Genco Erkal ve Gençler
Dostlar Tiyatrosu’nu ve Genco Erkal’ı ilk kez lise ve üniversite yıllarımda tanıdım. Bu tiyatroda izlediğim oyunlar Asiye Nasıl Kurtulur, Bir Delinin Hatıra Defteri, Arslan Asker Şvayk müthişti, etkisinden günlerce kurtulamıyor, arkadaşlarımla bu oyunları konuşuyor, tartışıyordum. Tam da tiyatro ile yaşamın kesiştiği noktada doğmuştu Dostlar Tiyatrosu; yaşamı anlatıyordu, adaletsizliği anlatıyordu, sömürüyü anlatıyordu, umudu anlatıyordu. Üniversite yıllarımda derslerimi asarak Kafkas Tebeşir Dairesi, Soruşturma, Analık Davası gibi oyunların provalarına gidiyordum. Üniversitedeki sıkıcı derslere karşın tiyatro ne kadar anlamlı ve değerliydi, ne çok şey veriyordu bana. Provaları izlemek gibi bir alışkanlığın daha olmadığı bir dönemde, bir oyunun baştan sona nasıl ortaya çıktığını görerek prova izlemek, böylece tiyatroyu kaynağından öğrenmek birden tiyatro dünyasının içine girmemi sağlamıştı.
Genco Erkal ile neredeyse yarım yüzyıla dayanan bir dostluğum oldu. Tiyatroyu ilk onunla sevdim, ondan çok şey öğrendim ve öğrendiklerimi de hep gençlerle paylaştım. Akademik kariyere yöneldikten sonra Dostlar Tiyatrosu’nda sahnelenen oyunlar üniversitedeki derslerime de birebir yansımaya başladı. Söz gelimi Brecht’in Puntila ve Uşağı Matti oyunu sahnelendiğinde tiyatroda efendi-uşak ilişkisi üstüne verdiğim seminer işin içinde Dostlar Tiyatrosu olduğu için inanılmaz ilgi görmüştü. Ya da Galile’nin Yaşamı’nda gündeme gelen aydın sorumluluğu üstüne seksenli yılların baskılı döneminde ne çok tartışmışızdır öğrencilerimle. Hayatında hiç tiyatroya gitmemiş olan öğrenciler ilk kez Dostlar Tiyatrosu’yla yepyeni bir dünyaya girdiler; provaları izlediler, aynı oyuna defalarca gittiler, oyunlarla ilgili tartışmalara katıldılar, tiyatro üzerine düşünmeyi öğrendiler, dahası kimi Genco Erkal’ın yanında reji asistanı ya da dramaturg yardımcısı olarak çalıştı. Yaşamla tiyatronun iç içe geçtiği bu büyülü dünya yaşayan tiyatroydu ve inanılmaz derecede heyecan vericiydi. Öğrencilerimin de neredeyse hepsi kendini bu heyecana kaptırmıştı. Kırsal kesimden gelen, sonraki yıllarda da feci bir biçimde öldürülen öğrencim Cemal’i hatırlıyorum söz gelimi, Genco’nun tiyatrosunu gördükten sonra onunla başka hiçbir şey konuşamaz olmuştum, öyle etkilenmişti ki… Ya da yine kırsal kesimden gelen Emine’yi düşünüyorum, onun İmam Hatipten İ.Ü’deki Dramaturji ve Tiyatro Eleştirmenliği Bölümü’ne kadar uzanan inişli çıkışlı öyküsü o kadar ilginçti ki, Kardelenleri anlattığım Aydınlanan Yollar kitabımda bu öyküye yer vermiştim. Genco Emine’ye el uzattı, onu yanına asistan olarak aldı, böylece onun zor bir dönemde tiyatro sayesinde şifa bulmasını sağladı.
Dostlar Tiyatrosu’nun çok gence dokunan bir okul olduğunu düşünüyorum. Maddi gücü olmayan, öğrenci yurdunda en güç koşullarda yaşayan onlarca genci göndermişimdir Dostlar’a. Çünkü Genco’nun kapısı onlara her zaman açıktı. Her zaman sevgi, ilgi ve dostlukla yaklaşıyordu gençlere.
