Merhaba
Bu yazıyı kaleme alırken ne yazık ki ülke gündeminin en çarpıcı olaylarından biri olan İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması haberiyle sarsıldık. Dört günlük sıkıyönetim sürecinde konulan yasaklar, adeta darbe dönemlerini aratmayacak nitelikte; her türlü toplantı, gösteri ve basın açıklaması resmen yasak. Bugün ise güne tutuklama kararıyla uyandık. Ne yazık ki bir tiyatro dergisinin editör yazısına her seferinde ülke gündemiyle başlamak, ancak bizim gibi ülkelerde mümkün olabiliyor. Geçmiş sayılara göz attığımda, doğrudan tiyatroya dair konulara yer verebildiğim bir sayı neredeyse yok denecek kadar az. AKM’nin kaderi, ulusal ve yerel seçimler, Gezi Direnişi, deprem felaketi vb..… İlk paragraflar, yıllar içinde giderek kötüleşen ülke gündemine teslim olmuş durumda.
Çünkü bu coğrafyanın büyük sahnesinin “yöneticisi”, uzun süredir ne yönetmenlere, ne dramaturglara, ne oyunculara ne de ışıkçılara göz açtırıyor. Oyun üzerine tartışmak, yorum katmak, oyuncuların yeteneklerine ve yaratıcılıklarına alan açmak, eleştirel bir bakışla oyunu sahneye taşımak ve sahneyi aydınlatmak mümkün değil. Üstelik seyirci de adeta yerine çakılmış durumda; sahnede sergilenen ise gerçek bir oyun olmaktan çok uzak. İşte bu yüzden, sanatımız her dönemde bir mücadele alanı da olmak zorunda; aksi halde, izleyicinin oyunu ve sanatın gerçek ruhunu algılaması zamanla imkânsız hale gelecek. Algı operasyonlarıyla şekillenen zihinler, seyirciyi gerçeklerden ve gerçek sanattan tamamen koparacak.
Son iki sayıdır dergimizi, bir kavramdan yola çıkarak tiyatroyla bağlantılar kuran ve fikir üreten bir düşünme pratiği üzerine kurduk “Nasıl?” ve ardından “Buluşma” başlıklarıyla yayınladığımız sayılarla yepyeni bir sayfa açtık. Bu girişimi de yüz yüze buluşmalarla taçlandırdık. Ancak sonrasında eski formatımıza da ihtiyaç duymaya başladık ve bu iki farklı formatı birlikte sürdürme kararı aldık. 50. sayımızın ardından 51. sayımız yine bir kavram etrafında şekillenecek.
Gelelim 50. sayımızın içeriğine; ilk sayfalarımıza İKSV Tiyatro Festivali’nin unutulmaz oyunlarından biri olan III.Richard’la ilgili bir tartışmayla başlıyoruz. Thomas Ostermeier’in seyirciyi Richard’ın kötülüklerine doğrudan ortak eden ve ona suç ortaklığı rolü veren yorumu üstüne bir tartışma yürüten Ayşe Lebriz Berkem bu muhteşem performansı yalnızca estetik ve dramatik bir değerlendirmeye indirgemek yerine etik boyutunu ve seyircinin oyuna dair algısını mercek altına alıyor. Bu bağlamda yazı, post-truth dönem kavramları ve tartışmalarıyla harmanlanarak, yorumun günümüz sosyolojik bağlamındaki yerini de sorguluyor. Böylece klasik bir tiyatro yapıtı, çağımızın tartışma dinamikleri, gerçek algısı ve etik sorumluluk anlayışıyla yeniden tartışılarak bir farkındalık yaratmayı hedefliyor.
Ardından sezonun iki önemli yapımı Ölüyor mu ne? ve 9/8’lik Kıyamet oyunlarının eleştirileri geliyor. Ölüyor mu ne? yine Festival’in ses getiren yerli yapımlarından, Şahika Tekand ve Stüdyo Oyuncuları üretimi ilginç bir oyun. Gözde Nur Kesgin’in kaleminden “Bir Çağdaş Komedya” başlığıyla yayınlanan eleştirinin ardından, Delal Şeker sezonun en dikkat çeken tek kişilik oyunlarından 9/8’lik Kıyamet’i değerlendiriyor. Bu çok sesli, çok katmanlı ekoeleştirel anlatıyı 9/8’lik darbuka ritimleriyle Oğulcan Arman’dan izledik. Şamil Yılmaz’ın yazdığı ve Sezen Keser’in yönettiği bu oyun seyirci için çok farklı bir anlatı deneyimi sunuyor.
Gelelim dergimizin önemli stratejilerinden toplumsal cinsiyet farkındalığı üzerine yazılan incelemelere; “Medea Mitinin Feminist Yeniden Yazımı üzerine Üç Çağdaş Örnek” başlığı altında topladığımız yazıların ilkinde Fakiye Özsoysal, Franka Rame’nin ve Sofia Dionysopoulou’nun çağdaş Medea yorumları üzerine tartışıyor. Diğer yazı ise Elif Candan’ın kaleminden Marina Carr’ın Kediler Bataklığı’nda… oyununun yeniden yazımı ve performansı üzerine.
“Sanatçıların Gözünden” başlıklı bölümümüz üç kadın sanatçının kendi yaratım ve üretim süreçlerini paylaştıkları özel bir çalışma. Zehra İpşiroğlu, Naz Erayda ve Berfin Zenderlioğlu’nun yazar, yönetmen ve tasarımcı olarak her türlü yaratım ve üretim süreçlerini kendi cümleleriyle ifade ettikleri bu bölümü gelecek sayılarımızda başka sanatçılarla da devam ettirmeyi umuyoruz.
DTCF Tiyatro Bölümü 2016’da değerli hocalarının ihraç edilmesiyle gündeme gelen ve 2019’da Barış Akademisyenleri kapsamında geri iadeleri talep edilen ülkemizin en önemli tiyatro bölümlerinden biri. Dergimizde daha önce bu konuya yer vermiş ve tepkimizi göstermiştik. Ancak bir süredir DTCF ile ilgili bir çalışma yapamadık. Aynur Demircan’ın bir dizi söyleşi biçiminde kurguladığı DTCF’nin son üç yılının mezuniyet oyunlarıyla bölümü yine sayfalarımıza taşıyoruz. Yönetmen Utku Sancak ile yapılan ilk söyleşi 2022 yılında sahnelenen Hayvan Çiftliği oyununun üretim süreci üzerine. 2023 ve 2024 oyunlarıyla ilgili söyleşilere de gelecek sayılarımızda yer vereceğiz
Yapay zeka hayatımızın her alanına hızlı bir şekilde girerken tiyatro sanatına da farklı biçimlerde entegre olmaya başladı. Azime Aydoğmuş A.B.D’ den konuk bir yazarımız. Bizlerle paylaştığı yazısında yapay zekanın etik açıdan risklerine parmak basarak tiyatro sanatını daha insani bir platformda tutabilme yolunda bazı yasal düzenlemelerin önemine değiniyor.
Bu sayı dergimizde tek ve kapsamlı bir dosya yerine farklı alanlarda odaklanan birkaç yazılık küçük dosyalarımız var. “Almanya’dan Sesler” başlığı altında da beş farklı yazardan eleştiri, izlenim, radyo tiyatrosu gibi içeriklere yer verdik. İlk bölümde Almanya’da ırkçılığın nasıl yükseldiğini en etkili şekilde anlatan önemli bir oyunla ilgili üç yazımız var; Tuğsal Moğul’un yazdığı ve İstanbul’da da bu sezon iki gösterimi olan And Now Hanau… Hasibe Kalkan, Yasemin Dayıoğlu Yücel ve Zehra İpşiroğlu’nun farklı açılardan oyunu değerlendiren yazıları konunun ciddiyetini ortaya çıkarır nitelikte. Bir başka konu Almanya’ya göçmen ve sığınmacı olarak gelen çocuklara ve gençlere yönelik hoş geldin kültürü, hoş geldin sınıflarıyla oyun ve tiyatro pedegojisini temel alan, sanatla, yaratıcılıkla onların kendilerini özgürce ifade etmesini sağlayan özel bir projeyi paylaşmak için ayırdığımız sayfalar. Yalçın Baykul’un kaleminden bu projenin detaylarını ve tiyatronun eğitimde ve sosyal sorumluluk projesi olarak nasıl verimli bir şekilde kullanıldığına ilişkin bu projeyi sizlerle paylaşıyoruz. Almanya’dan son yazımız Radyo Tiyatrosu başlığı altında Orhun Şemin imzalı. Zehra İpşiroğlu’nun Memleketimden Kadın Manzaraları adlı oyununun Köln’de Tovak e.V tarafından bir radyo oyunu haline getirilmesi ve youtube platformunda, Tovak TV Türkisch-Deutscher KulturKanal’da yayınlanma sürecini anlatan bu yazıdan sonra Almanya dosyamızı kapatıyoruz.
Dergimizde zaman zaman yabancı ülkelerdeki tiyatro ve gösteri sanatlarından örneklere yer veriyoruz. Bu kez Ukrayna Tiyatrosu’ndan bir yazar Elvira Zahurska sayfalarımızda konuk. İvan Franko’nun 1891 yılında yazdığı bir oyun Ukrayna’da zaman içinde bir çok kez ve her dönemde farklı yorumlarla sahnelenen klasikleşmiş bir metin. Çalınmış Mutluluk adlı oyunun Türkçe’ye çevrildiği bilgisini de vererek bu kez Yunanistan’a, Athens Epidaurus Festivali’ne konuk oluyoruz. Peiraios 260 adlı özgün bir mekânda sahnelenen Bahar Ayini yorumu ve festival izlenimlerini Tuba Aksu Şener kaleme aldı.
Bu yıl Kaş Çevre ve Kültür Derneği organizasyonuyla ikincisi gerçekleşen Kaş Tiyatro Günleri kapsamında, Yaşam Özlem Gülseven hem genel bir izlenim yazısı yazdı ve ardından da festivale katılan Boş Tiyatro ekibiyle özel bir söyleşi gerçekleştirdi. Ülkemizdeki çocuk ve gençlik tiyatrosunun sınırlarını çok aşan düşünsel süreçleri, yaratıcılıkları ve çalışma modelleriyle özgün bir örnek teşkil eden ekibin oyunları, Kaş’ın amfi tiyatro ve açık alanlarında farklı okumalara ve alımlamalara da hizmet ediyor ve seyircisiyle başka bir ilişki kuruyor. Boş Tiyatro’ya ve söyleşiyi gerçekleştiren Yaşam Özlem Gülseven’e bu ufuk açıcı söyleşi için tekrar teşekkür ederiz.
Dergimizde sık sık yer verdiğimiz kitap tanıtımı bölümümüzde bu kez Zehra İpşiroğlu’nun Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıkan Kadın Oyunları kitabını Berna Ataoğlu toplumsal cinsiyet farkındalığı penceresinden büyük bir titizlikle değerlendiriyor. Babalar, Amcalar ve Diğerleri, Yüzleşme ve Erkeklik Hapishanesi oyunlarının irdelendiği bu tanıtım yazısının başlığı “Yaşananlar Kader Değil, Değişim Mümkün”.
Bu yıl çok değerli bir sanatçımızı Genco Erkal’ı maalesef sonsuza uğurladık ancak iyi sanatçıların asla ölmeyeceğini biliyoruz. Bu nedenle bu bölümümüzdeki yazılara bundan böyle anma başlığında değil iz bırakanlar başlığı altında yer vereceğiz. Emine Kınacı Hamalı bir dönem Genco Erkal ile birlikte çalışma şansı yakalamış bir tiyatro mezunu. O yılları samimi bir şekilde paylaştığı bu yazısıyla bizlere aktarırken, sanatçının farklı yönlerine de tanık oluyoruz ve eğitimci yönünü ve çalışma biçimini bir kez daha takdir ediyoruz. Büyük sanatçıya ileriki sayılarımızda da yer vererek onu sayfalarımızda yaşatmaya devam edeceğiz.
İkinci iz bırakan sanatçı ise Kanada’dan uzun yıllardır aralıklarla ülkemize gelen ve bizleri Augusto Boal’in Ezilenlerin Tiyatrosu tekniklerinden özellikle Forum Tiyatrosu ile tanıştıran Luciano Iogna. Ülkemizde bu alanın açılmasına çok katkı sağlayan bu İtalyan kökenli Kanadalı dostumuz, forum tiyatro ile ilgilenen tüm tiyatrocuların dostu, hocası, lideri ve meslektaşı olarak bizlerde bambaşka bir iz bıraktı. Nihal Kuyumcu ile uzun süre birlikte çalışmaları sonucundaysa Türkçe yayınlanan ortak bir kitaba imza attı. Luciano’yu iz bırakanlar başlığı altında Nihal Kuyumcu sevgiyle uğurluyor.
Ben yazımı bitirmeye çalışırken, sokaklar gittikçe kalabalıklaştı ve hak, hukuk adalet sloganlarıyla toplumun her kesimi sokakları, meydanları doldurdu. Umudun, korkunun karanlığını yok etmeye çalıştığı bu güzel bahar günlerinde Dünya Tiyatro Günü’nü de kutlamaya hazırlanıyoruz. Sanatımızın varlığını kutladığımız ve tiyatronun tüm dünyada herkese ulaşması için çaba gösterilen bu özel günde, 27 Mart’ta dergimiz de sizlerle buluşacak.
Sokakların nabzının daha kuvvetli atması ve toplum olarak daha güzel günler görebileceğimiz umuduyla Dünya Tiyatro Günü’nüzü kutlarken, “Bahar İsyancıdır” dizelerini anımsayarak gelecek sayımızda çok daha güzel günlerde ve yazılarda buluşmayı diliyorum.
TEB Oyun Dergisi‘nin 50. sayısına buradan ulaşabilirsiniz.