Editöryal Bir Giriş: Bugünden Geleceğe Bakış
Ne zaman bir geleceğimiz olmadığını hissederiz?
Ne zaman kaybederiz içimizdeki umudu?
Ne zaman tekrar buluruz duvardan sızan o ışığı, hep birlikte?
Geleceğimiz üzerine yoğun bir şekilde düşündüğümüz bugünlerde aklımızdan türlü sorular geçerken, reddedemeyeceğimiz gerçekliklerle yüzleşmeye devam ediyoruz. Gelecek kimimiz için bir umut, kimimiz için kocaman bir belirsizlik, kimimiz için kısır bir döngü… Peki gelecek gerçekten var edilebilir mi? Birey olarak biz mi yaratırız kendi geleceğimizi yoksa içine doğduğumuz aile, toplum, ülke ya da devlet mi belirler? Hangi otorite figürleri bizim irademize hükmedebilir bu konuda? Onlara izin veren biz miyiz yoksa hadsiz bir şekilde kendileri mi alır bizden bu hakkı? Geleceği konuşmak için bugün geldiğimiz noktayı ele alırsak şimdiye dek nasıl düşündük, nasıl eyledik? Neleri yaptık, neleri yıktık?
TEB Oyun 2025 Bahar /Yaz “Gelecek” temalı özel sayımızda tüm bu soruların cevabını ararken bireysel geleceğimizin yanı sıra, tiyatronun, sanatın ve tüm yaratıcı üretim alanlarının etik, estetik, politik ve yaşamsal boyutlarını ele almayı amaçladık. Kimilerinde umudu, kimilerinde isyanı, kimilerinde bir türlü sağaltamadığımız o kolektif öfkeyi bulduk. Ama en önemlisi geleceğimize dair ortak bir kaygı zemininde buluştuk.
Yaşadığımız coğrafya reddedilmiş bir şimdi ile acilen arzulanan bir gelecek arasında sürekli stres ve gerginlik biriktiren bir toplumsal zemin sunuyor bize. Geçmiş ve şimdi bir araya gelerek benzersiz bir gelecek ağı örüyor. Ağın içinde ne olduğunu bilmeden birlikte dolaşıyoruz ortak duyguların ve dertlerin etrafında. Aynı güne uyanıyor, aynı geceye veda ediyoruz. Zaman hızla akmaya devam ediyor ve ağ gittikçe büyüyor. Bu gelecek ağının dayanıklılığını ya da uzunluğunu değil, kendi varoluş çabasını düşünmek, belki de ona açılan ilk kapımız. Düşünerek aralayabileceğimiz bu kapıların içinden geçmeye çalışırken üretimlerimiz, sanatımız nasıl dönüşebilir? Nasıl bir araya getirir bizi bu stres ve gerginlik dolu zeminde?
Bütün bu soruların içinde tiyatroyu düşündüğümüzde Robert Wilson’ın “Tiyatro, cevaplar bulmak için değil, sorular sormak için gelinen bir yerdir” sözü düşüyor akıllarımıza. Belki de tiyatro sorgulamalarıyla, bir araya getirişleriyle yaşamımızın bir parçası hâline gelerek, tüm bunlarla bizi geleceği keşfetmeye teşvik ederek içinden çıkamadığımız o anlarda umut oldu yüreklerimize. Belki şahit olduklarımızın parçalarını, izlerini taşırken zamanın hafıza taşıyıcılarından biri hâline dönüştü. Geçmişi, şimdiyi ve geleceği tüm çıplaklıklığıyla merkezine alarak hegemonyanın zeminini sarsma ihtimalinden korkmadan bizi ortak bir geleceği düşlemekte buluşturdu.
Gündemin huzursuzluğu, siyasi karmaşalar, yangınlar, depremler, ekonomik çıkmazlar, barınma ve işsizlik problemleri, her geçen gün yeni bir trajik olayla karşılaşma hâli hepimizi derinden sarsıyor olsa da gelecek üzerine birlikte düşünebilme hâli ve ortaklaştığımız tüm zeminler, tüm buluşmalar, tüm sorgulamalar hâlâ umut verici. Bu umuda tutunarak “Gelecek” sayısının seçkisini oluştururken şimdinin inşa ettiği toplumsal ve ideolojik gidişatı yok saymadan tiyatro ile olan ilişkisi üzerine odaklandık. Tiyatronun ve performansın her ân bizimle olduğu ve bize güç verdiği bu depresif günlerde isyanın bir umut ışığı yakabilmek için sahnelerden sokaklara taştığı günleri unutmak istemedik. Şiddetin Topolojisi kitabında “Modern iktidar, çıplak şiddetle değil, özgürlük duygusunu istismar ederek hükmeder.” der Byung-Chul Han. Bizler haklarımız, özgürlüğümüz için savaştığımız bu yıllarda aynı zamanda şiddetin her türlüsüyle savaşmak zorunda olduğumuzu biliyoruz. Böyle bir atmosferde gelecek kavramının hepimiz için neler ifade ettiğini anlamlandırmaya çalışarak umudumuzu kaybetmeden direnmenin, varolmanın yeni yollarını arıyoruz. Kapsayıcı ve eşitlikçi bir şekilde yola çıktığımız bu sayıda her görüşten yazarlara alan açmak için elimizden geleni yaptığımızı bilmenizi istiyoruz.
Bu sayı içinden geçtiğimiz bu zor günlerin bir belleği olsa da aynı zamanda geleceğin sahnesinde başka ihtimalleri düşleyebilmemizin önünü açıyor ve biz o bellekten doğacak güneşe kavuşmak için sabırsızlanıyoruz. Gelecek bize tam da Çağrı İşbilir’in “İstanbul Surları Fotoröportaj Dizisi-2024” adlı çalışmasında hissettirdiği duvar gibi örülmüş o sert zeminde, her şeye rağmen bütün güzelliğiyle açan ve umudu çağrıştıran o mor çiçekleri çağrıştırıyor. Umarız ki okuyucularımızla da aynı duyguları paylaşarak, her şeye rağmen umut dolu bir gökyüzü altında buluşmayı başarabiliriz.
Hepinize sevgiyle sarılırız.
TEB Oyun Dergisi‘nin 51. sayısına buradan ulaşabilirsiniz.






