“100 Yıllık Ayna”: Yansıttığı Korodan Çıkan Güçlü Ses: Bir Araya Gelelim/Birlikte Tiyatro Yasası Diyelim!
Cumhuriyetin kuruluşunun 100. Yıl kutlamaları çerçevesinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları (İBBŞT) projeler planladı. Bunların ilki 2023-24 sezonunun açılışı olarak bir kutlama ve cumhuriyerin kuruluşuna saygı niteliğinde sahnelenen ve tüm Şehir Tiyatroları oyuncularının katılımıyla gerçekleşen Bu Memleket Bizim gösterisiydi. Gösteri bizi Cumhuriyet’in ilânından bir gün öncesine, kuruluşa ait tartışmalara, ilk meclise götürüyordu. Oyun koro, dans, şiir, müzik dili ve teatral anlatı kullanılarak bir ülkenin tarihsel açıdan nasıl inşa edildiği ve bağımsızlığını nasıl kazandığını konu ediyordu. Kurucu mecliste Cumhuriyetin ilân edildiği tarihi anla gösteri bitiyordu. 300 kişilik koro… Bu gösteriyle Şehir Tiyatroları’nın tüm oyuncu kadrosu bir arada sahne alarak “bütünsel” bir duruş sergiliyordu.
Bu yazıda yazacağım “bir araya gelme” projesinin içeriği ise 100 yıl sonrasını, bugünde etkin karşılaşmalar yaşamak ve tiyatro aracılığıyla “bütüncül” bir duruş sergilemek için neler yapabileceğimizi düşünerek ortaya çıktı. 100. Yılı anma çerçevesinde İBBŞT’nin bir başka projesi olan ve 2024 yılı Şubat ayında gerçekleştirdiğimiz “100 Yıllık Ayna: Cumhuriyet’in 100. Yılında Tiyatromuzu Geleceğe Taşıyacak Sorular, Öneriler Çalıştayı”.
Bu projeyle niyetimiz “tiyatro adına 100 yılda ne oldu?” sorusunu çok yönlü bir şekilde tartışmak ve ülkemizin tiyatrosunu geleceğe taşıma gayesiyle çok sesli bir “meclis” oluşturmaktı. Bir diğer ifadeyle tiyatromuzu kendi çok sesli “meclis”imize dönüştürebilmekti. Cumhuriyetimizin 100. Yılında elimizdekine, şimdiye dek biriktirdiklerimize, deneyime ve emeğe bakarak hepimiz için sevgi ve saygıyı ön plana alan ve içinde eleştirel düşüncenin filizlenip yeşereceği demokratik bir ortam yaratmayı hayal ettik.
Bu yazıda bir tiyatro çalıştay fikri etrafında bir araya gelme ve böylesi bir demokratik ortam yaratma niyetimizi ve bu çalıştayın fikir aşamasından sonuç bildirgesine kadar geçen sürecini paylaşacağım. Tiyatrocular olarak, seyirciyle bağı koparmadan, yan yana durabilmek; iletişim kanallarını zenginleştirerek sürdürebilir olmayı sağlamak mümkün mü diye sorduk. Bugüne sağlam, tutarlı, olumlu öneriler sunmanın yolu; geçmişi anlayarak yaşananları dönemi çerçevesinde değerlendirerek, geçmişle yüzleşerek mümkün. En azından bu işe bunlara inanarak soyunduk.
I.
En geniş kapsamıyla, özel, ödenekli ve bağımsız tiyatroların, bağımsız sahne sanatçılarının, bürokratların, akademisyenlerin ve sanatsal sürece etki eden bütün kamu ve sivil aktörlerin, tiyatro mesleğinin bir parçası olan sanatsal ve teknik kadroların söz aldığı, kapsayıcı, eşitlikçi ve demokratik bir platformda sorunların tartışılması için hazırladığımız “Cumhuriyet’imizin 100. Yılında Tiyatromuzu Geleceğe Taşıyacak Sorular ve Öneriler” başlıklı çalıştayımız, ikinci yüz yılın başında tiyatro adına yapılan mücadelenin sonucunu dillendirebilmek ve devamlılığı için öneriler ortaya koymak ve bugüne ve birbirimizin deneyimine ayna tutmak niyetiyle gerçekleştirildi. Mesleğimizde yeterli deneyim ve tecrübeye sahip ustalarla, pratiğin türlü zorluklarını yaşayan gençlerimiz ve bu mesleği tercih edecek gelecekteki meslektaşlarımız, yani farklı nesilden tiyatro emekçileri çalıştay oturumlarında yan yana yer alarak sorunlarını ve önerilerini kendi perspektiflerinden dile getirdiler.
Çalıştay davetinde katılımcılarımızdan belirledikleri sorun ve önerileri başlıklar halinde bize yollamalarını istedik. Amacımız önden düşünülmüş önerilerin farklı önerilerle karşılaşmasını sağlamaktı. Böylelikle bugünden geleceğe paylaşımcı ve üretimi destekleyen bir tiyatro ortamının oluşması adına, çalıştaydan çıkacak sonuç bildirgesinde ortak bir dil geliştirilebilmekti. Ve bu dil, önden düşünülmüş olanla çalıştay boyunca konuştuklarımızdan, paylaştıklarımızdan, evrilerek yeşerecekti. Öncelikle tüm katılımcılarımıza, fikirlerini, tecrübelerini ve düşüncelerini sunan tüm meslektaşlarımıza, bu organizasyonun gerçekleşmesinde emeği geçen herkese teşekkür etmek istiyorum. Tiyatro özveri gerektiriyor. Bu buluşmada da özveri başı çekiyordu. Herhalde çok az ülkede, yaşadığımız dönem gibi bir dönemin koşullarında ve bu kadar kısa zamanda böyle kapsamlı ve kapsayıcı bir organizasyon gerçekleşebilirdi. Bu hem katılımcıların hem de biz organizasyonda yer alan çekirdek ÇGSM ekibinin müthiş özverisi ile oldu. Sonrasında da uyumlu bir çalışmaya örnek gösterilebilecek bir şekilde projelendirme sürecine benzer bir hızda İBBŞT Genel Sanat Yönetmenliği ve İstanbul Kültür Daire Başkanlığı’ndan çalıştay organizasyonu için maddi ve manevi destek geldi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda kurulmuş ve 14 yıldır faaliyet gösteren öncül projeler üreten bir birim olarak Çağdaş Gösteri Sanatları Merkezi (ÇGSM), sanat yönetimine o yılın repertuarının ve genel anlamda tiyatronun ihtiyacına yönelik farklı öneriler sunar. Bu yıl, Genel Sanat Yönetmeni Ayşegül İşsever, Cumhuriyet’in 100. Yılı nedeniyle repertuvarı açıklarken kuruluşa saygı çerçevesinde projeler üretileceğini açıklamıştı. Tüm Şehir Tiyatroları oyuncularının katılımıyla gerçekleşen İBBŞT’nin Bu Memleket Bizim gösterisini izlerken, sanırım bu çalıştay projesi kafamda oluşmaya başladı. ÇGSM’nin 2023’deki 100.yıl projesi; gösterinin (Bu Memleket Bizim) bıraktığı noktadan “meclis ve tartışma” fikrini devralıp onu bugüne ve geleceğe taşımak olmalıydı. Ama bu sefer mekânı “tiyatro meclisine” taşımalıydık. Ayrıca; bu dönemde kapsamlı bir tiyatro çalıştayı düzenlemenin bir ihtiyaç olduğunu fark ettik ve bu önerimizi projelendirdik. Genel Sanat Yönetmeni Ayşegül İşsever onaylar onaylamaz da kolları sıvadık. Kasım 2023’de hazırlıklarına başladığımız çalıştay 11-14 Şubat 2024’de gerçekleşti.
ÇGSM ekibimizde yer alan dramaturg Başak Erzi, Sinan Akçan ve Elif Solak üç ay boyunca daha önce gerçekleşmiş çalıştaylar üzerinde çalıştılar. 50. Yıl, 75. Yıl çalıştaylarından başlayarak son dönemlerde eğitim kurumlarının, farklı belediyelerin yaptığı çalıştayların mümkün olan tüm bildirilerini topladık, notlar çıkardık. Son yıllarda tiyatroda “eğitim”, “özerklik” gibi belli alanlarda çalıştayların yapıldığını ancak bu çalıştayların kendi alanları içinde kaldığını ve diğer alanlarla yeterince açık ve görünür bir etkileşimleri olmadığını fark ettik. Farklılaşan alanların birbirleriyle iletişim kurmasına, kesişimsel bir yaklaşıma ve kapsayıcılığa ihtiyaç olduğu çok belliydi.
Ve böylece “Cumhuriyet’in 100. yılı” için tiyatro sektörünün farklı alanları gibi gözüken ancak birbirinden çok etkilenen ve birbirini besleyen farklı çalışma alanlarının üreticilerini bir araya getirmek ve karşılaştırmaların yapılabileceği bir diyalog başlatmak için kapsayıcı bir çalıştay yapmanın doğru bir çıkış noktası olacağını düşündük. 31 farklı başlık altında düzenlediğimiz dört gün süren oturumlarda, Türkiye’nin her yerinden 400’e yakın davetliye ulaştık. Aralarından 10’u çevrimiçi, 10 kadarı yolladıkları metinle, geri kalanı aktiv olarak oturumlarda yer alarak 350 civarı katılımcıyla bu buluşmayı gerçekleştirdik. Tarihin bu döneminde yaşıyor olmak ve Şehir Tiyatroları gibi 110 yıllık köklü bir geleneğe sahip olan, kamu yararı güden bir kurumun bu tarih diliminde üreten sanatçıları olarak böylesi bir çalıştay düzenlemek boynumuzun borcuydu. Deneyim aktarımı ve paylaşabilirliğin ve bunları çok katmanlı bir kültür algısında gerçekleştirebilmenin alt yapısını kurmaya çalıştık. Aslında gelecek nesiller daha iyisini yapsın diye.
Evet, özellikle Kovid-19 pandemisi sonrası tiyatro sanatı çok büyük zorluklara göğüs germe durumunda kalınca beraberinde büyük bir farkındalık da oluştu. Ödenekli tiyatroların yaşadığı özerklik sorunu, kadro adına zorluklar, özel tiyatroların maddi manevi çözümsüzlükleri ve ihtiyaçlar konusunda şimdiye dek pek çok söylendi, çalıştaylar yapıldı, bildiriler yayınlandı. Ancak bu çalıştayın öncekilerden bir farkı var. Öncelikle ayrımı kaldırdık. Ödenekli, özel, akademik vs. Hepsi bir arada çalışabilirse bir dönüşümün (nasıl) gerçekleşebileceğini gösterdik, en azından birbirimize. Şimdilik. Oturumlardaki davetlilerin dağılımını oluştururken şeffaflığı, kesişimselliği, ortaklıkları ve eşitlenmeyi hedefledik. Tiyatroyu tiyatro yapan tüm farklı unsurlar böylece birbirleriyle konuşur hale geldiler. Nesiller de. Böylelikle, bir eşitlenme ve yüzleşme, bir çözüm süreci hareketi olacaksa bunun ancak “bir arada” gerçekleşebileceğine dair bir farkındalık oluştu. Bu anlamda yalnızca buluşmak, bir araya gelmek bile çalıştayın işlevinin önemli bir bölümünü gerçekleştirdi.
Başlıkları belirlerken birbirimizden öğrenebileceğimiz konuları seçmeye özen gösterdik. Birbirimizle ilişkilenmediğimiz sürece dışarıdan bir bakışla sorunun karşımızdakinde yattığı düşünülüyor. Sorunların ortak olduğunu ancak her bir farklı oluşumun kendine ait çözümlerinin olabileceği ve de çözümlerin farklılaşabileceğini de gördük. Aslında sorunun bir eko-sistem sorunu olduğunu.
Tiyatromuzun ne kadar çoğulcu ve renkli ve ne kadar güçlü bir potansiyeli olduğunu birbirimize hatırlattık. Yalnızca görünür olanı değil, her ara alanı, her disiplini, her temsiliyeti, her dili göz önünde bulundurduğunuzda, en önemlisi üretimlere eşit durduğunuzda müthiş bir potansiyeli tanımlamış oluyorsunuz.
İBBŞT’de bunun yapılıyor olması, çok önemli. Bundan kastım; en yerleşik, en eski ve en fazla kurumsal gelenekleri olan bir yapının, 100 yıllık cumhuriyet tarihi çerçevesinde tiyatro kültürü adına kazanım/kayıpların eleştirel bir değerlendirme için ihtiyaçları dillendiriyor olması, yani aslında kurumsallaşan tiyatro tarihine kucak açıyor olması çok önemli. Ayrıca ülkemizin kültür başkenti olarak tanımlanan İstanbul’daki bu projeye İBB Kültür Daire Başkanlığı’nın sahip çıkması ve bir kültür politikası olarak projeyi destekliyor olması, böylece yaşayan sanatın yerel politikalarla tartışılabilir ortamlar yaratılarak desteklenmesi çok kıymetli. Bunun kent kültürünü zenginleştirmesi ve bu bilincin bir örnek teşkil edecek şekilde diğer kentleri etkileme, harekete geçirme olasılığını düşünmek bile çok kıymetli.
Bu yönden bakarsak, ÇGSM gibi bir oluşumun Şehir Tiyatrosu bünyesinde bu çalıştayı organize ediyor olması yapısal geleneği oturmuş, 110 yıllık kurumsal bir tiyatronun sanatsal olarak yenilenmesini ve dönüşmesini de tetikliyor. ÇGSM, ödenekli bir tiyatro olan Şehir Tiyatroları’nda sanatsal dönüşümün sürekliliği adına, kurum içi – kurum dışı bir aradalığı sağlayan, yenilikleri takip edip öneriler, projeler oluşturan bir birim. Kurumsal tiyatrolarda -yapısı gereği tabi ki- varoluşu zor bir alan. Ama yaşamsal bir ihtiyaç aynı zamanda. O nedenle (ödenekli/ödeneksiz) tüm kurumsal tiyatrolar için ÇGSM’nin model bir yapı olduğunu düşünüyorum. ÇGSM de yoktan var olmadı. Hâlihazırda Şehir Tiyatroları’nda TAL gibi deneysel bir alanın boşluğu hissedildiği için onun toprağında yeşerdi. TAL oluşumu döneminin ihtiyaçları doğrultusunda projeler geliştirdi, deneysel, yenilikçi, tiyatro adına alternatif önerileri olan projeler. ÇGSM de 15 yıldır içinde olduğumuz dönemin koşullarına göre ihtiyaçlar doğrultusunda tiyatromuz için özgün projeler geliştiriyor. Çalıştaya katılım ve oturumlarda seslendirilen çözüm önerilerinden yola çıkarak geleceğin tiyatrosunun inşasında önemli bir basamak olacağını ön görebildiğimiz “100 yıllık Ayna” da ÇGSM’nin tiyatro dünyası için önerilerinden biri.
ÇGSM’de projelendirilip organizasyonu sağlanan bu çalıştayda yaşanan bir başka güzel yan; organizasyonundan uygulamaya geçildiğinde Şehir Tiyatroları’nın tüm kadrolarıyla organizasyona destek çıkması ve bu çalıştayda bir sorumluluk üstlenmesiydi. İçeriği ülkemiz tiyatrosu adına oldukça yenilikçi olan oturum başlıkları tiyatromuzda tartışmaya açılmış ve yapılan toplantılar sonrası tarihi sorumluluk bilinciyle içeriğe bütüncül olarak sahip çıkılmıştır. Şehir Tiyatroları’nın, kuruluşunda var olan ama uzun süredir görünür olmayan dönüştürücü dinamiklerine ihtiyaç duyduğunun benim adıma göstergesiydi bu.
ÇGSM, “içerden” ve tabandan gelen dinamik ve dönüştürücü bir sestir ve bu içerden gelen sese hem kurum (Şehir Tiyatroları) hem de yerelde kültürel politikayı belirleyen İBB Kültür Daire bu dönüştürücü sese olumlu cevap vermiş ve desteklemiştir. Bunun çok değerli olduğunu, önemsenmesi gerektiğini ve es geçilmemesi gerektiğini düşündüğümden altını çiziyor ve diğer kurumlara da örnek teşkil edebileceğini düşünüyorum. Bu konuda özellikle Kültür Daire Başkanı Volkan Aslan’a ilgi ve desteği için çok teşekkür ederiz.
Bir diğeri; 100 yıllık kapsayıcı bir perspektifte tam da bu zamanda tiyatro sektörü kendine eleştirel bir bakış ve en önemlisi öneri getirmiş oldu. Çalıştay, şikâyetle sonlanmadı. Eylemsel öneriler oluşturuldu. Katılımın bu kadar çok olması da, bir araya gelme adına büyük bir ihtiyacın ve arkasında durulmak isteyen bir enerjinin olduğunun göstergesi.
Tiyatro sanatı öyle bir şey ki, sahneyi evin yapıyorsun ya da yaşadığın mekânı tiyatro. İç içe geçtiği çok oluyor. Hayatını koyuyorsun ortaya. Çok güçlü bir adayış var üretiminde. Ve kesinlikle bir arada olmayı gerektiren bir sanat.
Her oturum bir yönüyle burayı işaret ediyordu: Bir araya gelmeyi. Sektörün büyük prodüktörlerinden bağımsızlara, ödenekli tiyatrolara “topyekün bir tiyatro hareketi başlatalım, tüm bilboardlarda ‘tiyatroya gidin’ sloganları olsun” gibi öneriler geliyordu.
Çalıştayı İstanbul’la sınırlamadık, ülke çapında ya da yerelde çalışan tüm dinamiklere olabildiğince ulaşmaya çalıştık, çalışmalarını takip ettiğimiz çok farklı alanlarda üretim yapan tiyatrocularımızı farklı başlıklar altında bir araya getirdik. Kars’ta Borçka Belediyesi’nin düzenlediği Tiyatro Festivali temsilcisinden yerel halkla nasıl ilişki kurdukları hakkında bilgi alırken, Tekirdağ’daki konservatuvarın şehirde yeni kurulan Şehir Tiyatrosu’yla kurduğu ilişkinin sonuçlarının ne olduğunu öğrendik. Uluslararası alanda tiyatromuzun görünürlüğü ve festivallerimizin bu alandaki etkinlikleri tartışmasından bağımsız prodüktörlerin çalışma yöntemlerine, fonlama ve sponsorluk çeşitliliğinden alternatif modeller üreten Bursa Nilüfer Belediyesi Tiyatrosu’nun örneklerine dek pek çok ilham verici deneyimi dinledik. Diyarbakır’da açılan özel tiyatroların repertuvarlarını, deprem deneyimi sonrası sahnelerini açan Hatay Şehir Tiyatrosu’nun zor koşullarda aldığı inisiyatifi, 100 yılı aşan bir sürekliliği sağlamış Ordu Belediye Tiyatrosu’nun yapısal modelini, Trabzon-Tiflis arası kurulan tiyatro köprüsünü, Eskişehir Şehir Tiyatrosu’nun Avrupa Fonlarıyla ve Sivil Toplum Kuruluşları ile nasıl çalıştığını, Mardin’deki Sirk Okulu’nun deneyimlerini öğrendik ve daha nicelerinin deneyimlerinden yararlandık.
Ayrıca, ısrarla dillendirilen bir başka konu: tiyatro sanatının ve kültürünün devamlılığı, korunması, erişebilirliği için dijital ve yazılı veri tabanlarının oluşturulması çok elzem bir ihtiyaç olarak ortadaydı. Oluşturulacak veri tabanından, yaşayan kültürün beslenebilmesi adına, özel ya da kurumsal arşivlere erişebilirlik adına inanılmaz bir ihtiyaç gözlemleniyordu. Yabancı dillere çevrilmiş Türkçe oyunların arşivlenmesinden tutun, ödenekli tiyatrolardaki fotoğraf arşivlerinin dokümantasyonuna kadar pek çok alanda veri tabanlarının oluşturulmasının tiyatro kültürünün inşası adına çok önemli olduğu sıklıkla vurgulandı. Tiyatro malzeme depolarına erişimin sağlanması, kullanılabilir olmaları, eser olarak tanımlananların bir tiyatro müzesi için ayrıştırılmaları gibi somut çözümler dile getirildi.
Ülkeyi terk etmiş, göç etmiş birçok sanatçımız çevrimiçi tartışmalara katıldı. Bunu da önemsiyorum, çünkü bu da günümüz gerçeği. Onlar için tüm oturumlara çevrimiçi katılma olasılığı oluşturduk. Tiyatromuzun uluslararası ayağını oluşturan öneriler getiriyorlar ve aslında tiyatronun dilinin evrenselliğini de bize hatırlatıyorlardı. Yurtiçi ve yurtdışındaki tiyatroya dair yeni perspektifler edinme, ihtiyaçları tanımlama, ülkeyle ilişkilerinin ve işbirliklerinin devamlılığını sağlama ve iletişim ağlarının dinamik kalması adına çalıştay hem yurtdışından çevrimiçi katılabilen sanatçılar için hem de bizim için çok değerliydi.
Hâlihazırda yapılmış çalıştaylarda çıkan çözüm önerilerinin fikri takibi adına ve devamlılığın sağlanması için de oturumlar açtık. İzmir’de İzmir Şehir Tiyatrosu öncülüğünde gerçekleşen Türkiye’nin birçok farklı kentinde kurulmuş Şehir Tiyatroları’nın çok farklı yönetmelik, sözleşmeleri olması nedeniyle ortak karar alamama ve bundan kaynaklı sorunlarına çözüm odaklı gerçekleştirilen çalıştayın bir ikinci buluşmasını 100. Yıllık Ayna’da gerçekleştirdik. Aynı gün bu oturuma paralel gerçekleşen bir oturumda kurumsallaşmış şehir tiyatroları olan ve olmayanlar arasında kent kültürü adına olumlu olumsuz etkileşimi de tartıştık.
Bir konuyu tartışırken, o konuya çok farklı açılardan kapsayıcılık adına bakmayı yeğledik. Örneğin bir oturum başlığını “Arşiv ve Tiyatro Tarihinin Yazınsal ve Görsel Kayıt Altına Alımı” olarak koyarken “şimdiye kadar oluşmuş tiyatro tarihini ve devamını nasıl koruyabiliriz” sorusunu odağa aldık ve bu bağlamda “bir tiyatro müzesi fikrini” tartıştık. Diğer yandan da aynı anda farklı bir oturumda “Tiyatroda Kanon Tercihleri”ni tartıştık. Bir oturumda “Yazarlara Kurum Desteği” tartışılırken, yan odada da “Anadilde Sahneleme” tartışılıyordu. “Ödenekli Tiyatrolarda Özerklik” konuşulurken de, ona paralel olarak “Toplumsal Cinsiyetin Sahnede Temsili” konuşuluyordu.
1997’de İzmit Şehir Tiyatrosu’nun kuruluşunda ve sanat politikasının oluşumunda birebir yer almış biri olarak, Anadolu’nun ilk ödenekli Şehir Tiyatrosu olması nedeniyle diğerlerine model olması adına yaşanan işletim ve idari zorluklara gögüs gererken bu emeklerimizin ne kadar anlamlı olduğunu düşürdüm. Ancak ülkemizde bu hızda bir dönüşümün yaşanacağını hayal bile edemezdim. Tam 27 yıl sonra bugün 2024’de Türkiye’de -farklı yönetmelikler ve ödenek açısından farklı kriterlerle kurulmuş olsalar da, ki bence bunun doğru olan tarafı da var- 26’dan fazla şehir tiyatrosundan bahsediyoruz. Bu belediyeler kentin özelliklerinin yansıdığı tiyatrolara sahip ve bu tiyatroların elbette kendi aralarında ilişkileri var. Bu tabi ki daha çok olmalı.
Yine 1997’de Mersin’de gerçekleşen daha meslekte yeni yetme sayıldığım bir dönemde İzmit Şehir Tiyatrosu’nu temsilen katıldığım Türkiye Tiyatro Kurultayı’nı ve sonrasında çıkan o kalın sonuç bildirgesini çok iyi hatırlıyorum. Maalesef o bildirgede yer alan birçok sorun hâlâ çözülmüş değil. Bu çok üzücü tabi ama bir başka yönden de o sorunlar tiyatrocuların tüm hayatlarına yayılmış olsa da hak arayışlarındaki ısrarları, vazgeçmez tavırları da takdire şayan. Bu çalıştayda da o çözüme ulaşmamış “tiyatronun özerkliği ve repertuvar politikalarının sürdürülebilirliği” gibi oturumlardaki başlıkların birçoğu baki. Ancak yukarıda değindiğim üzere çözüm önerilerinde çoğalma, farklılaşma ve zenginleşme söz konusu.
Bu çalıştayın içeriğini hazırlarken daha önceki çalıştaylarda oturum başlıkları olmayan hatta tiyatromuzda şeffaf olarak tartışılmayan bir çok konu için başlıklar oluşturduk. Bunlara örnek olarak şu oturum başlıklarını verebilirim: “Ödenekli Tiyatroları Olan ve Olmayan Şehirlerler Arasındaki Sosyo-Kültürel Farklar”, “Çok Disiplinli/Deneysel/Avangart Sahnelemelerin Kurum ve Devlet Fonlarıyla İlişkileri”, “Uluslararası Alanda Tiyatromuzun Görünürlülüğü”, “Çağdaş Sahnelemelerde Çok Dilli Metin Yazımı”, “Anadilde Sahneleme”, “Toplumsal Cinsiyetin Sahnede Temsili”, “Dezavantajlı Gruplar ve Sahne”, “Zor Koşullarda Tiyatro Üretimi -Afet ve Pandemi Sonrası Kapanma” gibi. Bu başlıklarla oturumların gerçekleştiği, Türkiye’nin birçok yerinden katılımın olduğu bir tiyatro çalıştayı tiyatro tarihimizde bir ilk.
İlginç olan yüzyılın büyük bir sürecinde merkeziyetçi bir anlayışla oluşturulmaya çalışılmış kültür politikası, tiyatro kültürü ve sanatı söz konusu olduğunda birbiriyle iç içe geçmiş katmanlı; biraz yerel, biraz merkezi, biraz öznel, biraz toplumsal olarak varlığını sürdürmüştür. Tiyatronun yapısı gereği, yani yerel çalışan bir sanat oluşu nedeniyle hem oluşmuş merkezi önerinin tiyatro kültürü hem de alternatifi başa baş ve etkileşim halinde sarmal biçimde gelişmiş. Bunu tiyatro edebiyatı tarihinde yer alan oyun metinlerinden, belli dönemlerin o günün seyircisinin sesi olma adına farklı şekillerde öne çıkan sahne ekollerinden de takip edebiliriz. Seyircisinin sesi olma yolları (gizli – açık sansür yollarıyla) bazen tıkansa ya da daha doğrusu zayıflasa, bazen zenginleşse de, tiyatro (çok zor da olsa) neredeyse seyircisinin sesi olabilmiştir. Ve diğer sanat dalları söz konusu olduğunda (belki biraz mesleğim olduğu için kıyak geçerek!) tiyatronun muhaliflik ve çok seslilik açısından bir adım daha önde giden bir sanat olduğunu söyleyebilirim. Bu nedenle eğitmeninden tutun sahnesiz oyuncu kumpanyalarına, küçük salon tiyatrolarından “kamu yararı güden” ödenekli tiyatrolara dek çalıştay adı altında bu kadar tiyatronun farklı kollarından özneleri bir araya getirmek çok önemli bir çabaydı. Ayrıca neo liberal politikaların tiyatro alanına soktuğu “tiyatro endüstrisi” tanımı altında işleyişini sürdüren özel kurumlara ya da ticari merkezlere kadar bir araya gelebilmek ve ilişkilenebilmek çok önemliydi.
Cumhuriyet kültürü adına merkezi belirleyen kültür politikalarının işlevsizleştirildiği bir dönemde yerelin, merkezin şimdiye kadar önerdiği çapı zenginleştirerek kapsayıcı bir bakışla kültür ve sanat alanına ve tiyatro çalışanlarının seslerine sahip çıkma iradesi ise bir başka önemli noktadır. Bu noktada yalnızca çalıştay perspektifinden bakarak da söyleyebiliriz ki; İBBŞT günceli dönüştürme iradesiyle kamusal bir kültür kurumu olmaya soyunmuştur. Devamlılığı olma şartıyla.
Bu çalıştayda öne çıkan bir başka ortak karar bu çalıştayların rutin olarak devam edebilmesi ve devamlılığının olması. Çalıştay oturumlarından herhangi temayı merceğe alarak konu başlıkları altında derinleşerek ve katılımı daha da zenginleştirerek çoğalma fikri yine katılımcılar tarafından yoğun dile getirilen ve sürdürebilirliği destekleyecek olan önerilerdendi. Alınan kararları sonuç alma adına takip etmek için sürdürebilirlik çok önemli.
Çalıştayda tüm oturumlardan çıkan en yüksek ses; bir tiyatro yasasının çıkması istemiydi. Bir arada bir mutabakat yani uzlaşının oluşması istemi, standardizasyon ve en önemlisi demokratik bir temel zemin (sanatın özerkliği, sanatta ifade özgürlüğü, ödeneklerin şeffaflığı vs.) isteminin çok güçlü bir şekilde dile getirilmesi oldu. Ayrıca maddi ve manevi hakların tanımlanması ve kanunlarla güvenceye alınması, zor koşulların farkındalığının arttırılması, çok sıkışmış alanın özgürleşebilmesi, üretilen değerlere sahip çıkılması, tiyatro kültürünün ve dinamiklerinin eğitim ve diğer sektörlerle iletişim anlamında değerlendirilebilmesi için tanımlanması, kırılgan alanların tiyatro içinde korunabilmesi için iç eğitimlerin ve bilincin geliştirmesi ve en önemlisi topyekün hareket edebilir bir ağın canlı tutulması istemi oldu.
Çok farklı oturumlarda benzer sonuçlar almamız ve ihtiyaçların bütüncülleşmesi çok heyecan verici ve aynı zamanda sorunların ne kadar ivedi bir şekilde çözülmesinin istendiğine dair geniş katılımlı bir dışa vurumdu. Bu dile geliş; değişim ihtiyacının tabandan geldiğinin de kanıtıdır. Davetimize icabetin bu kadar geniş olması çalıştay sonuç bildirgesindeki önerilerin bütüncül ve paylaşımcı olmasını sağladı.
Bu çalıştayın bir başka özelliği de, kültür politikaları olarak sunulan birçok yazı, makale ve sunumun akademik araştırma olmasından öte, kuramsal olma zorunluluğu olmayan, deneyime temellenmiş, somut fikirlerle bir araya gelen bir kitlenin uygulamada kendi politikalarını belirleyen bir bildiriye imza atmasıydı. Sonuç bildirgesi olarak kapanış etkinliğinde okunan ve tüm katılımcılara yollanan bildiride ivedilikle yapılması gerekenler alt alta dizilmiş ve katılımcıların da takipte kalmaları istenmiştir.
Bu çalıştayın tüm oturumlarındaki tartışmalar yine ÇGSM ekibi tarafından deşifre edildi ve içeriğe göre belirlenmiş çalıştay günlerinin oturum içerikleri ayrı ayrı günlerin başlıklarına bölünmüş olarak (1. gün Ödenekli Tiyatrolar, 2. gün Özel Tiyatrolar, 3. gün Oyun Yazarlığı ve Tiyatro Tarihi, 4. gün Tiyatro Eğitimi ve Temsiliyet Hakkı) 4 cilt biçiminde 24-25 tiyatro sezonunda kitap halinde basılmış ve dağıtıma sunulmuş olacak. Buradaki amaç; hem tarihe kayıt düşmek hem de oturumlardaki tartışmalara “şeffaflık” getirerek daha çok paylaşıma sokmak ve katılımın eksik olduğu düşünülen alanlarda hakkaniyet adına eleştirilere de açık olarak daha sonrası için tartışılan konulardaki katılımı zenginleştirmek. Çalıştaydaki oturumlar üç saatlik toplantılardı. Her biri kendi başına bir çalıştay konusu olabilecek başlıklardı. Biz bu buluşmayı aslında geleceğe açılan bir kapı gibi kullandık. Sonrası için planlanan ise açılan oturumları tek tek daha detaylı ele alıp, böylelikle oturum sayısını azaltarak ama her oturumun katılımını çoğaltarak önümüzdeki sezon içinde buluşmaların devamıdır.
İBBŞT’nin ana sahnelerinden olan ve tüm geri plan işleyişinin yer aldığı Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi giriş kapısında seyirciyi iki büyük boy (2 metre) pano karşılamaktadır. Birinde yüzyılı kutlamak, bir kültür mirasına sahip çıkmak ve nesillerle oluşmuş tiyatro kültürüne ve tarihine bir saygı duruşu adına yapılan ve İBBŞT’nin tüm oyuncu kadrosuyla sahne aldığı Bu Memleket Bizim gösterisinin afişi; tam yanında ise bugünün tiyatrosunun sorunlarının irdelendiği ve geleceği için önerilerin oluşturulduğu “100 Yıllık Ayna” çalıştayının sonuç bildirgesi. Bu simgesel karşılama tiyatromuz adına benim için bütünleyici bir duruşun, aynı zamanda da kültür politikalarına esneklik ve genişlik kazandırma adına şehirlerin kültür politikaları çerçevesinde “tamamlayıcılık” ilkesinin oluşabileceğinin ve ödenekli tiyatroların kamusal hizmeti çok yönlü algıladığının bir minik kanıtı.
Emre Koyuncuoğlu
Emre Koyuncuoğlu, arkadaşlarıyla 1987’den 1997’ye kadar “Yeşil Üzümler Hareket Tiyatrosu”yla birçok farklı alanlardan sanatçılarla farklı mekanlar için koreografiler ve performanslar gerçekleştirdi. 1997’de Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu kuruluşundan 2010’a kadar tiyatronun sanatçı kadrosunda yer aldı ve tiyatroda sanatsal alanda birçok görevi üstlendi. 2010 yılında İBB Şehir Tiyatroları’na yönetmen olarak katılan Koyuncuoğlu, Çağdaş Gösteri Sanatları Merkezi’ni (ÇGSM) kurdu. Halen yöneticiliğini ve programını yönetiyor. 1998’den beri yurt içi ve yurt dışında birçok oyunu yönetti, uyarladı, roman, öykü ve şiiri sahneye adapte etti, çevirdi, yazdı, sanat filmleri çekti. 2016’da Sakıp Sabancı Müzesi’nin davetiyle, müze için birçok özel proje ve daha sonra da bahçesinde Müzede Sahne adı altında tematik bir Gösteri Sanatları Festivali’ni oluşturdu ve 7 yıl art arda küratörlüğünü üstlendi. Londra Royal Court’ta “Uluslararası Yeni Yazarlar” programına ve Berlin Schaubühne’de yapacağı staj için aldığı burslardan sonra 2021 yılında Tarabya Kültür Akademisi ALUMNİ fonunun ilk ortak proje üreten sanatçıları olarak Simon Wachsmuth ile birlikte burs kazandı. Halen Koç Üniversitesi’nde kültür dersleri kapsamında tiyatro dersleri vermekte, İstanbul Büyükşehir Belediyesinde rejisör kadrosunda görevini sürdürmektedir.
TEB Oyun Dergisi’nin Buluşmalar sayısına ulaşmak için: TEB Oyun / Buluşmalar