Zehirli Erkeklik- Köln Schauspielhaus’da Batı’nın Son Erkekleri
Zehirli erkeklik üzerine Genco Erkal’la tartışmalar
Yaklaşık on yıldır farklı sahne yorumlarıyla yaşamını sürdüren Lena Leyla ve Diğerleri oyununu yazdığım dönemde toplumsal cinsiyet alanında yoğun bir arayış içindeydim. Her gün bir ya da birkaç kadının öldürüldüğü ülkemde neden böylesine yoğun bir kadın düşmanlığı vardı? Neden kadınlar hiçe sayılıyor ya da erkeğin malı olarak yaşamını sürdürüyordu? Kadınların hiçe sayılmasında kendilerinin de payı olabilir miydi? Bir çıkış var mıydı, varsa nasıl? Bu dönemde hep farklı toplumsal katmanlardan gelen kadınlarla söyleşiler yapıyor, kadın öyküleri topluyordum. Röportajlarımdan birine Genco da katılmıştı, çünkü o dönemde o da bu konu üzerinde çok düşünüyordu. Benim sorunun temellerini ataerkil ve cinsiyetçi bir toplum olmamıza bağlamam üzerinde ne çok tartışmışızdır; sürekli bir düşünce ve duygu alışverişi içindeydik. Lena, Leyla ve Diğerleri oyunumu da ilk okuyan ve yapıcı eleştiriler getiren yine Genco olmuştu. O da bir arayış içindeydi, acaba bu konuda bir proje üretebilir miydi? Tiyatrosu bunu kaldıracak güçte miydi? Nasıl ve kaç kişilik bir oyun olabilirdi? Sonra yavaş yavaş kafasında gerçekten bir proje belirmeye başladı. Sadece erkeklerle sözsüz bir dans tiyatrosu… Zehirli erkekliği sadece beden diliyle gündeme getiren gerilim, saldırganlık ve şiddet dolu bir sahneleme… Bana anlattığında bir an onunla birlikte heyecanlandım ama kuşkularım da vardı, çünkü dil çok önemli bir şiddet aracı oluşturuyor, dilin hiç olmadığı noktada erkek şiddetinin gösterilmesi yetersiz kalmayacak mıydı?

Fotoğraf: Krafft Angerer
Eyvah erkek türü sona mı eriyor?
27 Mart 2025 Dünya Tiyatro Günü’nde Köln Schauspielhaus’da Batı’nın Son Erkekleri oyununu gördüğümde Genco’nun ne yazık ki gerçekleştiremediği dans projesi geldi aklıma. Çünkü izlediğim oyun Genco’nun tasarımının tersine bütünüyle dil odaklıydı. İnsanları vatan millet sakarya edebiyatıyla ötekileştiren, kadın düşmanı, feminizm düşmanı, LGBT düşmanı, ırkçı, faşist söylemler ön plandaydı. Ve bu söylemlerin içinde boğuluyordu izleyici.
Perde açıldığında dev bir ekranda araştırmacı yazar Thomas Ginsburg bizlerle konuşmaya başladı. Zehirli erkeklik söylemleri ile ilgili yaptığı uzun süreli araştırmayı anlatıyor ve bizleri bu söylemleri ciddiye almaya çağırıyordu. Sahnede göğe doğru yükselen kocaman ağaçlarla çevrili bir ormanda avukat, terapist, öğretmen gibi birkaç erkek bir araya gelmiş en büyük kabuslarını, kadınları konuşuyorlardı. Kadınların sus pus olmadığı modern dünyada erkeğin erkekliğini yitirme tehlikesi de giderek büyüyordu. Uzak doğu savunma teknikleriyle kendilerini korumayı öğrenen kadınlar, her an erkeklere saldırabilirlerdi. Bu nedenle sürekli tetikte olmak gerekiyordu. Bir erkeğin bacak arasına yiyeceği bir tekme onu ömür boyu sakat bırakabilir ya da onda büyük bir travma yaratabilirdi. Her yer erkeğe saldırma gizilgücü olan zehirli kadınlarla dolu olduğuna göre erkek kendisini şiddetten nasıl koruyabilirdi? Sahnede erkeklerin her tür tehlikeye karşı önlem olarak nasıl kaslarını güçlendirdiklerini bir yandan da hararetle içlerinde bulundukları acınası durum üzerine tartıştıklarını izliyorduk. Uzun siyah bir limuzinin sahneye girmesiyle ve sağcı bir grubu temsil eden kurbağaların (Kurbağa Pepe) bu lüks arabanın içinden fırlayıp dans etmeye başlamalarıyla görsel efekt doruğuna ulaşıyordu. Oyunun sonuna doğru her kafadan ayrı bir sesin çıktığı bir karmaşanın içinde bulduk kendimizi. Finalde büyük ekranda yine yazar bizlerle konuşmaya başladı. Her şeyi oluruna bırakmanın, nasıl olsa bir gün her şey kendiliğinden yoluna girer diye düşünmenin ne kadar yanlış olduğunu söylüyor, bizi burnumuzun dibindeki tehlikeye karşı uyarıyordu.

Fotoğraf: Krafft Angerer
Günümüzde erkek olmak kolay değil!
“Günümüzde erkek olmak kolay değil! Erkekler de neler yaşıyorlar neler..” gibi bir düşüncenin ne kadar tehlikeli olduğunu gösteriyor bu oyunda Ginsburg. Uzun ve engebeli bir araştırma sonucu bütün dünyaya yayılan “muhafazakar” görüşün, birçok farklı web platformlarındaki erkeklik söylemlerinin, kadın düşmanı duruşun, cinsiyetçi alaylamaların ve aşağılamaların, kısaca demokrasi ve insan haklarına karşı görüşlerin temellerine iniyor. Bütün bu platformlarda gündeme gelen komplo teorilerini açığa çıkarıyor. Irkçı ve faşist gruplara karışarak, onların arasında yaşayarak bu insanları tetikleyen korkuları anlamaya çalışıyor. Araştırmasının en çarpıcı yanı erkeklerin pek yakında yeryüzünden silineceği gibi absürt korkunun nasıl yaygınlaştığını göstermesi. Polonya, Almanya ve Amerika’da araştırmalarını sürdüren Ginsburg’a göre komplo teorileri başlangıçta marjinal gibi görünse de kısa sürede toplumun merkezine doğru hızla yaygınlaşıyor. 2021’de yazarın Batının Son Erkekleri, feminizm karşıtları, sağcı erkek dernekleri ve ataerkilliğin askerleri adlı kitabı yayınlanıyor. Bir süre sonra da araştırmasındaki zengin malzemeden yola çıkarak Köln’de izlediğim tiyatro oyununu yazıyor. Yönetmen Rafael Sanchez de bu uyarlamayı sahneye taşıyor.
Sahnelemedeki tekdüzelik
Almanya’da AFD gibi faşist bir partinin ortaya çıkmasından sonra yükselen ırkçılığı göz önüne alacak olursak böyle bir tiyatro çalışmasının yapılması kuşkusuz çok değerli. Ancak oyun yeterince inandırıcı olmayan, kısaca yaşamayan oyun kişileriyle etkili olamıyor. Sadece söylemler ve birkaç görsel efektle yapılan bir tiyatro uyarlaması iyice havada kalıyor. Öte yandan oyunda dramaturjik çalışmanın eksikliğini yoğunlukla hissedebiliyoruz. Söylemler hep aynı tekdüzelik içinde, aynı ritimde sürüp gidiyor; hiç bir dinamizm yok oyunda. Finale doğru bu tekdüzelik o kadar yoğunlaşıyor ki izleyicinin ilgisi de uçup gidiyor. Oysa kadın düşmanı söylemlerle çok absürt, çok grotesk sahneler geliştirilebilirdi. Bu sahnelemede bunun olmamasını büyük bir eksiklik olarak yaşadım. Kuşkusuz çok ilginç ve düşündürücü olan bu malzemenin tiyatro diline aktarılması çok daha farklı bir çalışmayı koşulluyordu.
TEB Oyun Dergisi‘nde yer alan diğer eleştiri yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.