“Bir türlü bitmiyor” – Tuğsal Moğul’un Irkçılığa Karşı Oyunu And Now Hanau

Tiyatro ve ırkçılığı birlikte düşününce belki ilk olarak “blackface” [1]terminolojisi ile tanınan tartışma geliyor akla. Shakespeare’in Othello’sundan yola çıkarak son senelerde ırk ve ırk temsili (race and representation), hangi oyuncunun hangi rolü oynamaya hakkı olduğu, göç kökenli oyuncuların yeterince temsil edilmemesi tartışılıyor ve tiyatrolar bu sorunlara farklı çözümler bulmaya çalışıyor. Aynı zamanda klasiklerde yer alan ırkçılığa dikkat çekme amacıyla “rewriting” projeleri başlatıldı. Bunların bir örneği Necati Öziri’nin alt başlıkta belirtildiği gibi “Kleist’a karşı” bir itirazı olan Die Verlobung in St. Domingo – ein Widerspruch (San Domingo’da Bir Nişanlanma – bir itiraz) adlı yapıtı (2019).

Tuğsal Moğul’un Goethe Enstitüsü’nün desteği ile Aralık 2024’te İstanbul’da prömiyerini yapan And Now Hanau farklı bir anlamda ırkçılığa karşı bir tiyatro. NSU cinayetlerinin konu edildiği Auch Deutsche unter den Opfern/NSU (Kurbanların Arasında Almanlar da Vardı/NSU, 2018’de Kumbaracı 50’de sahnelendi) gibi yapıtların da yaratıcısı olan oyun yazarı, birçok kez belgesel tiyatro temsilcisi olarak tanımlansa da belgelemekten fazlasını yapıyor. 2020 yılında Hanau’da gerçekleşen ve dokuz kişinin ölümüne sebep olan ırkçı saldırıyı ayrıntılarıyla anlatıyor.Gene de oyun belgeselden çok araştırmacı tiyatro olarak nitelendirilebilir. Çünkü aslında devletin temsilcisi olarak polisin ve sonrasında mahkemelerin, hem olay gecesinde hem de sonrasında, o zaman medyada aktarılmayan boyutlarda yetersiz kalmış olduğunu gözler önüne seriyor. Hem bir epigramı hem bir epigrafı anımsatan dört kelime senaryonun başına konmuş: 

“Aydınlatma

Adalet

Sonuçlar

Hatırlamak değiştirmek demektir” 

(“Aufklärung, Gerechtigkeit, Konsequenzen, Erinnern heißt Verändern”). Hanau şehri saldırıya uğrayan kişilerin adına bir anıt dikmeyi uzun süre reddetmiştir[2],ama Tuğsal Moğul And Now Hanau ile ırkçı saldırıları kültürel belleğe kazıyor.

And Now Hanau oyunundan bir kare. Fotoğraf: Bettina Stöss

Eseri farklı kılan içeriği kadar sahnelenmesidir de. Oyun yazarının isteği üzerine oyunun sadece tiyatrolarda değil, özellikle devlet dairelerinde ya da kamuya açık farklı kurumlarda, (işlevsel kurumlar, yargı, yasama ve yürütme kararlarının alındığı yerler/operative Institutionen, wo judikative, legislative und exekutive Entscheidungen getroffen werden) sahnelenmesi öngörülüyor. Buna bir örnek Oberhausen şehri belediye binasıdır (Rathaus). Küçük bir şehir olan Oberhausen’ın tiyatrosu, özellikle Ruhr bölgesinde yoğun olan göç kökenli kesimi göz önünde bulundurarak seçiyor sahnelediği eserleri. And Now Hanau dışında, Zülfü Livaneli’nin Serenad romanı tiyatroya uyarlandı (2024) ve Caner Akdeniz imzalı Oratorium Doyçland (2024) göçmen işçilerin şarkıları eşliğinde emektar bir Mercedes tarafından anlatılıyor.

Oberhausen kenti belediye binası ilginç bir mimariye sahiptir. 1930 senesinde ekspresyonist bir tarzda inşa edilmiştir. Seyirciler, amfi şeklinde düzenlenmiş meclis salonunda, yaklaşık 50 kişilik beyaz deri kaplı konforlu koltuklara geçiyor. Sandalyeler o kadar rahattır ki raylar üzerinde öne ve arkaya hareket ettirilebilirler. Ancak seyirciler dördüncü duvarın karanlığına gömülemezler; oyun boyunca 90 dakika ışıklar açık kalır. Hatta bir dakikalık saygı duruşunda bulunmaya çağırılırlar. Anlatılan gerçeklerin arasında çok zor geçen bir 60 saniyedir bu. Seyirciyi böylece belki de epik tiyatrodan bile daha fazla dâhil eder. Anlatılanlar o kadar etkileyici ki koltuklar batmaya başlar. Oyunun sonunda tüm seyirciler ayakta alkışlar.

