Kel Diva

Bu yazı İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü öğrencilerinin eleştiri yazılarını merkeze alan yaz projemiz kapsamında yayınlanmaktadır.

“Ne acayip ne tuhaf! öyleyse, bayan, biz aynı odada oturuyor, aynı yatakta yatıyoruz. Belki de orada tanıştık. Donald’ın çocuğunun sağ gözü beyaz, sol gözü kırmızıyken, Elizabeth’in çocuğunun sağ gözü kırmızı, sol gözü beyaz! Bir kimse kapının çalındığını duyarsa, kapıda kapıyı çaldıktan sonra kapının açılmasını bekleyen biri var demektir. Zil çalındığı zaman bazen biri vardır, bazen de yoktur. Bay İtfaiye Şefi, birkaç soru sorabilir miyim size? Bir gün başka bir köpek, başka bir ineğe sordu: ‘Niçin boynuzunu yutmadın?’ ‘özür dilerim,’ dedi köpek, ‘hiç fil olduğumu düşünmemiştim de ondan.’ Bir İngiliz’in evi aynı zamanda onun şatosudur.”

Anlamsızlığın içerisinde anlam aramanın girdaba düşmekten farksız olduğu bir çağda sözün ve imgelerin de anlam üretmesini beklemek samanlıkta iğne aramak gibi bir şeydir absürt tiyatroda. Ortak kuralları belirlenmiş bir akım olmayan absürt tiyatro, belli toplumsal koşulların ortaya çıkardığı bilincin ifadesidir. En çok ele alınan konu hayatın anlamsızlığı ve insanın ölümlü oluşudur. Yabancılaşma ve iletişimsizlik birbiriyle sebep sonuç ilişkisi yönünden bağlantılıdır. Absürt tiyatroda yabancılaşma insanın; kendine, dünyaya ve başkalarına yabancılaşması olarak üç şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bunlara ek olarak gerçeğin yerinden oynatılması, ayna değil prizma tutulması, grotesk ve kara güldürü unsurlarının kullanılması gibi özellikleri de bulunmaktadır. Kısacası absürt tiyatro bir arayışın tiyatrosudur. Bu arayışı en güzel ifade eden yazarlardan biri de Eugene Ionesco’dur. Yazdığı birçok absürt oyun arasında seyirciler tarafından ilgiyle izlenen oyunlardan biri de Kel Şarkıcı ya da diğer adıyla Kel Diva oyunudur.

Oyun atölyesi tarafından sahnelenen Kel Diva oyununu geçtiğimiz günlerde Zorlu Psm sahnesinde izledim. Haluk Bilginer ve Zuhal Olcay oyunun başrollerini paylaşıyor.

Yıkık dökük bir bina içerisinde İngiliz burjuva ailelerinden birinin evindeki akşam yemeği ile başlar oyun. Evde iki eşin günlük yaşamda yapabileceği sohbetlerin konusu elbette ki sanat veya kitaplar değil yedikleri yemeklerdir. Yemeklerden başka bir konuya oradan bambaşka konulara bazen tansiyonu yükselten tartışmalar eşlik etse de sözcüklerin herhangi bir anlam üretmesini beklemek mümkün değildir. Aynı soy ismi taşıyan tanıdık aile bireylerinden birinin ölümü ise her olgunun birbirini tekrar etmesinin somut delilidir. Nitekim genç yaşta ölüp cesedi yakışıklı olan Boby Watson’un ailesindeki bütün bireylerin ismi de Boby Watson’dur. 

Kel Diva oyunundan bir kare.

Oyunun ilerleyen sahnelerinde karşımıza çıkan hizmetçi kız Mary, geleneksel tiyatrodaki hizmetçi figürünün tamamen dışında yer almaktadır. Çünkü evin hizmetçisi gerektiği zaman evin dışına çıkıp sosyalleşebilmekte, evin hanımefendisi ve beyefendisine karşı gelebilmektedir. Hatta geç gelen misafirleri de azarlayabilme hakkına sahiptir. 

Oyundaki sözlerin, jest ve mimiklerin tekrarı tıpkı bir guguk saati gibidir. Guguk saati de tıpkı hizmetçi Mary gibi canı istediği zaman çalmakta ve her defasında saatin dokuz olarak anlaşılmasını sağlamaktadır. Bu açıdan bakıldığı zaman oyundaki zaman algısının yok olduğu da gözden kaçmamaktadır. 

Eve konuk gelen Bay ve Bayan Martinler ise birbirlerinden haberi hiç yokmuş gibi aynı yatak odasını paylaşan çiftlerdir. Birlikte onca vakit geçirmelerine rağmen ortak yaşantılarından öyle şaşkınlıkla bahsederler ki onları uzaktan izleyen biri evli olmadıklarına hatta birbirlerini hiç tanımadıklarına inanabilir. Martinler çifti oyunda teknolojiyi de yakından takip etmekte ellerinden telefonu düşürmemektedir. Birbirine bu denli yabancı olan çiftlerin telefonu bir kenara bırakıp sohbet edebilmesi mümkün değildir. Bu durum oyun içerisinde başarılı bir şekilde yansıtılmıştır. 

Smithler ve Martinler birbirlerini tanıyan iki aile olmasına rağmen uzun süre iletişime geçmekte zorluk çekerler. Absürt oyunların temel özelliklerinden biri olan iletişimsizliğin belirgin bir şekilde görüldüğü sahnelerden biri de herkesin bir şeylerden bahsettiği fakat kimin neden bahsettiğinin belli olmadığı sahnedir. Guguk kuşunun sesine eşlik eden hareketler ise ortaktır. Bu bağlamda senkronize oyunculukların başarılı olduğu gözlemlenebilmektedir.

Smith ve Martin ailesinin tam da sohbete geçeceği sırada kapı çalar. Oyun boyunca iki ailenin ortak ve bütünlüklü tartışabildiği tek konu kapı çaldığında arkasında birinin olup olmadığıdır. Kapının dördüncü çalışında ise İtfaiye Şefi belirir. İlk üç kapı zilinde nedense kapıda kimse yoktur. Fakat dördüncü zille içeriye giren İtfaiye Şefi birtakım anlaşılmaz hikâyeler anlatmaya başlar. Anlaşılmayan bu hikâyeler iki aile tarafından sanki anlıyormuş gibi ilgiyle dinlenir. Hatta Bayan Smith hızını alamaz bir hikâye de o anlatmak ister. Ama onun bu isteği diğer oyuncular tarafından isteksizlikle dinlenir. O da piyanonun başına hizmetçi Mary’nin geçmesini söyleyerek diğerlerine hep bir ağızdan “Miyav” operası söyletir. 

Oyun atölyesi tarafından sahnelenen Kel Diva oyununu bütünlüklü olarak değerlendirdiğimde her oyuncunun en az başrol oyuncuları kadar oyuna emek verdiğini söyleyebilirim. Oyunun müzik, ışık, dekor, kostüm gibi unsurlarının tamamı oyunun bütünlüklü yapısına hizmet etmektedir. Yıkık duvarlar, bireyler arasındaki kopuk iletişimin çarpıcı bir simgesine dönüşürken; kostümlerdeki ince ama çürümüş detaylar, burjuvazinin geçmişten kalma alışkanlıklarının ne denli kokuşmuş olduğunu gözler önüne serer. Bu bağlamda Kel Diva oyununun başarılı bir sahneleme olduğunu belirtebilirim. 

Kaynakça

Özcan, Onur. (2019), Absürd Tiyatro ve Ionesco Oyun Çevirileri, İstanbul: Mitos Boyut.

Şener, Sevda. (2020), Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi, Ankara: Dost Yayınevi.


TEB Oyun Dergisi‘nde yer alan diğer eleştiri yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Yazar Hakkında / Murat Yalçın

Lütfen birkaç kelime yazıp Enter'a basın

TEB Oyun sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin