Nora 2 Üzerine Bir İnceleme
“Aşağıda kapanan bir kapının gürültüsü işitilir.”
Gürültüyle çarpılan bir kapının sesine dair bu imge, Henrik Ibsen tarafından yazılan ve ilk kez 1879 yılında sahnelenen Nora: Bir Bebek Evi oyununun son imgesidir. Gürültüyle çarpan bir kapı ve dışarıya çıkan bir kadın… Lucas Hnath tarafından yazılan A Doll’s House, Part 2 gürültüyle çarpılan bu kapıyı 15 yıl sonra yeniden açar.
Nora: Bir Bebek Evi oyunu bir Noel arifesinde başlar. Orta sınıf bir aile olan Helmer ailesinde, yeni yıl hazırlıkları yapılır. Oyun ilerledikçe çocuklarına karşı sevecen, kocasının “minik tarla kuşu” olan Nora’nın, kocası Torvald hastalandığında birinden borç aldığını ve kefil olarak babasını gösterip, imzasını taklit ettiğini öğreniriz. Bu sırrın ortaya çıkma ihtimaliyle birlikte Nora hayatının mahvolacağını fark eder. Son ana kadar Torvald’ın onu savunacağını düşünse de sır açığa çıktığında kocasının tepkisini görür ve hayatını sorgulamaya başlar. Babasının evinde kendisini babasının oyuncak bebeği gibi hissetmiş ve Torvald’la evlendikten sonra da bu rolü sürdürmeye devam etmiştir. Ibsen’in metninin kendi döneminde tartışmalar yaratmasındaki en önemli sebep Nora’nın rolünü sorgulamaya başlaması ve hiç anlamadığı bu dünyada “kimin haklı olduğunu” bulmak için çocuklarını ve kocasını arkasında bırakıp dışarıdaki dünyaya çıkmasıdır.
Lucas Hnath’ın uyarlaması, Nora evden çıktıktan 15 yıl sonra geri dönmesi ile başlar. Nora kapıyı çalar ve hem kendisini hem de çocuklarını büyütmüş olan Anne Marie kapıyı açar. Bu dönüşle birlikte Nora’nın 15 yıl önce hiç gerçekleşmediğini fark ederek terk ettiği evinde “gerçek bir konuşma” yapmanın zemini oluşmuş olur.
Uyarlama: Nora’yı Yeniden Yazmak
Henrik Ibsen’in metni 19. yüzyılın sonlarında toplumsal cinsiyete dair tartışmalara konu olmuş, daha sonraları ise sıklıkla bu bağlamda ele alınmıştır. Nora içinde yaşadığı dünyanın, ki bu erkeklerin dünyasıdır, onu nasıl konumlandırdığını fark eder ve eyleme geçer. Ona sunulan birinin karısı ya da kızı olmak, anne olmak gibi kimliklerden daha fazlasını arzular. Ibsen, 19. yüzyılın koşullarında Nora’nın maruz kaldığı eleştirilerden sonra farklı bir son daha yazar fakat Nora’nın çocuklarını ve kocasını bırakmaya dayanamadığı bu final günümüze kadar ulaşamamıştır.
Hnath’ın uyarlamasının en ilgi çekici yanlarından birisi belki de Nora’nın evden çıktıktan sonra ne yaptığıyla ilgili bir cevap üretmeye çalışmasıdır. Nitekim Nora kaynak metnin finalinde kendini kapının dışında yani ev-dışında bulur. Ataerkil sistemde ev içinde konumlanması gereken kadın kapının diğer tarafındadır. Üstelik üstlendiği bütün görevler (babasının kızı, Torvald’ın karısı, annelik) içeride kalmıştır. Nora eyleme geçmiş olsa bile dışarıdaki dünya da aynı sistemin ürettiği dünyadır. Peki bütün bu koşullar altında Nora ne yapar?
Nora 2’de de tıpkı kaynak metinde olduğu gibi retrospektif bir olay örgüsü ile karşılaşırız. Modern dramın kurucusu kabul edilen Ibsen, Nora’nın geçmişte yaptığı bir eylemle birlikte evliliğini sorguladığı bir olay örgüsü kurmuştur. Nora 2’de ise Nora’nın evden çıkışıyla birlikte yaşananlar, karakterlerin tartışmaları içinde açılımlanır. Kaynak metinden dört ana karakter seçilmiştir: Nora, Torvald, Anne Marie ve Nora’nın kızı Emmy. Bu karakter seçimlerinden de Hnath’ın olay örgüsüne dair yaptığı dramaturjik bir tercihi görebiliriz. Nora ile karşılaşan her karakterle birlikte Nora’nın neden döndüğünü, gidişinin o evde kalanlara neler yaptığını öğreniriz.
Aradan geçen 15 yıl içinde başarılı bir yazar olan Nora, takma ad kullanarak evlilikle ilgili düşüncelerini açıklıkla dile getirdiği ve o dönemin toplumsal yapısı içinde kabul görmeyecek kitaplar yazmıştır. Bu kitaplar özellikle kadınları etkilemiş ve evlilik kavramının altında ezilen kadınların evlerini terk etmelerine neden olmuştur. Bir yargıcın bu nedenle karısı tarafından terk edilmesiyle birlikte, yargıç Nora’nın geçmişini araştırır ve Nora hâlâ “Nora Helmer” olduğunu, Torvald’ın ondan boşanmadığını öğrenir. Torvald’dan sonra “bekar bir kadın” olarak yaşayan Nora, kimi belgeler imzalamış, başka insanlarla birlikte olmuştur. Bu durumun ortaya çıkması elde ettiği her şeyi kaybetmesine ve hatta suçlu konuma düşmesine neden olacaktır. Kadınların boşanma davasında “geçerli” sebepler göstermek zorunda olduğu böyle bir toplumda Nora’nın isteği makul kabul edilmez. Bu yüzden Torvald’ın ondan boşanmasına ihtiyacı vardır.
“Hnath kaynak metinle bir hesaplaşma içine girmekten ya da boşluklarını doldurmaya çalışmaktan çok, Ibsen’in Nora’yı evden çıkararak başlattığı tartışmaya dair bir soru sormuştur: Peki sonra ne oldu?”
Uyarlamanın en ilginç noktalarından birisi tartışma üslubunun korunması ve ikili konuşmalar yapan karakterlerin tartışma sonunda bir “haklı” üretmemesi, yalnızca nedenlerin gösterildiği bir düzlemde kalmalarıdır. Nora
ve Torvald’ın çok gecikmiş gerçek konuşmalarında bile tartışmanın bir kazananı yoktur. Hiyerarşik bir dil ya da kurgu üretmeden ve Nora’nın gidişini kahramanlaştırmadan gerçekleşen bir olay örgüsü görürüz. Böylece sistemin mekanizmalarının nasıl işlediğini ve bu mekanizmaların içinde yaşayan insanların cinsiyet, sosyal statü ya da yaş fark etmeksizin nasıl ezildiğini görürüz. Kapının ardındaki dış dünyaya giden Nora da evin içinde kalıp “dışarı”nın bakışları altında erkekliğini yeniden inşa etmek zorunda kalan Torvald da başka biçimlerde ezilirler. Hnath’ın dili bu ezilmeyi giden ya da kalan arasında bir hiyerarşi kurmadan gösterir.
Aynı zamanda Hnath, kaynak metinle ilişki kurduğu kimi tematik unsurları yinelemiştir. Nora’nın çocuklarından uzaktayken de onlara Noel hediyeleri alması fakat gönderememesi, kıyafetleriyle kurulan göstergesel ilişki, Emmy’nin içinde bulundukları sorunu çözmek için annesini ölü olarak gösterecek bir sahte evrak planlaması gibi meseleler bir tematik ilişkilenme oluşturur. Nitekim kaynak metinde Ibsen’in olay örgüsünün taşıyıcılarından birisi Nora’nın babasının yerine sahte bir evrak imzalamasıdır.
Hnath kaynak metinle bir hesaplaşma içine girmekten ya da boşluklarını doldurmaya çalışmaktan çok, Ibsen’in Nora’yı evden çıkararak başlattığı tartışmaya dair bir soru sormuştur: Peki sonra ne oldu? Bunu yaparken kaynak metinden faydalanmış ve merkezine boş bir sahnede geçmişle ilgili konuşan ve tartışan insanlar koymuştur. Nitekim bu tercih bile Ibsen’in geçmişle kurduğu ilişkinin bir yinelemesidir. Bu yineleme, oyunun bir “devam metni” olması meselesini destekler. Aynı zamanda karakterlerin dönüştüğünün gösterilmesine alan açacak bir okumaya imkan tanır.
Sahneleme: Yeniden Açılan Bir Kapı
Nora 2 yeni açılan bir mekan olan Bahçe Galata’nın ilk oyunu olma özelliğini taşıyor. Nihal Koldaş çevirisiyle dilimize kazandırılan metin, Saim Güveloğlu tarafından yönetilmiş. Hnath’ın özellikle not olarak düştüğü “tartışma ortamı” hem oyunculuklarda hem de rejide korunmuş görünüyor. Bu bağlamda yönetmen ve oyuncular, Hnath’ın önerdiği hiyerarşi oluşturmayan ve tarafların nedenlerini tartışmaya açan yapıya eklemlenip bütünlüklü bir sahneleme oluşturmuşlar.
Antika bir sehpa, sehpanın üzerindeki kadehlerin yanında cam bir içki şişesi ve iki tekli koltuktan oluşan dekorla birlikte “neredeyse boş bir sahne” yaratılmış. Bahçe Galata’nın sahne olarak kullandığı alanda bulunan kapı, metnin temel göstergesini merkeze almış. Seyir alanın her iki yanında seyircinin de oturabileceği koltuklar bulunuyor. Bu tercihle birlikte merkeze alınan tartışma üslubu yalnızca karakterlerin arasında kalmaktan çıkıyor, çoğu zaman oyuncuların seyircilerle kurdukları göz teması ile birlikte dışarıya açılıyor ve metnin düşündürmek istediği sorular alımlayıcı ile düşünsel bir ilişki kuruyor.
Nora rolünde izlediğimiz Tülin Özen ve Torvald karakteri ile karşımıza çıkan Tansu Biçer özellikle tartışmaların yoğunlaştığı sahnelerde karakterlerinin bir geçmişi olduğunu (bizim de bildiğimiz bir geçmiş bu) ve aradan geçen zamanla ikisinin de dönüştüğünü bize aktarıyorlar. Oyunun ilerleyen anlarında Torvald’ın Nora’yı içinde bulunduğu durumdan “kurtarmak” için ondan boşandığı ve Nora’nın yeni kurduğu hayatta kendi dışında kimse tarafından kurtarılmayı kabul etmediği noktada Tansu Biçer, toplumsal cinsiyetin ürettiği erkekliği ve bu kurgunun boş alanlarını oyunculuğuyla açık ediyor. Bu noktada Nora’yı daha önceden de onu aldatmakla suçluyor, kurtarıcı rolünün kabul edilmemesi ile birlikte çocuklaşıyor ve hiçbir zaman “kazanamamaktan” dem vuruyor. Eril düşüncenin kazanmak ve kaybetmek kavramlarıyla ilişkili rekabet ve hiyerarşi mekanizması karşısında kendinde hissettiği yetersizliği hem beden postürüyle hem de iç aksiyonuyla seyirciye aktarıyor.
“Nora’nın evini terk etmiş olmasındansa ölmüş olmasının daha kabul edilebilir olduğu böyle bir toplumda kişilerin bireysel olarak eylemleri değil, o toplumun içinde yaşayan ve onların bakışına maruz kalan insanlar olarak yaptıkları sorgulanmaya açılıyor.”
Nihal Koldaş (Anne Marie) ve Zeynep Çötelioğlu (Emmy)’da oyunun sade ama oldukça etkili atmosferinde oyunun dünyasında başka kadınların perspektiflerini başarıyla ortaya koyuyor. Çocukların dadısı Anne Marie hem sosyal statü hem de ekonomik yeterlilik bağlamında Nora’dan başka bir kadının olanaklarını ve koşullar karşısındaki tutumunu yansıtırken, Emmy annesi tarafından terk edilmiş ama güçlü olmak için çaba sarf etmiş bir genç kızı temsil ediyor.
Nora’nın gidişiyle birlikte şehrin onun öldüğüne inanması ve Torvald’ın bu yanlış anlaşılmayı düzeltmeyip Nora’dan boşanmaması, evlilik kurumuna toplum tarafından dayatılan baskıyı da gün yüzüne çıkarıyor. Nora’nın evini terk etmiş olmasındansa ölmüş olmasının daha kabul edilebilir olduğu böyle bir toplumda kişilerin bireysel olarak eylemleri değil, o toplumun içinde yaşayan ve onların bakışına maruz kalan insanlar olarak yaptıkları sorgulanmaya açılıyor.
Sesini aramak için susmak
Nora’ya sonra ne olduğuyla ilgili cevabı üreten, metnin içinde de sahnelemede de bütünlüklü bir dille aktarabilen Nora 2’de, uzun yıllar bir başkasının kontrolü altında yaşamış ve kendini ilk kez “başkaları” olmadan kurmak durumunda kalan Nora’nın şu an olduğu kişiye nasıl dönüştüğü oyunun sonunda aktarılıyor. Evden çıktıktan sonra uzun bir süre herkesten uzaklaşan ve susan Nora, kendi iç sesini bile duyamadığını, o seslerin hep başkalarına ait olduğunu fark ediyor. Bazen bir insan, bazen kilisenin sesi… “Başarılı” bir yazar olarak karşılaştığımız Nora, gerçekten kendi sesini duyana kadar sustuğu bir zamanı anlatarak evden yeniden çıkıyor. Yeniden yeni bir hayat kurmak
ve sorunlarını çözmek için…
Nora 2 bir taraf tutmadan, haklı ya da haksız işaret etmeden var olan çıkmazları, ataerkil bir sistemin içinde özgün kimlikler önemli olmaksızın varlığını sürdürmek zorunda kalan karakterlerin iç dünyalarını sade ve etkili bir dille aktaran bir oyun. Böylece seyirciye düşünsel bir alan açıyor. Bahçe Galata’nın ilk oyunu olan Nora 2, hem metin seçimiyle hem de sahnelemedeki başarısıyla daha sonra göreceğimiz bütün oyunları için merak uyandırıyor. Yolunun açık olması dileklerimle…
Bu inceleme TEB Oyun Dergisi’nin 43. sayısında yer almıştır. Sayının tamamına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Bu yazıyı yer işaretlerinize eklemek ister misiniz?
Erkal Umut
2 yıl agoKaleminize sağlık.