Varna Summer Festival ve Tiyatroda Çeviri!

Varna, Karadeniz kıyısında yaklaşık 500.000 nüfuslu küçücük bir sahil şehri. Kıyı boyunca uzanan plajları, plajlara paralel parkları, müzeleri, opera binası, tiyatro ve kültür merkezleriyle en önemlisi bu mekânları dolduran yediden yetmişe insanlarıyla tam bir kültür sanat şehri. Gittiğimiz her müzede karşılaştığımız yerlere oturmuş, müze görevlisini dinleyen çocuk gruplarını da gördüğümüzde, bu şehrin birçok sorununu çözmüş olması bizleri hiç şaşırtmadı. Ne diyebiliriz ki, darısı başımıza!

Bu yıl 33. Varna Yaz Festivali’nin konuğu olduk. Festival müzik ve tiyatro olmak üzere iki başlık altında gerçekleşti. Katıldığımız tiyatro bölümü ulusal ve uluslararası gösteriler, showcase programlarıyla oldukça zengindi. Takip ettiğimiz showcase programında oyunlar, yabancı konuklar için Bulgarcadan çeviriyle İngilizce üst yazı ile sunuldu. Bir yandan yukarıda akan yazıyı okumak, diğer yandan sahnede olanları takip etmeğe çalışmanın verdiği sıkıntı “tiyatroda çeviri” konusu üzerine düşünmemizi sağladı. 

Showcase programı içinde izlediğimiz oyunlar arasında Shakespeare’den çağdaş yazarlara, İbsen’den Brecht’e geniş bir yelpazede oyunlara yer verilmişti. 

İlk gün izlediğimiz tek kişilik oyun In The Dark Albena Stavreva’nın oyun yazarı, oyuncu ve yönetmen olarak yeteneğini ortaya çıkardığı, bir kibrit kutusunda yarattığı sadece çocukluğu değil tüm dünyayı içine alan hikâyesiyle seyirciye duygusal anlar yaşattı. Bir başka oyun Anna The Incorrigible Rus gazeteci ve insan hakları aktivisti Anna Politkovskaya’ya adanmış dokümanter bir oyundu. Gri tonlarından oluşan sahne tasarımında küçük sahnede büyük dekor parçaları, yer değiştirdikçe farklı biçimleri ve görüntüleriyle ilginçti.  Bir başka oyun The Little Prince dünyada en çok dile çevrilen hikâye, sahnelemede çok fazla çeşitliliğe imkân vermemekle birlikte, kostüm ve dekorda, sahne tasarımında ilham verici detaylarıyla hoş bir oyundu. As you Like it (Shakespeare), Bir Halk Düşmanı (Ibsen), Pilar of Salt (A.Radunovic) izlediğimiz diğer oyunlardı. 

The Little Prince. Fotoğraf: Alexander Thompson
Anna The Incorrigible. Fotoğraf: Teodora Phedya Tsanova

Pilar of Salt çağdaş Karadağlı oyun yazarı Aleksandr Raadunovic’in son oyunundan uyarlanmış ve Bulgar konuk yönetmen Javor Gardev tarafından sahneye konmuştur. Oyun adını Lut’un karısının İncil’deki hikâyesinden alır. Hikâyede aile, Sodom ve Gomorah’dan kaçar ancak meleğin uyarısına rağmen Tanrı’nın onları yok etmesini izlemek için geri döner bakarlar ve sonucunda bir tuz sütununa dönüşürler. Absürd bir kara komedi biçimini alan oyun günümüze getirilerek, yeni nesillerin karşılaştığı dünyayı sarsan çatışmaların dehşetini ve insandaki kötülüğü konu alıyor.  

Gösterilerin en dikkat çekeni Romanyalı yönetmen Silviu Purcaret’nin The Ploughman and Death adlı oyunuydu. Yukarıda dile getirdiğim çeviri ekranını takip ederken bu çok önemli sahnelemedeki detayları kaçırdığımı fark edince, okumaktan vazgeçip tamamen sahneye odaklandım. Oyun Ortaçağ’da yaşamış Alman yazar Johannes von Tepl’in eserinden yönetmenin yaptığı bir uyarlamaydı. Oyunda kısa bir zaman önce vefat eden karısı ile Plougman arasında geçen diyaloğu izliyoruz. Yönetmenin sahnenin olanaklarını hayal gücü ile birleştirerek -teknolojiyi de kullanarak- gerçekle gerçek olmayan, ölüm ve yaşam arasındaki yeri gelgitlerle anlatan, sahne üstünde görünür kılan rejisiyle nefesimizi tutarak izlediğimiz bir 1 saat 20 dakika oldu. Keşke Türkiye’de de izleme imkânı olsa… 

The Ploughman and Death. Fotoğraf: Lulian Ulsachi
Pilar of Salt. Fotoğraf: Dusco Miljanic

Çeviri konusuna dönecek olursak… Çeviri farklı diller ve dolayısıyla farklı kültürler arasında bir köprü vazifesi görmektedir. Sadece kaynak dilden hedef dile bir kodlama değil, bütünüyle bir kültürün de aktarımını kapsamaktadır. Konu tiyatro çevirisi olduğunda durum daha da çetrefilli bir hal alıyor. Zira bir tiyatro metnini çevirmek ile sahne üstündeki bir oyunu üst yazıyla seyirciye aktarmak farklı bir tutum gerektiriyor.  Bu noktada aktarılan bilginin içeriği kadar aktarma süresi ve biçimi gibi teknik konular da önem kazanıyor.

Kaynak dil ve kültüre ait ögelere ister sinema ister tiyatro ya da roman çevirilerinde olsun, ne şekilde yer verildiği, çevirmenin bu konudaki rolü ve eserin bütünü hakkındaki hedef kitlenin düşünceleri üzerindeki etkisi elbette tartışılmaz. Çevirmenin rolü ve sahip olması gereken hem kaynak dil hem de hedef dil ve kültürle ilgili bilgisi, çevirinin kalitesini belirler. Tüm bu görüşler bütün olarak bir tiyatro metni, roman, senaryo, hikâye çevirisi için de geçerlidir. Ancak söz konusu olan çeviriyi örneğin bir tiyatro gösterisi sırasında ya da bir film alt yazısı olarak düşündüğümüzde yazının içeriğinin yanı sıra akan yazıdaki yer verilen cümle sayısı, değişim süresi, yazının bulunduğu yer gibi teknik konular da önem kazanıyor. Özellikle uluslararası etkinliklerin, tiyatro festivallerinin arttığı günümüzde bu konu oldukça önemli. 

Filmler gibi tiyatro oyunları da çok kanallıdır ve çok kodlu göstergeler barındırır. Çok kanallı olması hem görsel hem de işitsel kanalın aynı anda kullanılıyor olmasıyla açıklanabilir. Görsel işitsel olarak jest ve mimikleri, ses kullanımını, beden dilini, sahne tasarımını, ışık, kostüm efekt, müzik vb. sahne unsurlarını da sayabiliriz. Ancak filmlerde kamera -her zaman olmasa da- seyirciyi görmesi gereken noktaya yönlendirirken tiyatroda böyle bir şey söz konusu değil. Tiyatro seyircisi oturduğu koltuğunda tüm sahneyi gözlemler, kendisine ulaşan göstergeleri kendi bilgi, birikimi ve donanımıyla alımlama sınırları içinde değerlendirir ve yorumlar. Çevirinin takibi söz konusu olduğunda tiyatrodaki handikap seyircinin üstten akan yazıyı takip ederken aşağıda sahnede olanları gözden kaçırmasıdır.

In the Dark. Fotoğraf: Стефан Н. Щерев
Nina Nikolina: Jazz and Traditions

“Bir altyazı çevirisinin ekrana ne zaman yansıtılacağı ve ne kadar süre kalacağının belirlenmesi önemlidir. Öncelikle alt yazının diyalogla eşzamanlı olması gerekir. Bir alt yazı ekranda en fazla altı saniye kalır. Daha az kalması kadar daha uzun süre kalması da sorun yaratır. İzleyicinin yeni bir alt yazının girildiğini fark etmesi için, alt yazılar arasındaki zamanlamanın doğru yapılması önemlidir. Günümüzde kullanılan birçok alt yazı çevirisi programında, otomatik bir zamanlama mekanizması sayesinde, iki alt yazı arasında belirli bir süre bırakılır. Alt yazının tek satırda verilmesi taraftarı olanlar olduğu gibi, iki satıra yayılmasının daha doğru olacağını düşünenler de bulunmaktadır. Kimi araştırmacılara göre, izleyici, sözcük sayısının çok olduğu satırlarda, her bir sözcüğü okumak için, daha az zaman harcar; bu nedenle, satırların uzun tutulması ve bir iletinin iki satıra bölünmemesi daha doğru olacaktır. Alt yazı okuma süreleri üzerine de araştırmalar yapılmaktadır. Bu araştırmalar izleyicilerin homojen bir topluluk olmadığını ortaya koymuştur. Altı saniye kuralı olarak bilinen, altın kurala uyulması iyi uygulama olarak görülür. Bu kurala göre, ortalama bir izleyici, satır başına 37 karakterle verilen iki satırlık bir alt yazıyı altı saniyede rahatça okuyabilir. Bununla beraber bahsedilen süre, bazı ülkelerde beş veya dört buçuk saniyeye de düşürülmektedir.’’ [1] 

Bir araştırmadan aldığımız bu bilgiler bu konuda da bazı standartların olmasının sürecin daha anlaşılır, daha etkin kullanılması konusunda yardımcı olacağını göstermektedir. Ancak tiyatroda, sinemada olduğu gibi seyircinin göz hizasında ve doğal olarak sahnenin iki yanında yer verilmesi seyircinin sahneden tümden kopmasını engelleyecektir. Bir başka çözüm oyun öncesi, broşürde yer verilecek detaylı oldukça geniş bir özetle seyircinin doğrudan sahneye odaklanmasını sağlamaktır. 

Oyunların yanı sıra Festival süresince Arkeoloji Müzesi’ndeki rehberli tur ve yine Arkeoloji Müzesi bahçesindeki bir konser etkinliğinde Nina Nikolina, Bulgar Halk şarkılarını geleneksel olmayan bir şekilde yeniden yorumlayarak, folklorü, etno-cazı, flamenkoyu, vokal ve enstrümantal doğaçlamaları harmanlayarak katılımcılara ilginç bir tarzla güzel bir akşam yaşattı. 

Yakın coğrafyanın yarattığı birçok ortak nokta, sağda solda duyduğunuz birkaç Türkçe sözcük, hiç bilmeyenin bile Türkiye’den gittiğimizi anladığında “merhaba komşu” ile sıcacık selamı kendimizi yabancı olarak hissetmeden geçirdiğimiz bir haftaya dönüştü. İyi ki gittik!  

Kaynakça:

[1] Yılmaz, M.D.“Altyazı Çevirilerinde Kültürel Öğelerin Aktarımı Ve Çeviri Sorunları” Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çeviribilim Anabilim Dalı. İstanbul, 2017 https://Nek.İstanbul.Edu.Tr/Ekos/Tez/57631.Pdf (Alıntılama Tarihi 18.06.2025)  


TEB Oyun Dergisi‘nde yer alan diğer festival yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Yazar Hakkında / Nihal Kuyumcu

Lütfen birkaç kelime yazıp Enter'a basın

TEB Oyun sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin