Ölüyor Mu Ne? Ay Hadi İnşallah!
Bu yazı İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü öğrencilerinin eleştiri yazılarını merkeze alan yaz projemiz kapsamında yayınlanmaktadır.
“Şimdi buraya, hayır hayır oraya değil buraya, oraya da değil tam olarak buraya.” O kadar aciz bir durumda ki Zeus, adeta kötürüm olmuş ve yaşlı bir bunak gibi koltuğundan kımıldayamıyor. Emirler yağdırıyor, bağırıyor, çağırıyor fakat hizmetçisi Sisyphos onu çok da dikkate almıyor. O ki zamanında Sisyphos’u yeraltına hapsetmişti. Şimdi ona muhtaç bir şekilde yaşıyor. Halbuki asırlar önce düzenin efendisiydi Zeus. Şimşekler elinden kayıp gitmiş, yıldırımlar ona sormadan çakıp duruyor oraya buraya. Zeus ise yaşlılıktan mıdır nedendir sıkılıyor artık. Belki de son demlerini yaşıyor. Öyle ki insanoğlu ateşi çalmış onun elinden, atomu parçalamış, resimler ve heykeller yapmış, bazen Homeros olup şiirler yazmış bazen de Aristofanes olup komedyalar. Fakat insanoğlu hiçbir zaman anlayamamış bütün icatların Zeus’a ait olduğunu(!). İnsanoğlu kendi başına icatlar çıkarıyor ona sormadan. Otoritesini kaybetmiş, iktidarı elinden gidiyor. Zeus artık Ölüyor Mu Ne?
Studio Oyuncuları tarafından sahnelenen Ölüyor Mu Ne? oyununun yönetmenliğini Şahika Tekand üstlenirken başroller Arda Kurşunoğlu ve Nedim Zakuto tarafından paylaşılıyor. 2024 yılında prömiyer yapan oyunda “iktidar, evlilik, emek, adalet, akıl, fırsat, savaş” gibi kavramlar ironik yaklaşımla ele alınıyor. Sadece sese yer verilen ilk dakikalarda bir çöp konteynerının sahnenin sağından soluna, solundan sağına birkaç kez geçişi sahnede nesne olmamasına rağmen ses aracılığıyla seyirciye tasvir ediliyor. Ardından sahneye giren Sisyphos elinde bir çöp konteynerı ile çıkageliyor. Bu sahnede fiziksel oyunculuğun ses aracılığı ile somutlaştırılması seyirciyi de şaşkınlığa uğratıyor ve oyuna etkileyici bir giriş yapılıyor. Bu sahnenin hemen ardından Zeus’un sahne arkasından çığlıklarını ve sahneye Sisifa yardımı ile gelişini görüyoruz. Bu durum oyunun hemen başında Zeus’un artık o eski gücünün kalmadığını da gösteriyor seyirciye.
Oyunun yazar ve yönetmeni Şahika Tekand oyun içerisinde birden fazla meseleyi absürt ve bir o kadar da komik şekilde ele alıyor. Adalet, işsizlik, çevre kirliliği, savaşlar, iktidar, kadın hakları gibi konuları bir bütünlük içerisinde seyirci karşısına çıkarıyor. Birbirinden farklı meseleler gibi görünen konuların aynı oyun içerisinde benzer noktada buluştuğunu görebiliyoruz. Kelimelerin ve cümlelerin çağrışım değeri üzerinden yola çıkarak seyircinin zihin dünyasındaki ortak hafızaya ulaşıyor. Bu bağlamda konunun dağılmadan ele alınması yazarlık bakımından başarılı bir yerde konumlanıyor. Bu başarılı konumlanışta oyunun dramaturgu Verda Habif’in de etkisi olduğu gözlerden kaçmıyor.
Oyunun müzikleri ve minimalist dekoru oyundaki fiziksel unsurları gösterme noktasında oldukça başarılıydı. Nitekim oyunun müzikleri de yine Zeus’u oynayan Nedim Zakuto tarafından tasarlanmış. Müziklerden harekete, hareketten müzikaliteye varan bir tasvir karşımıza çıkıyor ve bu tasvirler seyirciyi de büyüleyen bir etkiyi ortaya çıkarıyor. Nedim Zakuto ve Arda Kurşunluoğlu’nun birbirlerine söyledikleri “güzel oyun veriyorsun” sözleri etkili oyunculuklarının da farkında olduklarını gösteriyor. Bu anlamda sahnedeki oyuncular oyunculuk performanslarını etkili bir şekilde sahneye koyuyor.

Ölüyor Mu Ne? oyunundan bir kare.
Hegel’in diyalektik yasası Karl Marx’ınkinden farklı olarak düşüncede başlamakta ve değişimin sonsuz olduğunu savunmaktadır. Bertolt Brecht’in diyalektik düşüncesi de tıpkı Hegel’de olduğu gibi değişimin sonsuz olduğu ve her şeyin dönüşerek devam etmesi fikri üzerine kuruludur. Ölüyor Mu Ne? oyununda ise aslında değişime uğramaması gereken, sonu olmayan bir Tanrı’nın Hegel’in diyalektiğine karşı koyamayışı gösteriliyor. Zeus ölmeye yaklaşmış fakat ölmemiş. Ölmediği gibi etrafındakileri de ölmekten beter ediyor. Sporunu yapıyor, şarkısını söylüyor, günlük rutinlerini yapmaktan asla vazgeçmiyor. Bunları yaparken Sisifa sürekli onun etrafında dönüyor. Zeus artık işlerini tek başına halledemeyecek kadar aciz bir durumda ve bir şeyler sürekli onun kontrolünün dışında gerçekleşiyor. Sisifa dışında kimse onu dikkate almıyor, Zeus artık Ölüyor Mu Ne?
Ölüyor Mu Ne? oyunundaki kişiler yaşadığımız dünyadaki insanlardan pek de farklı bir yerde durmuyor. Hemen hemen her gün hepimizin yaşadığı günlük durumların içinden anlatılıyor olaylar. Kimimiz narsist kimimiz egoist kimimiz de koltuk düşkünü… Kimimiz diyorum çünkü hiçbirimiz bu gerçeği kabullenmiyor. Hepimiz her şeyin en iyisini düşünüyor, insanlık adına en güzelinin olduğuna karar veriyoruz. Diğerlerinin düşüncelerini asla önemsemiyor hatta biraz da aşağılıyor, orantısız öfkemizi bizim gibi düşünmeyenlerin üzerine bir şimşek gibi yağdırıveriyoruz. Öfke ve ötekileştirme şimşeklerimiz oraya buraya savrulup duruyor kontrolümüz dışında. Galiba biz de Ölüyor Muyuz Ne?
Sadece ölmekle de kalmıyoruz, sıkılıyor, bu kokuşmuş sistemin kölesi olmaktan düşünemez hâle geliyoruz. Fakat aklımızı kullanmak yerine orantısız öfkemizi kullanarak düşüncesizce hareket ediyoruz. Tıpkı Ulkire Meinholf gibi beyaz bir işkencenin ortasında buluyoruz kendimizi. Beyaz diyorum çünkü Zues’un yıldırımlarının beyaz görüntüsü düşünce sistemimizi de alt üst etmiş durumda. Zeus öyle yıldırımlar yağdırmış ki üzerimize tıpkı Jose Saramago’nun da romanında yazdığı gibi beyaz bir körlüğün içerisinde buluvermişiz kendimizi. Oysa biz insanlar Zeus karşısında ne büyük bir güce sahiptik. Ateşi onun elinden alan biz insanlar değil miydik? Akıl gücünün kaba kuvvetten nasıl da üstün olduğunu defalarca göstermemiş miydik? Zeus’un otoritesi sarsılmış, eski gücünden eser kalmamışken biz insanoğluna düşen bir görev varsa o da ayrışmamak, ayrıştırmamaktır. Belki de bu Zeus’un orantısız yıldırımlarına karşı köprüden önce son çıkışımızdır.
TEB Oyun Dergisi‘nde yer alan diğer eleştiri yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.






