teslim olmak olduğu hatırlatılıyor.
Yönetmen Hakan Alkan, metne sadık kalarak geliştirdiği yorumunda clown estetiğini ön plana çıkarıyor. Clown estetiği, oyunun absürd dünyasıyla doğal bir uyum içindeyken; karakterlerin “naif aptallığı”na biçimsel bir derinlik kazandırıyor. Bu tercih, özellikle Lyubka karakterinde başarılı bir şekilde yansıtılmış. Reji, mizansen tercihleriyle hem dinamik hem de teatral olarak güçlü bir yapı kurmuş.
Dekor tasarımı, Yalçın Bahadır’ın imzasını taşıyor. Terk edilmiş bir tren istasyonu atmosferi, hem işlevsel hem de simgesel düzeyde çok başarılı bir şekilde sahneye taşınmış. Dekor unsurlarının çok amaçlı kullanımı, hem mekân algısını derinleştiriyor hem de oyunculara zengin bir hareket alanı sunuyor. Sahnede kullanılan nesneler ve alanın yerleşimi, karakterlerin zihinsel dünyalarıyla doğrudan ilişki kuracak biçimde tasarlanmış.
Işık ve müzik kullanımı sahneler arası geçişlerde ritmik bir akış oluştururken; Koreografi clown fiziğine yakın, grotesk bir beden diliyle karakterlere teatral bir hareket alanı açıyor. Bütün bu teknik öğeler, rejinin genel atmosferini destekliyor ve sahneleme bütünlüğünü sağlıyor.

Titanik Orkestrası oyunundan bir kare.
Aleyna Bilici’nin Lyubka yorumu, clown oyunculuğundaki temel ilkelerden olan “naiflik” ve “sevimli aptallık” arasında oldukça dengeli bir çizgi kuruyor. Bilici’nin beden dili, jest ve mimiklerle oluşturduğu anlatım, karakterin gerçeklikten kopuk ancak sahneye kök salmış hâlini başarıyla yansıtıyor. Harry rolüyle Ahmet Burak Bulut, karakterin kaotik yapısını sahneye taşırken zaman zaman oyunun ritmini düşüren bir yapıda kalıyor. Özellikle karakterin ortaya çıktığı sahnelerde tempo kaybı gözlemleniyor. Bu durum, seyircinin anlatıya olan ilgisini yer yer sekteye uğratabiliyor. Meto (Samet Can Açıker), Luko (Belinay Köse) ve Doko (Özgür Gündem) karakterleri arasında kurulan paslaşma ve ortak dil, mizahi yapı üzerinde yükseliyor. Ancak bazı sahnelerde clown estetiğine gereken fiziksel enerji ve tepki zamanlaması açısından eksiklikler dikkat çekiyor. Clown oyunculuğunun temelinde yer alan içtenlikli aptallık hissinin, her oyuncuda eşit derecede yankı bulamaması oyunun eksikliği olarak göze çarpıyor.
Yönetmenin sahneye yerleştirdiği sihirbazlık numaraları, hem karakterin “mucize yaratma” inancını sahneye taşıyor hem de anlatının gerçeklik-zihinsellik sarkacındaki konumunu pekiştiriyor. Sihirbazın gösterileri sadece estetik bir gösteri unsuru değil; aynı zamanda sahne üzerindeki umut illüzyonunun da temsilcisi olarak konumlandırılıyor. Bu numaralar, izleyiciye hem görsel hem de anlatımsal bir şaşkınlık sunuyor.
Oyun boyunca izleyici, hayal ile gerçek arasında salınan bir kurmacaya dâhil oluyor. Ancak bu çift anlamlı yapı, final sahnesinde başarılı bir çözülmeye kavuşuyor. Harry’nin sahnedeki varlığı, karakterlerin gerçeklik algısına dışarıdan gelen bir müdahale gibi konumlanırken, aynı zamanda sahne üzerindeki “inanç” sisteminin çöküşüne işaret ediyor. Oyunun finalindeki bu güçlü dramatik kırılmanın, absürd anlatının içine başarıyla yerleştirildiği görülüyor.
Ordu Üniversitesi öğrencileri, Titanik Orkestrası sahnelemesiyle hem metne sadık kalmayı başarmış hem de onu biçimsel olarak çağdaş bir yorumla buluşturmuş. Oyunun aksayan yönleri –özellikle bazı oyuncuların clown estetiğine tam adapte olamaması ve bazı sahnelerdeki tempo sorunları– genel başarıyı gölgelemiyor. Işık, müzik ve dekor kullanımıyla teknik olarak tatmin edici bir düzey yakalanmış olması ve dekorun sahneye kattığı çok katmanlılık özellikle dikkat çekiyor. Bu sahneleme, genç tiyatrocuların absürd olanla barışık bir tiyatro dili geliştirmeye dair ne denli istekli olduklarını da gözler önüne seriyor. Clown estetiğiyle örülmüş, ironik ve trajikomik bir dünya, umut ile boşluk arasındaki insanın acıklı gülümsemesini seyirciyle buluşturuyor.
TEB Oyun Dergisi’nde yer alan diğer eleştiri yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.






