Ankara’dan “Tempo”lu Bir Festival Geçti
Ankara’da 15-23 Ekim 2022 tarihlerinde, Tiyatro Tempo’nun organize ettiği 8. Ankara Kukla Festivali gerçekleşti. Festival kapsamında sahnelenen Rusya’dan Privet Kukla Tiyatrosu’nun Küçük Dinazor İgu adlı oyununu izledim çocuklarımla birlikte. Benim için çok özel bir gündü çünkü çocuklarımın ilk tiyatro deneyimiydi.
Küçük Dinazor İgu, vahşi doğada yaşıyor. Başka bir canlı tarafından yenmeden hayatta kalabilmek için büyük mücadele veriyor. Bu mücadeleye bir rüzgârla aniden geliveren bir yumurta da katılıyor. İgu bu yumurtayı yemek yerine onu koruyup yaşatmayı tercih ediyor ve bu vahşi ortamda kendisiyle birlikte yumurtayı da korumaya başlıyor. İzleyenler olarak, yumurtayı koruyabilecek mi ve acaba yumurtadan ne çıkacak diye merakla İgu’nun yaşam mücadelesini izliyoruz.
Sözsüz bir şekilde sahnelenen oyunda Dmitry Koltsov ve Nina Lyubomudrova kuklalara can veriyordu. Oyuna gitmeden önce çok tedirgindim. Sözsüz bir oyunda küçük çocukları ne kadar uzun bir süre oyunun içinde tutabileceklerdi?
Yaklaşık 1 saat süren bir kukla oyununda 3 yaşındaki çocuklar bile hiç oyundan kopmadı. Oyun çok dinamik ve aksiyon filmlerini aratmayacak nitelikteydi. Çocukların kopmamasının sebebi belki de günümüz çocuklarının içine doğduğu teknolojinin yarattığı sürekli değişim ve hızlılık, hemen izle başkasına geç şeklinde izledikleri kısa videolardır. Oyunun hikâyesi de bahsettiğim bu kısa videolar gibiydi. Tek farkı kopuk ve farklı hikâyeler değil, tek bir hikâyenin gelişimini bu kısa farklı maceralarla vermişlerdi. Yani çocuklar hem başı sonu belli olan bir hikâye hem de dikkatlerini sürekli oyunun içinde tutacak öykü içinde öykülerle geliştirilmiş, onların izleme alışkanlığına uygun yazılmış nitelikli bir çocuk oyunu izlediler.
Zaman zaman çocuklarla interaktif bir ilişkiye girerek hikâyenin tam içine aldılar izleyenleri. Mesela çocuklar İgu’yu sahneye çağırdı. Ya da İgu’yu kurtarmak için onu uyarmaya çalıştı. Oyun sonrası oyuncuların, çocukların kuklalara dokunmasına izin vermesi, onlarla fotoğraf çektirmesi de çocuklar için unutulmaz bir anı yaratmış oldu. Ben de bir yetişkin olarak izlerken çok keyif aldığım ve çocuklarımla birlikte izlediğim ilk oyun olarak anılarıma not ettim Küçük Dinazor İgu’yu. 3 ve 4,5 yaşlarındaki çocuklarımın salondan çıkmak istememesi hatta 3 yaşındaki kızımın bir daha oynasınlar diye tutturması benim için çok keyifli unutulmaz anlardı.
Benim için önemli bu günü yaşamamı sağlayan, bu güzelim festivali organize eden Tiyatro Tempo kurucuları kıymetli Haluk Yüce ve kıymetli Marina Yüce’yle bir sohbet gerçekleştirdik.
Emine Hamalı: Merhaba Haluk Bey, Merhaba Marina Hanım. Öncelikle Ankara’da geleneksel hale getirdiğiniz bu festival için size teşekkür etmek istiyorum. Festivalden konuşmaya başlamadan önce Tiyatro Tempo’yu bize biraz anlatabilir misiniz? Kaç yıldır Tiyatro Tempo var ve siz kaç yıldır birlikte üretiyorsunuz?
Haluk Yüce: Tiyatro Tempo’yu ben 1984’te kurdum. Yani 38 yıldır var Tempo. Özellikle çocuklar için kukla tiyatrosu yapmak üzere yola çıktım o yıllarda. Tempo henüz 2-3 yaşlarındayken ABD’ye gittim ve orada kukla tiyatrosu üzerine yüksek lisans yaptım. Orada da Tiyatro Tempo adı altında zaman zaman oyunlar oynadım. Yalnız okuldan mezun olurken bitirme tezimi yetişkinler için sözsüz bir kukla oyunu olarak düşündüm ve Beckett’in 1 Numaralı Sözsüz Oyun’unu yaptım. Bu oyunu salgın öncesine kadar hep oynadık. Marina’nın Tiyatro Tempo’ya katılmasıyla gençler ve yetişkinler için yeni oyunlar repertuarımıza girmeye başladı. Sadece bu değil, Uluslararası Ankara Kukla Festivali’ni de ona borçluyuz. Marina Tiyatro Tempo’ya katılalı artık 20 yıla yaklaşıyor.
Marina Yüce: Ben çok uzun bir süredir Tempo’dayım ve çocuk oyunlarında oynamanın keyfini yaşıyorum. Haluk’la sahnede partner olarak çok uyumluyuz ve Karagöz oyunlarında da ona asistanlık yapıyor olmak ayrı bir keyif. Evet, festivalin başlamasını ben çok istedim, çünkü yurt dışında katıldığımız kukla festivallerinde çok güzel çalışmalar görüyorduk ve hep keşke Türkiye’de de bunları izleseler duygusunu çok yaşıyorduk. Özellikle yetişkin kukla oyunlarını. Bu festivali bunun için başlatmış olduk.
Emine Hamalı: Ekim ayında, 8. Ankara Kukla Festivali’ni başarıyla gerçekleştirdiniz. Festivale birçok ülkeden sanatçılar katıldı. Çocuk, genç ve yetişkin kukla oyunları sahnelendi. Festivalde kendi oyunlarınız da vardı. Böylesine büyük bir organizasyonda oyun seçimlerini neye göre yaptınız? Belli bir temanız var mıydı? Özellikle çocuk oyunlarındaki kriteriniz neydi?
Marina Yüce: Güzel bir festival yaşadık. Öncelikle uluslararası bir festivale yakışacak bir oyun olmasına ve Türk izleyicinin görmesi açısından anlamlı olacak özellikler taşımasına bakıyoruz. Burada tabii ki, kukla sanatının gücünü ve sanatsal değerini izleyiciye hissettirme ve onun keyfini yaşatma gibi temel bir arzumuz var bunun arkasında. Aynı zamanda oyunun teması, sahneleme biçimi ve anlatım dilinin dünya tiyatro standartlarına uyup uymadığına da bakıyoruz. Her yaş grubunu gözeterek bunu yapıyoruz. Çünkü Türkiye’de kukla sanatı genel olarak küçümseniyor ve çocuk işi olarak görülüyor. Bunun tersini göstermek için olabildiğince her güne bir yetişkin kukla oyunu da koymaya gayret ediyoruz. Bu festivalimizin temel amaçlarından birisi. Tema seçmiyoruz, çünkü bizim açımızdan bunun sınırlayıcı olacağını düşünüyoruz. Çocuk oyunlarının seçimine gelince; çocukların yaratıcılığını harekete geçiren, yalın ve etkileyici oyunları seçmeye özen gösteriyoruz.
Emine Hamalı: Çocuklar için yaptığınız kukla, maske yapımı ve oyunculuk eğitimi gibi birçok çalışma var. Günümüzde çocukların dikkat süreleri oldukça düştü. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite çağımızın “problemi” haline geldi. Çocukların, izledikleri kısa videoların da etkisiyle başı sonu belli olan bir hikâyeye odaklanmaları oldukça güçleşti. Bu durumu kendi çocuk oyunlarınızda nasıl deneyimliyorsunuz? Çocukları oyunda tutabilmek için oyununuzu çıkarırken nelere dikkat ediyorsunuz?
Haluk Yüce: Genel olarak günümüz izleyicisi için yaptığınız bu değerlendirmeye katılıyorum. Doğal olarak bunun farkında olarak ama bu düşüncenin altında ezilerek değil, tiyatronun canlı bir gösterim olmasının gücünü kullanarak ve bir oyunun hem yazım aşamasında, hem de sahneleme sürecinde izlenebilirliğini dikkate alarak çalışmalarımızı yürütüyoruz. Kukla oyunlarının çocuk izleyici açısından -doğası gereği- çok zengin sürprizlere açık bir sahne dili olduğunu düşünüyorum. Günümüz çocuklarının maruz kaldığı görsel kirlenmeyi ve teknolojik gelişmeleri düşünerek oyunumuzun temposunu hızlandırma veya anlamsız bir görsel zenginliğe boğmaya çalışmıyoruz. Tam tersine yalınlığın etkileyiciliğine ve doğru bir öykü anlatıcılığına güvenerek çalışmalarımızı şekillendiriyoruz. Çocuksu yanımızı ve duygularımızı kaybetmeden, bu heyecanımızı kullanarak, onlarla paylaşmak istediğimiz öykü ve görsel dili projelerimizde bulmaya çalışıyoruz.
Emine Hamalı: Tiyatro yaparak ayakta kalmak bu kadar zorken yıllardır hem tiyatronuzu ayakta tutmayı, tiyatro yapmayı ve projeler üretmeyi başarıyorsunuz. Çok da güzel bir mekânınız var. Oyun öncesi bir şeyler içebileceğimiz çok güzel bir fuaye alanınız var. Bu güzel mekânda istediğiniz kitleye ulaşabiliyor musunuz?
Tiyatro Tempo’nun seyirci kitlesini nasıl tanımlarsınız? Festivallerde bu kitle sizce değişiyor mu? Bunu şu yüzden soruyorum, farklı sosyo-kültürel kesimlerden insanlara ulaşabiliyor musunuz?
Marina Yüce: Tam olarak değil. Çocuk izleyici açısından veliler bizi keşfetmişlerse bize sürekli geliyorlar. Ancak bu çocuklar altı yaşı geçince tiyatro izleme oranları düşüyor çünkü çocukların hafta sonu etkinlik ve eğitim programları yoğun olduğu için ebeveynler tiyatroya zaman ayırmıyorlar. Bu çocuklar büyürken daha küçük çocukların velilerinin de bizi keşfetmeleri gerekiyor ki, bu döngü devam edebilsin. Festivalde biraz daha geniş bir kitleye ulaşıyoruz ama festivalden sonra çok az bir kısmı sezon oyunlarımızı izlemeye devam ediyor.
Gençler ve yetişkinler için de kukla tiyatrosu yapan ender bir tiyatroyuz. Bu kitleye ulaşabildiğimizi söylemek mümkün değil. İzleyenler çok etkileniyor, ancak devamı kolay kolay gelmiyor. Oyunlarımızla yurt dışında ödüller alıyoruz ama bizim gözlemimiz o ki, genç ve yetişkinler ülkemizde onlar için yapılan kukla oyunlarını merak etmiyorlar.
Emine Hamalı: Günümüzde bebekler için yapılan her şey yok satıyor. Yetişkinlerin ilgisini belki bu yöne kaydırarak bir şeyler yapılabilir. Mesela bebek tiyatrosu çalışmayı hiç düşündünüz mü? Avrupa’da oldukça yaygın fakat Türkiye’de bildiğim sadece bir tiyatro var bebek tiyatrosu yapan. Bu alana bakışınız nedir?
Marina Yüce: Evet, biz de bebek tiyatrosu yapmayı düşündük. Ancak bu konu çok hassas ve çok özel bilgilere sahip olmayı gerektirdiğinden dolayı henüz bu alanda çalışma yapmadık. Yurt dışında bu alandaki iyi örnekleri izledik ve zaman zaman festivalimize de getirdik. Bir sonraki çalışmamız büyük bir olasılıkla bu alanda olacak.
Emine Hamalı: Bunu duyduğuma çok sevindim. Merakla bekleyeceğim ben de. Peki hocam hiç bilmeyenler için çocuk kuklası ve yetişkin kuklasını ayıran özellikler var mıdır?
Haluk Yüce: Böyle bir ayrım yok. Yapmak istediğiniz bir proje varsa, o projenin izleyici kitlesinin yaşı zaten sizin projenizi şekillendiriyordur ve kuklalar projenin ihtiyacına göre olacaktır. Kukla tasarımı her zaman projeye göre şekillenir. Küçük çocuklar için en fazla kuklanızın ‘korkutucu’ olup olmaması açısından bir değerlendirme yapmanız gerekebilir. Kukla oyunlarında sembollere çok başvurulur. Özellikle yetişkin oyunlarında metaforlar ve soyutlamalar çok fazla yer alabilir ama yine de bunu ‘yetişkin kuklası’ diye tanımlamak doğru olmaz sanırım. Yetişkin oyunu için düşünülmüş soyut bir figür de çocuklar için bir anlam ifade edebilir ve çocuk oyununda yer alabilir bence. Türkiye’de ağzı hareket eden ‘muppet’ tarzı kuklalar sanki en önemli kuklaymış gibi algılanıyor veya ağzı, gözü, birçok uzvu hareket eden kuklalar kullanılıyorsa yapılan iş değerliymiş gibi düşünülüyor. 40 yıllık deneyimim ve izlediğim yüzlerce kukla oyunu bana gösterdi ki, kukla sanatında önemli olan elinizdeki kuklanın kaç uzvunun hareket ettiği, boyutu, gerçekçi görünüp görünmemesi değil sizin o kuklayı yaşatıp yaşatmadığınız, ona can verip veremediğiniz ve dolayısıyla izleyicinizin onu canlı bir varlık olarak algılayıp algılamadığıdır. Bunun en güzel örneği bir kukla tiyatrosu türü olarak eşya tiyatrosudur. Bu teknikte, herhangi bir eşyayı, mutfak malzemelerini, sebzeyi, meyveyi, makası, çekici, penseyi üzerinde hiç oynamadan bir kula olarak kullanabilirsiniz. Ama bu malzemelerin kukla olarak kabul edilebilmesi için bir kuklacı tarafından doğru bir şekilde oynatılması (anime edilmesi, manipüle edilmesi) şarttır.
Emine Hamalı: Sevgili Haluk Hocam ve Marina Hocam bu değerli bilgiler ve sohbet için, kıymetli vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ederim.
Marina – Haluk Yüce: Biz de çok teşekkür ederiz.
Bu yazı TEB Oyun Dergisi’nin 46. sayısında yer almaktadır. Derginin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.