Oyuncular, zaman zaman anlatıcı rolünü üstlenirken, bazen de saldırıya kurban giden yakınlarının perspektifinden konuşurlar. Senaryoda isimler yerine “A”, “B”, “C”, “D” gibi konuşma payları ayrılmış. Bu yöntem, seyircilerin bire bir karakter ile özdeşleşmesini engellese de, boğazlarda bir düğüm oluşturuyor. Örneğin, çocuklarına pizza almak için gittiği Arena Bar’da vurulan Mercedes Kierpacz’in babasının ağzından konuşulduğunda:

“Artık 1933 değil, Hitler’in bizi gaz odalarına gönderdiği zamanlar. Bizi, Romanları, Yahudileri. O zamanlar geçti. (Duraksama) Hayır, o zamanlar geri döndü ve bunu tekrar hissetmek zorunda kaldık. Kendi bedenimizde. Kanımız 2020’de yeniden katledildi. Büyükbabam toplama kampında gaz ile, kızım ise Hanau’da vurularak öldürüldü.”[3]

Oberhausen belediye meclisinde o akşam oyunun dramaturgu Saskia Zinsser-Krys de bulunuyordu. Daha sonra Duisburg-Essen Üniversitesi’nin Türkistik bölümündeki öğrencilerle bir söyleşiye katılarak oyunun sahnelenmesi ile ilgili bilgi verdi. Münster Tiyatrosu, Oberhausen Tiyatrosu ve Gorki Tiyatrosu ortaklığı ile hazırlanan oyun tam anlamıyla bir ortak çalışma. Profesyonel tiyatrocuların yanı sıra, ırkçı saldırıda hayatını kaybeden kişilerin yakınları ile iş birliği yaparak onları destekleme amacı taşıyor. Senaryo, oyunu sahnelemek isteyenlerden 19 Şubat Hanau inisiyatifi (Initiative 19. Februar Hanau) olarak bilinen saldırıda hayatını kaybedenlerin yakınları ile iletişime geçip sahneleme aşamasında dâhil edilmelerini talep ediyor. Dolayısıyla, bu kişilerin seslerini duyduğumuz sahneler, sadece yazarın etki yaratmak için eklediği duygusal sahneler değil, acılı yakınların doğrudan katkısıdır.

And Now Hanau oyunundan bir kare. Fotoğraf: Bettina Stöss

Hanau’da gerçekleşen ırkçı saldırı her ne kadar bireysel bir saldırı gibi görünse de, olay sırasında ve sonrasında polisin, kamu makamlarının ve mahkemelerin kurumsal ve yapısal ırkçılığını gözler önüne seriyor. Bunları vurgulamak, ırkçılığa karşı tiyatronun temel unsurlarından biridir. Irkçılığa uğrama ya da ırkçılık yapma konusunda farkındalık yaratmak kadar, “beyaz olmanın” getirdiği ayrıcalıkları da sorgulamak gerekiyor. Bu tür eserler, değişim için iş birliği yapmaya teşvik ediyor. Irkçılığa karşı tiyatro, her zaman marjinalleştirilen ve ırkçılığa uğrayan kişileri de sahneye dâhil etmeye çalışıyor. Bunun en bilinen örneklerinden biri Elfriede Jelinek’in mültecilerin zorlu durumunu ve Batılı ülkelerin tutumunu anlatan Die Schutzbefohlenen (2013) eseridir.

Göç kökenli kişiler tarafından sahnelenen eserlere postmigrant tiyatro da deniliyor. Bu terim, zamanında Berlin Kreuzberg’deki Ballhaus Naunynstraße tiyatrosunu (Aras Ören’in uzun şiirlerinden bildiğimiz Naunynstraße) postmigrant tiyatro olarak tanımlayan Shermin Langhoff tarafından büyük kitlelere tanıtıldı ve Langhoff, Gorki Tiyatrosu’na geçtikten sonra da bu akımı devam ettirdi. Postmigrant tiyatro, Almanya’nın göç almış toplumunu aktaran bir terimdir. Almanya’da doğmuş ve büyümüş kişiler kendileri bizzat göç yaşamamış olsalar da, bu terim onların kültürel köklerine ve tarihlerine dayanmaktadır. Postmigrant toplumlarda farklı kültürel belleklerden yeni ortak kültürel bellekler oluşmaktadır. Irkçı saldırılar bu belleğin bir parçasıdır. 

And Now Hanau oyununu bilinen kalıplara oturtmak zor. Irkçılığa karşı bir eserdir, ama oyuncular göç kökenli olmak zorunda değil. Olaylar dakikası dakikasına anlatılır, ama sadece belgesel değildir. Seyircileri özeleştiriye teşvik eder, ama epik tiyatro da sayılmaz. Ancak araştırmacı ve angaje bir tiyatro olduğu kesindir; senaryonun başında da belirtildiği gibi bir şeyleri değiştirmek üzere yazılmıştır. 2024 senesinde Alman tiyatro ödülü Der Faust için nomine edilen bir oyun olan And Now Hanau, verdiği cevaplar kadar sorduğu sorularla da büyük yankı uyandırmıştır. Bugünlerde Almanya’da sık sık kullanılan – hatta İngilizce tabiriyle ‘used and misused’ – slogan “Nie wieder ist Jetzt” (Bir daha asla’nın zamanı şimdi) vurgusuyla dikkat çeken bir eserdir. 

Oyunun ilk cümlesi ise şöyledir: “Bir türlü bitmiyor.”

Dipnotlar

 [1] Sieg, Katrin: Race, Guilt and “Innocence“: Facing Blackfacing in Contemporary German Theater. In: German Studies Review. Band 38, Nr. 1, 2015, ISSN 0149-7952, S. 117–134.

[2] Uzun tartışmalar sonunda Ocak 2025’te “19 Şubat meydanı” adı verilecek yere bir anıt dikilecek.

[3]“Es ist nicht mehr ’33, wo Hitler uns vergast hat. Uns, die Roma, die Juden. Die ist vorbei, diese Zeit. (Pause.) Nein, die Zeit ist wiedergekommen, und wir mussten es wieder spüren. Auf unserem Leib. Unser Blut wurde 2020 wieder ermordet. Mein Opa wurde im KZ vergast, meine Tochter in Hanau erschossen.” Rowohlt Theater Verlag, S. 24.


TEB Oyun Dergisi‘nin 50. sayısına buradan ulaşabilirsiniz.

Yazar Hakkında / Yasemin Dayıoğlu Yücel

Lütfen birkaç kelime yazıp Enter'a basın

TEB Oyun sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin