Ölüm ve Bakire
Bu yazı İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü öğrencilerinin eleştiri yazılarını merkeze alan yaz projemiz kapsamında yayınlanmaktadır.
O muydu? Değil miydi? Boşver artık fark etmez, artık hiç kimse masum değil…
Ölüm ve Bakire ya da Ölüm ve Kız; genç bir kadının uğradığı işkence ve tecavüzün hayatında bıraktığı travmayla baş etmeye çalışan bir kadının, bir gece ilginç bir tesadüf ile karşılaştığı faili ile yüzleşmesini konu alıyor. Adını Schubert’in aynı adlı yaylı çalgılar dörtlüsünden alan Ölüm ve Bakire, Şili’li yazar Ariel Dorfman’ın 1990 yılında Almanca olarak Der Tod und das Madchen tarafından kaleme alınmış çarpıcı bir oyun metni .Tiyatro Tonik ve Süt Yapım işbirliği ile sahneye konan metinde; Paulina (Ecem Erhamza), Gerardo( Ogün Davutoğlu) ve Dr. Mirando (Doğuş Akkoyunlu) arasında geçen bir gecede, geçmişe dair gizli kalmış konular, evli bir çiftin ilişkisinin üzerinden hesaplaşmaya açıyor.
Oyun metni travma ve hafıza, kadın bedeni, hakikat ve inkâr, diktatörlük rejimi, işkence ve tecavüz gibi maalesef günümüzde de örneklerine rastladığımız bıçak sırtı temaları konu alıyor. Şili’de askeri darbe sonrası politik tutuklu olarak işkence gören Paulina’nın yaşadıklarını, onun bedeni ve ruhunun aldığı ağır hasar üzerinden, ataerkil rejimin hâkim olduğu topluluklarda, tüm zulme maruz kalan kadınların temsili olarak sahnede konuşuyor ve hak arıyor. Paulina, Dr Mirando’nun nezaketle işlediği suçtan dolayı düğümlenmiş ruhunu çözmek için bir itiraf istiyor. Kadın bedeninin politik bir alan olarak kullanıldığı bir sürecin sonunda bir kadının bu beklentisi oyun boyunca tartışılırken adalet, hak ve hukukun terazisinin kefelerine nefret, kin, intikam duyguları yeniden konulup konulup tartılıyor.
İki erkek arasındaki Paulina’nın kocasının avukat olarak betimlenmesi adalet anlayışının yapılandırılması meselesine, hem mesleki hem mekanik bir bakış ekliyor. Ayrıca oyun, bir diğer katmanda, kadına yönelik suçlarda, kadın ve erkek bakışındaki farkı da gözler önüne seriyor. Gerardo’nun bir eril beden içinde, tecavüz suçuna verdiği tepki dozu da bunun kanıtı niteliğinde tartışılabilir. Tecavüze uğrayan kendisi olsaydı… Keza, hakimlerin, savcıların tecavüze, tacize uğrayan kadınlara “Rızan var mıydı? ya da Haz aldın mı?” gibi iğrenç sorular sorması tam da bu sorgu alanını eril zihniyetin kadın bedenine bakışını ortaklaştırıyor, oyun bu anlamda güçlü bir tartışma alanı yaratıyor. Gerardo’nun tepkisinin en yükseldiği yer, Paulina’nın kadının bedeninin bir başka erkek tarafından işgal edilmesinin erkekliğine bir hakaret olarak görülmesiyle vurgulanıyor. Bu da ikiyüzlü bir savunma yaratıyor. Yine gerçek dünyada erkeklerin duruşma savunması olarak,” Ama benim erkekliğime laf etti” şeklindeki ifadeleri sonrası verilen indirim ve beraat kararları, “erkekliğine mi laf etti, tamam o zaman haklısın” şeklinde eril zihniyetin cinsiyetçi arka çıkmaları. Oyun metni Türkçe olmayan ama Türkiye’deki hak hukuk anlayışıyla fazlasıyla örtüşen bir metin. Oyunun hikâyesini gerçek hayat ile örtüştüren örneklerden…

Ölüm ve Bakire oyunundan bir kare.
Schubert’in Ölüm ve Genç kız adlı eserinde, ölüm bir genç kıza seslenir. Kıza huzurlu bir uyku vadeder. Ölümle dans gibidir.
-Gevşe, güzel çiçek, ben dostum, der ölüm.
Tıpkı Dr Mirando’nun “ben onlardan değilim” deyip, Paulina’ya Schubert dinleterek işkence yapması gibi.
Oyunun sahnelemesinde perdeye yansıtılan canlı yayın görüntüleri, gerilim dozunu arttırıyor. Oldukça başarılı, seyirci adeta canlı bir duruşma izleyen ve içinden hüküm veren jüri üyeleri gibi, yine Paulina’nın seyircilerin arasına oturması, ben de sizdenim, siz de benim gibi olabilirsiniz demek. Kadının adalet arayışında eline silah almak zorunda olması, mücadele için eril dili konuşmaya başladığını gösteriyor. Oyunculuklarda dikkatimi çeken bir nokta yer yer metni mekanikleştirdikleri yönünde, metinde yazan repliği dosdoğru söyleme çabası, oyun gücünü zayıflatıyor. Ses düzeninin bir revizeye ihtiyacı var. Tam anlaşılmayan konuşmalar oldu. Oyunda bir diğer dikkat çeken detay Paulina’nın masaya koyduğu ayçiçekleri, iyileşme ve umudun sembolüdür. Ayçiçeği güneş ile bağdaştırılan, diğer adı günebakan olan neşenin temsili olarak oyundaki karanlık geçmişe bir tezat oluşturur. Her şey normalmiş gibi davranan bir kadının ironik temsili.
Oyun sonu muğlak bırakılır, Paulina silahı ateşledi mi? Bilmiyoruz ama adalet hiçbir zaman sağlanamaz biliyoruz. Paulina ve Gerardo bir konser salonundadır. Paulina’nın hep arzuladığı şey eskiden olduğu gibi Schubert’i dinleyebilmektir. Paulina’nın geçmişe dair hafızası silinmez ama yüzleşmenin verdiği rahatlama ile yeniden Schubert dinlemeye gider. Oyun bize görünür katmanda adalet arayışını sunarken, alt katmanlarda, kadına yönelik suçlarda adalet anlayışının ataerkil kodlara takıldığını gösteriyor. Paulina’nın devletin ve hukuk sisteminin sağlayamadığı adaleti, kendi sağlamaya çalışması Tevrat’ta adı geçen bir kadın kahramanı, Judith ve Holofernes’i anımsatıyor.
Ekipte emeği geçen diğer isimler: Yapımcı: Elif Parlak, Işık Tasarımı: Can Kılıç, Kostüm Tasarım: Hazal Selenga Erbayram, Afiş Tasarım: Dila Nil Kılıç, Müzik: Ece Tunusluoğlu.
TEB Oyun Dergisi‘nde yer alan diğer eleştiri yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.






