var-mış, Cemre Su Salur’un yazıp, yönetip, performe ettiği tek kişilik deneysel bir çalışma. Görmeye alıştığımız tek kişilik kadın oyunlarından ayrılan performatif bir yönü bulunuyor var-mış’ın. Bu nedenle; tuhaf, tanımlanması zor duygular uyandıran bu çalışmayı birkaç defa izleme ihtiyacı hissettim. 

 Cemre Su Salur, oyuncu, dansçı, performans sanatçısı, yönetmen ve koreograf olarak üretim yapmaktadır. California Institute of the Arts Tiyatro mezunu olan Salur, üniversiteden hemen sonra profesyonel kariyerine New York’ta başlamıştır. Şubat 2018’de ilk Avrupa turnesini, Aleshea Harris tarafından yazılan ve yönetmenliğini Arnaud Meunier’nin yaptığı Fore! adlı oyunun dünya prömiyerinde başrollerden biri olarak gerçekleştirmiştir. New York’ta yer aldığı son prodüksiyonsa, HB Studio’s da gerçekleşen Melody Erfani tarafından yazılıp yönetilen Bee Planet Connections Tiyatro Festivalinde yer alan, aynı zamanda kendisinin “Tek Perdelik Oyunlarda En İyi Kadın Oyuncu Aday”ı gösterildiği Nicoletta Mandriotti’nin yazıp yönettiği Girl Inside the Mirror oyunudur. Ağustos 2018’de kendi yazıp yönettiği ve prodüktörlüğünü yaptığı V O I D adlı dans tiyatrosu HERE Arts’ın Co-Op Sublet Series’in bir parçası olarak New York’ta sahnelenmiştir. Salur, “Gelecek Vadeden Yönetmen Ödülü” gibi farklı ödüllere de layık görülmüştür.

var-mış, genç bir kadının çocukluktan yetişkinliğe geçişini konu alıyor. Disney mitleriyle büyütülen bir neslin gerçek hayatla karşılaşmasının oldukça sert ve depresif bir huzursuzluk yaratabildiğini gösteriyor insana. Fakat yine de umut var… 

Kadın (oyuncu) sahnede gerilmiş beyaz örtünün ardında beklerken seyirci sahneye alınıyor. Kadın, oldukça şiirsel bir dille, sesleri ve dili bozarak konuşmaya başlıyor. Tekrarlara ve kelime oyunlarına oyunda oldukça sık başvuruluyor. Sahnede örtü hizasında gerilmiş LED ışıklara asılı buzdolabı poşetleri ve tavana asılı duran şeffaf naylon, gerçek dışı bir atmosfer yaratırken, sahnenin diğer tarafında bulunan küçük bir masa, mikrodalga, biberon, kahve kupası ve birkaç süs eşyası daha gerçekçi bir atmosfer oluşturuyor. Sahne geçişleri ses ve ışık yardımıyla gerçekleşiyor. Ses (Gökçe Uygun) ve ışık (Seril Aksoy) atmosfer yaratımı açısından oldukça etkili. Sahnelemede kokular da oldukça önemli bir yer tutuyor. Mikrodalgada patlatılan mısırın kokusu, tüm salonu sarıyor ve seyirciyi sinemada Disney filmlerini izlediği, çocukluk yıllarına götürüyor. Salur bu çocukluk anıştırmasının karşısına, sahnede taze yapılmış kahvenin kokusunu yerleştirerek, yetişkin bir birey olmakla, çocuk olmak arasına sıkışmış; kendini aramaya koyulan kadının iç çatışmasını seyirciye koku yoluyla aktarıyor.

var-mış / Cemre Su Salur
var-mış performansından bir kare.

 Kadının, kurduğu tüm o gerçeklik bir depremle yıkılıyor ve oyuncu bir masanın altında çaresizce kala kalıyor. Artık kaçacak yeri yok. Beyaz atlı prensini bekleyen o çocuk ile kadın birbirlerinin farkına varıyorlar. Masalların ölümü gerçekleşiyor ve çocuk, kadına dönüşüyor. Kendi bedenine ve kendi benliğine kökleniyor.

Yapımda, megafon ve sesi oradan kaydedip tekrar dinlemek gibi farklı materyal kullanımları, dili bir çeşit yapı söküme uğratıp, kelimeleri anlamsızlaştırıyor. Müzik olarak seçilmiş olan Cinderella’nın “soundtrack”i So This is Love (Elene Woods) şarkısı da benzer bir şekilde bozulmuş durumda, böylece masalların kurduğu tozpembe yapı yıkılıyor. Disney’in aynı isimli ilk yetişkin filminin de “soundtrack”i olan  Pretty Woman, şarkısını Salur canlı olarak seslendiriyor. 

Elli dakikalık sahneleme boyunca Pina Bausch’tan esinlenen bir koreografiyle dans eden, şarkı söyleyen, şiir okuyan, mimiklerini ve bedenini oldukça etkin kullanan bir oyuncu var karşımızda… Oyunda anlatı oldukça önemli bir yer tutsa da, beden kullanımı bir adım öne çıkıyor.   Salur’un yetenekli bir oyuncu olduğu aşikâr fakat onun bu virtüozitesi zaman zaman yorucu ve dikkat dağıtıcı hale geliyor. Yazan, yöneten, oynayan, dans eden, şarkı söyleyen ve bunların hepsini aynı anda yapan Salur’un performansını bu yoğunlukla arka arkaya okumak zorlayıcı bir hal alabiliyor.

Oyunun oto-biyografik özellikler taşıdığını belirtmekte fayda var. Salur’un kendi deneyimlerinden yola çıkarak ürettiği oyunda ailesinin fotoğrafı, nesillerdir ailesinde bulunan bir örtü vb. nesneler ona eşlik ediyor. Ayrıca oyunun afişinde de kendi küçüklük fotoğrafını kullanıyor. Ne var ki sanatçının tüm yetenekleri ve hayatını tek bir prodüksiyonda ortaya sermesi, işi teatral bir öz-portreye dönüştürüyor.

var-mış, içine çeken yapı sayesinde anlatı tiyatrosunun ötesinde bir seyir deneyimi yaratıyor. Performans, var olmak ile yok olmak arasında kendine varmaya çalışan bir kadının hikâyesi yoluyla, insanı kendi kayboluşlarına dair anlara ve var olma çabasına yöneltiyor. Bedensellik ve sessellik yardımıyla anlatının ötesine geçen anlar ve duygulanımların ortaya çıkmasını sağlıyor. Yazıyı oyundan sözlerle sonlandırmak yerinde olacaktır:

Henüz kök salmadım ama

Parmak uçlarım toprakta

Midem ılık

Ellerimde su kokusu

Dilimin altında tomurcuk.


Bu yazı TEB Oyun Dergisi’nin 46. sayısında yayınlanmıştır. Dergiyi buradan indirebilirsiniz.