Estonya Vabaduse -Özgürlük- Tiyatro Festivali
“Dar sınırlar içinde yaşadıysanız özgürlüğün geldiğini fark edebilir misiniz?”
Baltık Denizi kıyısındaki Rusya’nın kapı komşusu Estonya, tarih boyunca özgürlüğü ve bağımsızlığı için verdiği mücadele ile tanınır. Stratejik konumu, kültürel çeşitliliği ve tarihî geçmişi, Estonya’nın Rusya ile ilişkilerini şekillendiren temel unsurlardır. 18. Yüzyıldan bu yana çeşitli aralıklarla Rus ve Alman işgaline maruz kalan Estonya, 1991 yılında bağımsızlığını kazanmıştır. Geçmişte yaşadığı bu işgal süreçleri Estonya halkının hafızasında derin yaralar açmış, Rus-Estonya ilişkilerindeki güvensizlik duygusu direnişin temellerini atmıştır. 1991 sonrası Estonya, Rusya ile ilişkilerinde hassas bir denge kurmuş, NATO ve AB üyeliği ile güvenliğini sağlamıştır. Rus azınlık ve toplumsal entegrasyon sorunları, güncel ilişkilerde hâlen önem taşımaktadır. Özgürlük, Estonlar için sadece ulusal bir bağımsızlığın göstergesi değil, kültürel ve toplumsal kimliğin korunması için de önemli bir araç olarak kabul edilmektedir.
Vabaduse (Özgürlük) Tiyatro Festivali, Tallinn’e 3 saat mesafede Saint Petersburg’la sınır komşusu olan Narva şehrinde düzenlenmiştir. Narva, Estonya’nın en doğusunda yer alan, her köşesinde Rus etkisini görebildiğiniz geniş caddeleri, cadde boyunca yer alan blokları, terk edilmiş devasa fabrika binalarıyla bizim alışık olduğumuz Akdeniz ikliminden çok uzak havasıyla ilginç bir şehir. Halkın büyük kısmı Rusça konuşmakta. (Oyunlarda üst yazılar İngilizce, Estonca ve Rusça olarak düzenlenmişti). Program kitapçığında festival temasının ‘’özgürlük’’ olarak seçilmesinin ve bu Festival’in Narva’da düzenlenmesinin nedeni, özgürlüğün anlamı, kırılganlığı ve savunma ihtiyacının en çok Narva’da hissedilmesi. Festival’in amacı, tiyatroyu bir direniş ve kimlik aracı olarak kullanarak hem geçmişi hem de güncel toplumsal sorunları sorgulamak ve geçmişin ışığında özgürlüğün değerini estetik bir biçimde oyunlar aracılığıyla sunmaktır. Ancak, şehrin havasında bulunan Rus etkisi sanki bu özgürlük arayışını bastırmaya çalışmaktadır.
Festivalde Estonya yapımı oyunların yanı sıra Kazakistan, Kırgızistan, Pakistan, Türkiye, Ukrayna, Gürcistan, Şili ve İsrail’den oyunlar yer almıştı.


Pakistan’ın sergilediği The Zero Line oyunuyla çok naif bir şekilde dış güçlerin böl yönet politikalarını sözsüz bir sokak oyunuyla anlattılar. Kırgız ve Kazak gruplar, Sovyet işgali sırasında yaşadıkları baskıları, anadil kullanımı, değişen alfabe ve değişen alfabe ile birlikte değişen isimlerin getirdiği sıkıntıları kara mizah tadında sergilediler. Kadın olarak yaşanan var olma mücadeleleri tek kişilik oyunlarda belgeler, arşiv görüntüleri eşliğinde dile getirildi. Örneğin, sahnenin ortasında yer alan bir yazı tahtasının kullanıldığı alfabe örnekleriyle değişimlerin anlatıldığı bölümler arkaya düşen arşiv görüntüleriyle kesiliyordu. Kazakistan’dan gelen bir diğer oyunda (Kayıp Kız), “kanda” olarak adlandırılan ve Çin’den, Moğolistan’dan Kazakistan’a geri dönenlerin kimliklerini arayışları ve yaşadıkları sosyal dışlanmalar anlatılıyordu. 1990’lar ve 2000’lerde çoğunlukla Moğolistan ve Çin’den gelen Kazaklar, Moğol ve Çinli olarak anılıyor ve aldıkları bazı ayrıcalıklı destekler nedeniyle kıskanılıyor, yabancı olarak görülüyorlardı. Zamanla Kazaklar, insanın yeni bir topluma entegre olmasının, ayrıcalıklı da olsa yaşamanın ne kadar zor olduğunu anlamaya başladılar. Kişisel deneyimlere ve akademik araştırmalara dayanarak hazırlanan bu performans, kimlik ile dil arasındaki bağlantıyı inceliyordu. Yazar oyunda dört kadınla yaptığı röportajla “anadilini konuşamayan bir kazak kadını olmak ne anlama geliyor? ” sorusunun yanıtını arıyor.
Kırgızistan’dan gelen grubun sergilediği Weightlessness bir başka ilginç oyundu. Mekânın tamamının pamuklarla kaplandığı, zamansız ve mekânsız bir ortam izlenimi veren farklı bir atmosferde geçen oyunda iki kadının bedenlerini keşfetme, anlama ve hissetme çabaları sergileniyor. Oyunun tanıtımından aldığımız bilgiye göre Kırgız sanatında ve toplumunda en çok kaçınılan konulardan biri insan bedeni ve özellikle kadın bedeni adeta bir tabu olarak kabul ediliyor. İki kadın, oyun boyunca erkek egemen dünya içinde var olma mücadelesini, kendi bedenleriyle, karşısındakinin bedeniyle girdiği çatışmaları, çelişkileri etkili bir şekilde sergileyerek anlatmaya çalıştılar.
Internal Climate Estonya’dan bir başka belgesel yapım. Oyun, haritalarda bile yer almayan, içinde neler yapıldığı bilinmeyen bir binanın gizemli öyküsü üzerine kurulmuş. Gizli bir askeri fabrikanın şehrin gelişimine nasıl etki ettiği ve kapalı alanın insanlar ve şehir üzerinde bıraktığı izler inceleniyor. Oyun metni işçilerin yanı sıra tarihçiler ve Narvalı gençlerle yapılan röportajlara dayanıyor.


“Özgürlük nedir? Ölçülebilir mi? Nasıl algılanabilir?” Bu soruların yanıtını arayan Ayjamal Bekten kaleme aldığı oyunu Ode to Freedoom da bir aktivist olarak her alanda ve her seviyede özgür olma, özgür hissetme hakkı için verdiği mücadeleyi, kişisel deneyimlerinden yola çıkarak dile getirmiş. Oyunun interaktif olarak geliştiği sahnelerde seyirciye sorular sorup, seyirciyi sahneye davet ederek oyunun bir parçası hâline getirdi. Özgürlük eğer bir koku olsaydı nasıl kokardı, bir ifade olsa nasıl söylenir, resmi nasıl olurdu? Seyirciye kâğıt ve kalem dağıtılarak yanıtlar alındı. Sahneye çağrılan bir grupla yapılan ve şaman ayinini çağrıştıran bir performansla oyun sonlandı.
Festivale Türkiye’den katılan Gonca Gümüşayak yazar, koreograf ve performans sanatçısı olarak bir sokak gösterisinde ilgiyle izlendi. Oyunu Akışkan Politikalar’da sanatçı hayatımızı tanımlayan dijital kodların, sınırları ve sorumlulukları olmayan köpüklü ama yıkıcı etkilerinden söz ediyor. Yazar gerçeklik algısının sürekli baltalandığı, bir krizin ortasında bile bir şeylerin satılmaya çalışıldığı durumu bir kıyamet tasviri olarak görüyor. Uzun kuyrukların olduğu Rusya’ya geçilen sınır kapısının tam karşısında büyük bir meydanda kırmızılar içinde özgürce sergilenen performans her türlü sınıra meydan okur gibiydi.


Şili’den gelen Özgür Gezici Denizciler Şili’de ilk kez yapılan cinsel azınlık protestosunu konu alan bir yapım olarak programda yerini aldı. Protesto darbeden ve diktatörlüğün gelmesinden hemen önce Nisan 1973 de gerçekleşmiş. Protesto, eşcinselleri, trans bireyleri ve diğer cinsel azınlıkları eşit haklar ve saygılı muamele talep etmek üzere bir araya getirmiştir. Oyun, arşiv görüntüleri ve protestoya katılanlarla yapılan röportajlara dayanmakta.
Festival’de oyunların yanı sıra Ukrayna, Estonya ve Özgürlük, Arap Dünyası gibi başlıklar altında tartışma programları ve akşamları gün sonunda değerlendirme toplantıları yapıldı. Oldukça zengin bir programdı. Hemen her oyunda özgürlük, anadil, kimlik, aidiyet gibi konular gündeme getirildi. Yeniden yapılanma sürecinde yaşanan sıkıntılar, dile getirilen sorunlar bizleri 70’li yılların Türkiye’sine götürdü. O yıllarda ülkemizde izlediğimiz Sovyet ve Amerikan emperyalizmine karşı farkındalık ve direnişin konu edildiği belgesel, politik ve propaganda tiyatrosu örneği oyunları bir dejavu duygusuyla hatırladık. Ülkemizde, günümüzde sahnelenen oyunları düşündüğümüzde Kuzeyin yaşadığı sorunlar bizdekinden çok farklı gibi görünüyor, ama sadece görünüyor. Özgürlük arayışları, kimlik sorunları, anadil kullanımı, kadın sorunları, homofobi vb. konular özgürlük başlığı altında Estonya tiyatrosunda bir festival teması olarak yer alırken, biz bu sorunları çözdük mü, yoksa düşünmekten vaz mı geçtik?
Kaynakça
1.Raun, Toivo U. Estonia and the Estonians. Hoover Institution Press, 2001.
2. Misiunas, Romuald J., and Taagepera, Rein. The Baltic States: Years of Dependence, 1940-1990. University of California Press, 1993.
3. Kasekamp, Andres. A History of the Baltic States. Palgrave Macmillan, 2010.
4. Vabaduse Tiyatro Festivali Resmi Web Sitesi: https://www.vabaduset.ee
5. Vabaduse festival kitapçığı
6. Estonya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı. Estonia-Russia Relations. Tallinn, 2022.
TEB Oyun Dergisi‘nde yer alan diğer festival yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.