Son zamanlarda Genco ile bir yerlere gittiğimizde hep gençler sarıyordu çevresini, ona sımsıkı sarılmak, onu bırakmamak istiyorlardı. Bunun bir star kültüründen başka bir şey olduğunu düşünüyorum, çünkü ona yaklaşan çoğu genç onun tiyatrosuyla ilgili anlamlı bir şeyler söylüyordu. Kaç kuşak onun tiyatrosuyla yetişti ve büyüdü. Tiyatro öylesine büyülü bir şey ki belleğimize yerleşip kalıyor. Ben de yirmili yaşlarımdan bu yana, yarım yüzyıldır izlediğim her oyunu yüreğimde taşıyorum. Bugün her şeyin sabun köpüğü gibi yitip gittiği özçekim dünyasında insana böylesine dokunan, böylesine etkileyici bir tiyatro anlayışı ne kadar önemli ve anlamlı. Keşke yaşadığımız ortam ve koşullarla yüzleşmekten kaçınmayan bir tiyatro anlayışı bugün de sürebilse, tiyatronun ego gösterisinin ötesinde bizlere hâlâ söyleyebileceği bir şeyler olsa… Bu açıdan TEB’in Genco Erkal Özel Ödülü ile Eskişehir Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenen Ayak Bacak Fabrikası’na ödül vermesi çok değerli ve anlamlı. Genco gittikten sonra bana farklı kuşaklardaki dostlarımdan ve öğrencilerimden gelen sayısız e postanın bir kaçını Genco’yu sevgiyle anarak alıntılarken yazar ve tiyatrocu arkadaşım Yalçın Baykul’un sözleriyle başlıyorum:
O zamanlar genç ve heyecanlı hocalarımızdan Zehra İpşiroğlu ve Veysel Atayman sayesinde Brecht metinlerini okuyup anlamaya çalışıyor ve Epik Tiyatro üzerine kuramsal yazılarla boğuşuyorduk. Bir ev ödevi ve sınav konusu olarak bizlere sunulan Mehmet Ulusoy’un sahnelediği Kafkas Tebeşir Dairesi oyununun hayatımızı etkileyeceğinin farkında bile değildik. Bu oyun insanı çember dışına çıkmaya iten cinsten her açıdan sorguluyucu ve sarsıcı bir oyundu. Devrimci tiyatroya son derecede güzel bir örnekti. Ardından Genco Erkal’ın oynadığı hiçbir oyunu kaçırmama marotonu başladı. Bir Delinin Hatıra Defteri, Galile, Sokrates, Marks….(İzler, Eylül 2024, sayı77)
Genco Erkal’la sizin sayenizde yüz yüze karşılaştım, tanıştım, konuştum, oyunu için yazı yazdım, söyleşi yaptım diyordu Dramaturji ve Tiyatro Eleştirmenliği Bölümü’nde yıllardır birlikte çalıştığım, bugün ise Yeditepe’de profesör olan öğrencim ve arkadaşım Fakiye Özsoysal: Oyunlarına davet etti bizleri, öğrencilerimiz onunla çalıştı. Çocukluğumdan beri bildiğim önemli bir sanatçıydı. Kibarlığı ve gülen yüzünü hatırlıyorum, ardındaki güçlü kişiliğini de hissettirirdi bizimle söyleşi sırasında ya da onunla konuşma fırsatını bulduğumuzda. Genco Erkal gibi sanatçıların varlığı gençlere güven ve mücadele gücü veriyor, umut veriyor ve vermeye devam edecek. Tiyatro tarihimize yön veren sanatçılardandı, kültürümüze de sanatımıza da katkıları çok büyük olan çok değerli bir tiyatro insanı, değerli bir kişilik, vicdanlı, duyarlı, dürüst bir insan.
Diğer öğrencilerimden de birbirine benzer görüşler geliyordu: Canım hocam, sayenizde tanışma imkânı bile bulmuştuk. Ne şanslı öğrencilermişiz biz. En son Fazıl Say ve Serenad Bağcan ile sahnede görme imkânı bulduğum için ayrıca kendimi şanslı görüyorum. Büyük bir değerdi Genco Erkal bu dünya için. Herkesin gözüne bakarken sanki tanışık gibi samimi bakardı. İnsanın içinin dışının bir olması bana göre böyleydi. Çok insana dokundu.
YDEB’nin kütüphanesine konuk olarak davet etmiştiniz Genco Erkal’ı. Çok güzel bir sohbet sonrası Karıma Mektup şiirini okumuştu bizlere. Hayatımın en güzel anlarından biridir.
Sevgili hocam, Genco Erkal’ı sayenizde, sizin derslerinizde tanıdım. Önce derste sonra tiyatro sahnesinde…Onu çok defalar izleme şansım olduğu için çok mutluyum. Sahnede ne kadar dev olursa olsun, her zaman insana insan olmayı en güzel haliyle hatırlatacak kadar yakındı seyirciye. Geride bu kadar seveni ve izleyicisi varken Genco Erkal’ın söyleyecekleri bitmeyecek.
Bir söyleşi için Genco Erkal’ı üniversiteye davet etmiştiniz. Kütüphanenin kokusuna karışan sesi hâlâ anılarımda taptaze duruyor. Çoğu insanın söylediği gibi yeri doldurulmayacak. Yıllar içinde her insan yolu şaşırdığında pusulalar arar. O pusulalardan biriydi. Genco Erkal sahnedeydi, o zaman umut vardı. Belki umuda dair bir şeyler kaybettik.
Ailemizden birini kaybetmişim gibiyiz.
Türkiye için çok büyük, çok acı bir kayıp. Bizi siz tanıştırmıştınız, bu muhteşem oyuncu, muhteşem insanla. Ondan sonra bütün oyunlarına gittim, hiç kaçırmadım, çok şanslı sayıyorum kendimi, size de çok teşekkür ediyorum.
Genco Erkal daima bizimle olacak tiyatrosuyla, duruşuyla, bize bıraktığı güzelliklerle…
Düşünüyorum da gençlere yönelik tiyatro çalışmalarına yer vermediği için zaman zaman eleştirilen Genco oyunlarıyla, şiir gösterileriyle, duruşuyla kim bilir ne çok gence dokunmuştur. Onu sevgi ve şükranla anan farklı kuşaklardan o kadar çok kişi var ki.
TEB Oyun Dergisi‘nde yayınlanan diğer dosya ve haberlere buradan ulaşabilirsiniz.