Dionysos’un Sahnesinde Helios’un Kızı
Bu yıl ikincisi düzenlenen Uluslararası Kent Tiyatro Festivali kapsamında birçok başarılı oyun Etimesgut’ta izleyicilerle buluştu. Sanat Yönetmenliğini Övül ve Mustafa Avkıran’ın yaptığı festivalde iki haftada yirmiden fazla oyunla Ankara seyircisi sezona çok heyecanlı bir başlangıç yaptı. Dor Production sayesinde Türkiye’deki tiyatro severlerin de izleme imkânı bulduğu bir yeniden yazım olan Kate Mulvany ve Anne Louise Sarks’ın Medea’sı da festivaldeki yerini aldı. Bir yeniden yazım olmasına rağmen milattan öncesine ait bu hikâye, öylesine güçlü bir anlatıya sahip ki izleyenlere zamanın ötesine uzanan klasiklerin başarısını bir kez daha gösteriyor.
Tıpkı Oedipus gibi Medea da Antik Yunan’da halk tarafından bilinen bir hikâyedir. Kolhis prensesi Medea, Güneş Tanrısı Helios’un torunudur aslında. Korkunç büyücülüğü ile ün salmıştır Kolhis’te. Bu sırada hakkı olan İolkas krallığını geri almak için ünlü altın postu getirme görevi verilen Jason, Medea’nın memleketine gelir. Kutsal altın postlarını Kolhislilerden istediğinde onu burada da görevler karşılar. Bu gerçekleştirmesi zor görevleri yerine getirebilmesi için tanrılar aracı olurlar ve güçlü Medea’yı ona âşık ederler. Medea tüm görevlerde ona yardım eder fakat bunun bir hile olduğunu düşünen Kolhis kralı altın postu vermeyi reddeder. Fakat Jason yine Medea’nın yardımıyla postu alıp kendi şehrine geri dönerken, onları kovalayan orduyu geciktirmek için Medea kardeşini öldürüp parçalarını denize atar. Hem vatanına hem de ailesine aşkı için ihanet eder. İolkos’a geri vardıklarında Medea, büyüsünü kullanarak kralı kendi öz kızları tarafından öldürtür. Fakat bu durum isyanla karşılanır ve Jason ile Medea Korinth’e sürülür. İşte tam da burada başlar oyun. Medea ve Jason’ın bu uzun serüvenlerinde iki tane çocukları olmuştur: Leon ve Jasper. Jason bu kadar görevden sonra istediği statüyü elde edememiş, üstüne üstelik sürgün olmuştur. Bu nedenle Korinth prensesi ile evlenip kraliyet ailesine girmeye karar verir. Aşkı için her şeyi geride bırakan Medea bu ihaneti affedemez, onurunu kurtarmak için bir kez duyanın asla unutamayacağı bir intikam planlar. Prensese zehirli bir taç ve bir giysi gönderir hediye olarak. Prenses bunları giydiğinde alev alır ve kendisini kurtarmaya çalışan babası ile yanarak ölürler. Fakat bu intikamın izleyenleri asıl büyüleyen kısmı, Medea’nın kendi öz evlatlarının canına kıymasıdır. Hikâyenin tiyatroya dönüştürülmeden önceki anlatılarında çocuklarını kendi öldürmediği görülür fakat Euripides, daha sonra da Seneca bizi çok güçlü bir efsane ile baş başa bırakır. Jason’dan ihanetinin intikamını alan Medea, çocuklarının cansız bedenlerini de yanına alarak tanrıların gönderdiği uçan at arabasıyla Korinth’ten uzaklaşır.

Medea oyunundan bir kare. Fotoğraf: Banu Kaplancalı
Oyun intikamdan çok daha fazlasını anlatır aslında. Medea karakteri aynı anda gözlemlenebilen birçok karakter yapısı barındırır içinde. Dönemin ataerkil toplumu tarafından köşeye sıkıştırılsa da çok güçlü bir kadındır, her şeye rağmen kendi yazgısını kendi çizebilecek güçtedir ve onurunu korumak için her şeyi yapabilecek gözü pek biridir Medea. Bir âşık, bir anne, bunun yanı sıra bir ötekidir. Hikâye boyunca farklı bölümlerde farklı yoğunluklarda karşımıza çıkar bu özellikler. Böyle bir efsane günümüze kadar farklı odaklarda defalarca sahnelenmiş, çeşitli şekillerde yeniden yazılmıştır. Euripides’in oyununda duygularıyla çatışma içerisinde insani bir figürken Medea, Seneca’da tanrıların soyundan gelen bir büyücünün hiddetini vurur izleyicinin suratına. Her yeniden yazım; özgün bir amaçla düzenlemeler, değişiklikler geçirerek aynı hikâyeyi farklı şekillerde seyirciyle buluşturur. Kate Mulvany ve Anne Louise Sarks’ın yeniden yazımı ise hikâyenin, masumiyetin gözünden nasıl görüldüğünü, kapalı kapılar ardından nasıl duyulduğunu ortaya koyar.
Mulvany ve Sarks’ın Medea’sı diğer oyunlarla yakın bir noktada başlıyor. Jason prensesle evleneceğini Medea’ya söylüyor. Aralarındaki gerginlik böylece giderek artıyor. Bu arada yaptıkları kavgalar boyunca çocuklar odalarına kilitlenip çıkmalarına izin verilmiyor. İşte biz de bu odadan izliyoruz oyunu. Jasper ve Leon’un Nerf oyuncaklarıyla oynadığı, Harry Potter ve Spider-Man posterlerinin asıldığı gayet günümüzden bir odadan… Onlarla beraber dışarıda neler olup bitttiğini dinliyor, annelerinin ağlayışını duyunca üzülüp sinirleniyoruz, çişimiz gelirse ne yapacağız diye tedirgin oluyoruz. Ama bu kısıtlı alanda en önemlisi, çok etkileyici bir kardeşliğe şahit oluyoruz. İki erkek kardeşin eğlenmelerini, çekişmelerini, birbirlerine göz kulak olmalarını izlerken belki de atavistik bir tedirginlikle kilitli kapıya bakıp Medea’nın geç gelmesi için dua ediyoruz. Çocukların sohbetleri öylesine eğlenceli tasarlanmış ki onların masum dünyasına kapılıveriyoruz, dışarıdan gelen hararetli bağrışmalar bu akışı bölene kadar tabii. Her kapı açıldığında biriken gerginliğe bir kadının, bir annenin ve bir eşin yaşadığı ruh hâlleri eşlik ediyor. Dalgın bakışları ve dalgalanan duyguları ile değişen ses tonu, bize Medea’nın nasıl bir çıkmazda olduğunu gösteriyor.

Medea oyunundan bir kare. Fotoğraf: Banu Kaplancalı
Oyunun bir başka başarısı da çocukların gerçekle hayalin birbirine girmiş dünyalarına bizi de davet etmesi. Her ne kadar kostümler ve dekor günümüze ait olsa da gerçeklik yer yer mitolojiyle kesişiyor. Çocuklar, anne ve babalarının hikâyelerini anlatırken Argon gemisinden ve altın posttan da bahsediyorlar. Bir sonraki sahnede ise efsunlu hediyeler için not yazarken hediye kutusunun kimyasal koktuğunu söylüyorlar. Bu da kokunun kaynağı için büyü ile zehir arasında bırakıyor izleyiciyi. Fakat son sahnede Medea “Güneşin kızının çocukları” diyerek bizleri eserin büyülü gerçekçi yapısıyla tanıştırıyor. Yani oyun boyunca çocukların hayal gücünün ötesinde, hikâyenin kaynağındaki mitolojinin gerçekliğiyle karşılaşıyoruz. Böylece izlediğimiz oyunun Euripides ve Senaca’nınkinden çok da farklı olmadığını, sahnede bulunan kadının gerçekten de Helios’un soyundan geldiğini anlıyoruz.
Tabii ki bir tiyatro oyununda başarının sadace metne ithaf edilmesi çok doğru olmayacaktır. Her ne kadar evrensel bir hikâye de olsa yabancı bir eser Türk seyircisinde her zaman bir karşılık bulamayabilir. Fakat izlediğimiz performansın çok büyük bir emeğin karşılığında ortaya çıktığı apaçık görülüyordu. Abdullah Burak Kaya ve Ayaz Gülşen’in sahnedeki samimi kardeşliği içimizi ısıtıyordu. Genç arkadaşlarımızın ne kadar büyük bir keyifle ve işin ciddiyetini kavramış şekilde çalıştıklarını böylece anlayabiliyorduk. Defne Kayalar sahneye girdiğinde ise her hareketiyle bizleri etkisi altına alıyor, hüzünlendiriyor hatta onunla beraber öfkelenmemizi sağlıyordu. Oyunculuklarda hiçbir aşırılıkla karşılaşmayınca seyirci olarak bir kez daha performansın Hira Tekindor ve ekibi tarafından nasıl ince ince işlendiğini fark edebiliyorduk.
Aslında Medea belli bir coğrafyanın değil tüm insanlığın hikayesi. Aşkı için gözünü karartmış sürgün edilen bir kadının öfkesinin yanı sıra bir annenin merhameti ve çıkmazının da öyküsü. Medea’nın hikâyesi, izleyiciyle kurduğu bu güçlü bağ ile hâlâ güncelliğini koruyor. Üstelik her yeniden yazımı başka bir bakış açısıyla tanıştırıyor bizi. Farklı bir perspektiften bakmamızı sağlarken hikâyenin özünü de daha anlaşılır kılıyor bu yeniden yazımlar. Böylece klasiklerin eskimeyen anlatılarının günümüzde de önemini koruduğunu gösteriyorlar.
Oyun Künyesi
Yazan: Kate Mulvany, Anne Louise Sarks
Çeviren – Yöneten: Hira TEKİNDOR
İkinci Yönetmen: Beste GÜVEN
Yapım: Dor Productions
Uygulayıcı Yapımcı: Omnia Yapım
Sahne ve Ses Tasarımı: Hira TEKİNDOR
Işık Tasarımı: Yakup ÇARTIK
Yapım Koordinatörleri: Selin TEKMAN / Okan EKEN
Çocuk Oyuncu Koçu: İbrahim İRİS
Psikolog: Ceren KAYMAZ
Sahne Dövüşü Koregrafı: Gürhan ELMALIOĞLU
Afiş Tasarımı ve Sosyal Medya: Dor Productions
Oyun Fotoğrafları: Banu KAPLANCALI
Prova Fotoğrafları: Pırıl BARUH
Grafik Tasarımı: Danı KALMANIS
Dekor Uygulama: Kibele Dekor
Oyuncular: Defne KAYALAR, Abdullah Burak KAYA, Ayaz ÇOBAN, Ayaz GÜLŞEN, Tarık SARIYAR
TEB Oyun Dergisi‘nde yer alan diğer eleştiri yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.






