Yılmaz Onay: Toplumcu Gerçekçilik Yolunda Bir Sanat Eri

Tiyatro yönetmeni, yazar, uyarlamacı, çevirmen Yılmaz Onay dört yıl önce aramızdan ayrıldı. Bu değerli sanat insanının tiyatrodaki serüveninin bir bölümüne tanıklığım var.

1975 yılının sonu ya da 1976’nın başı olmalı. ODTÜ’de öğretim üyesiyim. Genel yayın yönetmenliğini Erhan Bener’in yaptığı aylık Özgür İnsan Dergisi’nde tiyatro eleştirileri yazıyorum. Beni bu işe uygun gören, kılı kırk yaran yazarlarımızdan sevgili Vüs’at O. Bener olduğu için ürettiğim her tümcede titizleniyorum. Ankara’da yeniyim. Başkent’in tiyatro çevresini tanımıyorum. DTCF Tiyatro Bölümü hocaları ile de tanışma şansım olmamış henüz. Tiyatrolara biletimi satın alarak gidiyorum. Beni tanıyan eden yok. Kendimi tanıtacak durumum da yok. İşimden artan zamanda 1972 ve 1974 doğumlu iki minik çocuğumu büyütmekteyim.

Bir gün ODTÜ’deki odama Vecdi Sayar geldi. O zamanlar ünlü değil. Çağdaş Sahne (şimdiki Şinasi Sahnesi) topluluğundaki oyunların kültür etkinlikleri sorumlusuymuş. Beni dergideki yazılardan tanıdıklarını ve Çağdaş Sahne oyunlarına çağırmak istediklerini söyledi. Böylece tiyatro eleştirmenliğim tescillenmiş oldu. O gün bugündür, tiyatro olaylarıyla sarmaş dolaş yaşayıp gidiyoruz.

yilmaz-onay-cagdas-sahne
Yusuf ile Menofis, Çağdaş Sahne

Çağdaş Sahne’de gördüğüm ilk oyun Nazım Hikmet’in Yusuf ile Menofis’iydi. Yusuf’u Köksal Engür oynuyor. Oyunun yönetmeni Yılmaz Onay. (Sonradan hesaplıyorum, henüz 40 yaşında bile değil). Ondan edindiğim ilk izlenim, korkutucu bir otoritesi olduğu… Beni oraya oyunlarını izletmek için değil, tiyatro konusunda eğitmek için çağırdıkları duygusuna kapılacağım neredeyse. Onay, oyunu sahnelerken ‘toplumcu gerçekçi’ yaklaşım üstünde odaklanmış. Anlattıklarında ‘mühendisçe’ bir yaklaşım sezsem de henüz onun Bayındırlık Bakanlığı’nda çalışmakta olan, İTÜ mezunu bir inşaat mühendisi olduğunu bilmiyorum. (Onay Yusuf ile Menofis’le 1977 Ulvi Uraz En İyi Yönetmen Ödülü’nü alacak). Ankara Deneme Sahnesi’ne (ADS) yıllarca emek verdiğini daha sonra öğreneceğim. Ülkemizin ilk kurumlaşmış amatör topluluklarından olan ADS’de sahnelemiş olduğu, Yaşar Kemal’in Yer Demir Gök Bakır romanından Nihat Asyalı’nın uyarladığı Uzundere’nin,1966’da, Fransa’nın Nancy kentindeki –gençlik tiyatrosu odaklı- Tiyatro Festivali’nde, (Brezilyalı bir ekiple birlikte) birincilik ödülü aldığını da…

İlk buluşmamızın ardından, Çağdaş Sahne’deki bir başka yapımın, Gerhart Hauptmann’ın Dokumacıların İsyanı oyununun tartışmasına konuşmacı olarak çağırıyorlar. Bir ay sonra da Yılmaz Onay’ın sahnelediği Grev’le birlikte ‘mühendis sanatçı’ olgusu gündemime geliyor. Oyunun değerlendirmesini yazmak için iki kez not alarak izliyorum. Bu arada Onay’la söyleşip duruyoruz.

Anlaşılan, izlediğim bu oyunlar ‘toplumcu gerçekçi’ tiyatroyu örnekleyen bir üçleme…Üçü de çeşitli zaman ve ülkelerdeki işçi sınıfının konumunu irdeliyor. Grev oluşturulurken metin yazarı Nihat Asyalı’ya Yusuf Dağüstün yardımcı olmuş. Maksut Göksu’nun ve Yusuf Dağüstün’ün yazdığı şarkılarla zenginleşen bu sahne olayının, ülkemizde üretilmiş en önemli ‘belgesel tiyatro’ örneklerinden olduğunu ise yıllar sonra anlayacağım. Oyun, sendikalı sanayi işçilerinin, 1970’ler Türkiye’sinde haklarını ne dereceye dek savunabildiklerini tartışıyor. Tartışma süreci içinde 1973 yılında Bursa’daki bir ‘otomotiv-montaj sanayii’ işyerinde başlatılan grevi tüm ayrıntılarıyla gözler önüne seriyor. Yapımda, Yılmaz Onay’ın oyunu sahnelerken, nasıl matematiksel bir kurgu oluşturduğunu izliyoruz. Sahne olayının sanatsal etkisini bozmadan, toplumcu gerçekçi yaklaşımın net yansımalarını yansıtan bir çalışma kotarılmış. Grev’in, Onay’ın en çok ödül alan çalışmalarından biri olduğu zaman içinde belirlenecek.

Onay’la en çok Sanatsevenler Derneği’nin aylık ‘oyun tartışmaları’nda görevlendirildiğimiz aşamalarda birlikte oluyoruz. (Daha sonraki yıllarda, başka kuruluşların, Ankara içinde ve dışında düzenlediği tartışma toplantılarında da buluşacağız). Kimi konularda aynı düşüncede değiliz ama Onay’ın bana güvenen bir tutumu var. Bu güveni nasılsa hak etmişim…

Oyun tartışmalarına katıldığımız aşamalarda Onay’ın, devletçe yasaklanmış oyunların sahnelenmesindeki ayrıntılar üstünde olumlu ya da olumsuz değerlendirme yapılmasına karşı çıktığını görüyorum. Bu tutum, sanatın özgürlüğünün kısıtlanmasına, sanatın mağdur edilmesine karşı bir tepki olarak benimsenmiş. Daha önce AST’ta iki kez sahnelediği ve hep sıkıyönetim engeline takılan, Brecht’in Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti ve Yücel Erten’in 1979 sonunda Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahnelediği, 12 Eylül aşamasında sessiz sedasız gösterimden kaldırılan Brecht’in Arturo Ui’si bağlamında da aynı tutumu sürdürüyor. Ankara’daki yaşamı ve etkinlikleri boyunca hep ‘öfkeli’, hep ‘hakça’ olanın peşinden giden, doğru bildiğinden şaşmayan, savaşımcı bir kişilik sergiliyor. 

Onay’ın Çağdaş Sahne’de sahnelediği son oyun, Gladkov’un Çimento adlı romanından Nihat Asyalı’nın uyarladığı sahne metni oldu. 12 Eylül dönemine gelindiğinde Çağdaş Sahne etkinlikleri noktalanmıştı. Onay, AST’ta Rutkay Aziz’le birlikte Muzaffer İzgü’nün Sınırda ve Duvar oyunlarını yönetti. 1982’de Hans Fallada’dan ‘revü’ anlayışıyla uyarlayıp, incelikle sahnelediği, AST yapımı Küçük Adam N’oldu Sana geldi gündeme. Genç sanatçılar Altan Erkekli ve Nurseli Çamlıbel’in oyunculuğuyla daha da parlayan bu çok ödüllü yapım, Onay’a uğur getirdi demeliyiz. Sanatçı, 1980’li yıllardan başlayarak şaşırtıcı bir üretim sürecine girdi. Tek kişilik, çok kişili, yetişkin ve çocuk oyunları yazdı, oyun uyarlamaları yaptı, Almancadan Türkçeye, toplumcu gerçekçi tiyatro, epik tiyatro ve Brecht üstüne çetinceviz metinler çevirdi, yurt içi ve dışında birçok oyun sahneledi, oyunları başka dillere de çevrildi, başka topluluklarca da sahneye çıkarıldı. (Bu arada çok sayıda Nazım oyununu yönetmiş olması da dikkat çekicidir) Bir de Yazılar Filmatik başlıklı, daha sonra filmi yapılan bir roman kaleme aldı.

Ben en son, kendi yazıp 1987’de AST’ta sahnelediği ve ‘tersine kabare’ olarak nitelediği Bu Zamlar Bana Karşı ve TOBAV’ın yapımcılığında sahneye çıkardığı kendi yapıtı Sanatçının Ölümü oyununa, bir de 1989’da AST’ta yönettiği Yusuf ile Menofis’e yetişebildim. (Böylece, benim Yılmaz Onay izleyiciliğimi iki Yusuf ile Menofis çalışması çerçevelemiş oldu). 

Onay çok sevdiği eşi Yurdanur’la birlikte 1990’da İstanbul’a yerleşti. 1993-2002 yılları arasında Devlet Tiyatroları’nda yönetmen olarak çalıştı ve bu kurumdan emekli oldu. Ankara’da ve İstanbul’da ender de olsa karşılaşıyorduk. Sonra daha çok Bodrum’da zaman geçirmeye başladı. Arada sırada görüştükçe, eski yıllardaki öfkeli ve tepkili yaklaşımının yerini daha dingin bir eleştirelliğin aldığını görüyordum. Tiyatro sanatı ve toplumcu gerçekçilik adına yapmak istediklerini gerçekleştirmişti. Aydın bir sosyalist olarak toplumuna olan sorumluluklarını yerine getirmişti. Bu yolda çok çaba harcamıştı. Tanıdığım en çalışkan insanlardan biriydi.

Yıllar önce, bir İstanbul Tiyatro Festivali sırasında son kez karşılaştık. Yetmişli yaşlarında olmalıydı. Vedalaşma zamanımızın geldiğini ikimiz de bilmiyorduk. Sevgi yüklü sıcacık bakışları belleğime kazınmıştır…


Bu anma yazısı TEB Oyun Dergisi’nin 46. sayısında yer almıştır. Sayının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

Yazar Hakkında / Ayşegül Yüksel

Lütfen birkaç kelime yazıp Enter'a basın

TEB Oyun sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin