Bilirbilmez, TE-A – Teatral Arayışlar: Performatif Anlatıda Olasılıklar

TE-A Teatral Arayışlar, 2022 yılında Özgür Özkurt ve Melis Avçil tarafından kurulan, sahnede yeni anlatım biçimlerini keşfetmeye odaklanan bir topluluk. Şahika Tekand’ın öğrencileri ve Studio Oyuncuları ekibinin deneyimli isimleri olarak yola çıkan ikili, ilk oyunları Elde Var Sıfır (2022) ile sahneye geçtiğimiz sezonlarda bir giriş yaptı. Şimdi ise, Ocak 2025’te prömiyer yapan ikinci oyunları Bilirbilmez ile ekiplerini genişleterek, Türkiye’de çağdaş tiyatro sahnesinde alternatif bir arayışı sürdürmeye devam ediyorlar.

Günümüzde çağdaş tiyatroda yeni arayışların içinde, var olanın nasıl dönüşebileceğini araştıran bir ekip olarak görüyorum TE-A’yı. Şahika Tekand’ın Performatif Sahneleme ve Oyunculuk yönteminin oyuncularından biri olan TE-A’nın yazar yönetmeni Özgür Özkurt, performatif yöntemi oyunlarında kullanarak bu yöntemle birlikte başka nasıl potansiyellerin açılabileceğini araştıran bir yönetmen. Özellikle yüksek lisans tezinde de “anlam” ve yönetmenlerin sahnelemelerindeki anlam dünyasını Şahika Tekand üzerinden araştırmış olan bir yazar-yönetmen olarak Özkurt, ustanın açtığı yolda, yolu kendi çizgileriyle de şekillendirerek yürüyor gibi görünüyor. Özellikle Bilirbilmez oyunu bu anlamda hem Tekand’ın tiyatrosunu takip edenler için ilgi çekici hem de tiyatroda yeni olanı araştıranlara başka bir potansiyel de gösterebilecek bir oyun.

Fotoğraf: Ali Can Tekerek

Yazar-yönetmeni Özgür Özkurt, oyuncuları Ayşegül Altan, Melis Avçil, Atakan Büyükbaş, Altay İcimsoy, Özgür Özkurt, Burak Yıldırım, Gizem Tileylioğlu ve ışık oyuncuları Neslihan Su Aydın, İpek Sarı ve Mehmet Seven olan Bilirbilmez oyun metni, Aiskhylos, Shakespeare, Beckett, Havel ve Flaubert esintileriyle oyuncuları ve seyirciyi metinler arası bir yolculuğa çıkarıyor. Bunu yaparken dramatik metnin klasik yapı kurallarına çoğunlukla sadık kalınırken tam da sahnelemenin performatif olmasından kaynaklı olarak metin-performans arası superpose anların varlığı, seyirci olarak oyunu daha dinamik biçimde seyretmeye alan açıyor. Öte yandan gerek metinde gerek sahnelemede ustaya selam olarak Şahika Tekand’ın oyunlarından ufak göstergeler olması da yönetmen tiyatrosuyla ilgili Özgür Özkurt’un arayışlarına dair bir fikir veriyor.

Oyunda içinde bulunduğumuz, belki de “post post-modern” dönem olarak nitelendirilebilecek bir dönemde büyük anlatıların artık çağdaş insanda neredeyse bir tesiri kalmamış olması hali, ana temalardan biri haline geliyor ve birey ile kolektif yapı arasındaki iletişim ve iletişimsizliğin traji komik hali ortaya çıkıyor.

Bilirbilmez, oldukça etkili bir koro parçasıyla başlıyor. Müzikalitesi üzerine gerçekten uzun ve disiplinli bir şekilde çalışılmış olduğu daha koronun ilk sözlerinden itibaren belirli olan parça, sonrasında karakterlerin bir iş birliği içerisinde ayrışıp kendi yerlerine çekildikleri bir sekans ile devam ediyor. Burada oyuncuların performanslarının etkisi o denli güçlü ki aralarındaki muhteşem iletişimsizlik oldukça olağan bir şekilde an be an inşa oluyor. Karakterler birbirleriyle konuşuyor fakat birbirlerini dinlemiyor, birbirleriyle fikir alışverişi yapıyor fakat yönergeleri uygulamıyor. Baş karakter olarak görebileceğimiz Bilirbilmez, bir yandan tüm dikkati üzerine çekerken, diğer yandan diyaloglar aracılığıyla her karakterin kendi içinde farklı bir “bilirbilmez” hali sergilediği görülüyor. Sahnelemedeki ışık tasarımı da oldukça etkili görülüyor. Özellikle koro sekanslarındaki beyaz ışık ile silüet halindeki kolektif yapı ve karakterle ayrılınca geçiş yapılan sarı lokal ışık dikotomisi seyirciye anlamsal bir kapı daha aralıyor.

Fotoğraf: Ali Can Tekerek

Oyunda dikkatimi çeken noktalardan biri, “sıradan insanlar” yapısının kullanım biçimi oldu. Sorgulayan karakterlerin “sıradan” olanlardan ayrıştığı ve sorgulamayanların daha mekanik, değişmez bir hareket düzenine sahip olduğu bir yapı izliyoruz. Burada benim için soru işareti oluşturan nokta, bu “sıradan insanlar”ın aynı zamanda oyunu seyreden seyirciye de tekabül etmesi. Böylece hepimiz “sıradan” konumundayken, sahnedeki karakterlerin tek “sıradan olmayan” olarak konumlandırılması gibi bir durum ortaya çıkıyor. Belki bu dengeyi biraz daha kıracak, seyirciyi sadece bir temsil olarak değil, oyunun içindeki dönüşüm sürecine dâhil eden bir yapı, sahneleme açısından farklı bir etki yaratabilirdi. Örneğin, “sıradan insanlar”ın hareket alışkanlıklarında küçük kırılmalar veya mekanikten mekanik olmayana doğru giden anlar, bu dikotomiyi daha akışkan ve katmanlı hale getirebilir, böylece seyircinin yalnızca edilgen bir “sıradanlık” hissine kapılmasının önüne geçilebilir.

Hans-Thies Lehmann’ın “Postdramatic Theatre” kavramı, dramatik anlatının sabit ve kapalı yapısından uzaklaşarak, sahnelemeyi bağımsız bir estetik deneyim olarak ele alır. Bilirbilmez, bu bağlamda, dramatik metnin yapısına sadık kalsa da, sahneleme sürecinde performatif öğeleri yoğun bir şekilde kullanarak metnin sabit anlamlar üretme kapasitesini esnetiyor. Özgür Özkurt’un reji anlayışı, metni bir anlatı taşıyıcısı olarak konumlandırırken, aynı zamanda sahne üzerindeki hareket, ritim ve ışık kullanımıyla anlamın her an yeniden üretildiği dinamik bir yapı inşa ediyor. “Metin sahnede tamamlanır” yaklaşımıyla paralel şekilde, Bilirbilmez de metnin sahne üzerindeki karşılıklarını sabitlemek yerine, performatif süreç içinde sürekli dönüşen, seyirciyle yeniden şekillenen bir anlatı öneriyor. Bu noktada, koro ve bireysel karakterler arasındaki gerilim, Lehmann’ın post dramatik tiyatro anlayışına ve metni sahnede var eden dinamik dramaturgiye yakın bir yerde konumlanıyor.

Bugün çağdaş tiyatro sahnesinde “devise” gibi kolektif üretimi işaret eden arayışların yanında yönetmen tiyatrosuna dair de yeni arayışların olduğunu görmek adına da önemli bir oyun olarak göründü Bilirbilmez. Yönetmen tiyatrosundaki iş birliği ile yapılmış olan üretim sonucu oluşan anlam, seyirciyi alışık olduğu alana sokar gibi yapıp daha sonra bu alışkanlığıyla yüz yüze getiriyor. Bu anlamda performatif yöntemden oldukça faydalanan Özkurt, yöntemin bir tekrarından ziyade bu yöntem aracılığıyla kendi yolunu çiziyor gibi görünüyor.

Fotoğraf: Ali Can Tekerek

Roland Barthes’ın (1967) The Death of the Author makalesinde belirttiği gibi, Bilirbilmez, Aiskhylos, Shakespeare, Beckett ve Havel gibi yazarları sahneye çağırarak, tek bir otorite figürü yerine metnin sürekli yeniden üretilen, değişken anlamlara açık bir yapı olduğunu gösteriyor. Oyunda yer alan metinler arası göndermeler, Barthes’ın “okurun aktif katılımıyla metnin yeniden yazıldığı” fikrini sahne pratiğine taşıyor. Bu noktada, Jameson’ın (1991) Postmodernism or The Cultural Logic of Late Capitalism adlı çalışmasında ortaya koyduğu büyük anlatıların çöküşü kavramı da devreye giriyor; Bilirbilmez‘in dünyasında, mutlak bir bilgi kaynağına sahip olan karakter bulunmuyor, herkes kendi “bilgi kırıntıları” içinde bir hakikat inşa etmeye çalışıyor. Diyaloglar boyunca sürekli tekrar eden yanlış anlamalar, iletişimsizlik ve kolektif hafızanın parçalanmışlığı, post modern anlatıların temel özelliklerinden biri olan anlatısal parçalanmaya işaret ediyor ve böylece Bilirbilmez, hem sahneleme öğelerinin kavramsal yapılarla inşa edildiğini gösteriyor hem de post modern tiyatro anlayışıyla büyük anlatılardan uzaklaşan bireyin küçük dünyasında sıkışan varlık durumuna modernist bir eleştiri sunuyor.

Bilirbilmez, yönetmen tiyatrosunun çağdaş sahnede nasıl yeni yollar açabileceğini gösteren güçlü bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Özgür Özkurt’un sahneleme anlayışı, performatif yöntemle klasik dramatik yapıyı buluştururken, metinler arası ilişkileri ve post modern anlatının eleştirilerini araştırıyor. Oyunun, seyirciyi hem anlatının akışına dâhil eden hem de alışkanlıklarıyla yüzleştiren yapısı, günümüz tiyatro anlayışına yönelik taze bir perspektif sunuyor. Yönetmen tiyatrosuna dair önemli bir örnek teşkil eden Bilirbilmez, hem Şahika Tekand’ın yönteminin nasıl kullanıldığını görmek isteyenler hem de tiyatroda yeni arayışlara ilgi duyanlar için ilham verici bir deneyim olabilir.

Kaynaklar
Fredric Jameson, Postmodernism or The Cultural Logic of Late Capitalism (Durham: Duke University Press, 1991)

Hans-Thies Lehmann, Postdramatic Theatre, çev. Karen Jürs-Munby (Londra: Routledge, 2006)

Laura Seymour, An Analysis of Roland Barthes’s The Death of the Author (New York: Routledge, 2017)


TEB Oyun Dergisi‘nde yer alan diğer eleştiri yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Yazar Hakkında / Gözde Nur Kesgin

Lütfen birkaç kelime yazıp Enter'a basın

TEB Oyun sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin